Devletin bu temel fonksiyonunun yanında,
toplumun tarihi ve sosyal durumuna göre, başka fonksiyonları da ortaya çıkar. Kurumlar kurup, bunları yönetmek, birbirleri ile olan ilşkilerini düzenlemek, çağa ve ihtiyaçlara hitap etmeyen kurumları kaldırıp, yerine yenilerini inşa etmek devletin görevlerindendir.
Devlet, tarih boyunca türk toplumu açısından “
baba” olarak ifade edilebilecek kadar hayati bir kurum olagelmiştir.
TÜRK TOPLUMLARI AÇISINDAN DEVLETİN ÖNEMİ
“Baba” nasıl bir
aile için güveni, gücü, otoriteyi temsil ediyorsa “devlet”de, geniş bir aile olan toplumun babası olarak addedilmiştir, Türk devlet ve toplumlarında. Kişi ve toplum gerektiğinde kendi menfaatlerinden taviz verebilmiş; devletin menfaatine ise halel getirmemek için büyük fedakarlıklarda bulunabilmiştir. Bu manada “
Allah, devletimize zeval vermesin” sözü tarih boyunca darb-ı mesel olagelmiştir.
Bir milletin geçmişine, yaşantısına, değerlerine, hayat telakkilerine ışık tutan sözler olarak tanmlayabileceğimiz atasözlerine baktığımızda; devlet hakkında: “devlet baba, devletimiz var olsun, devlet kuşu konmak, Allah devletimize zeval vermesin” v.b. gibi milletin değerler çerçevesind
e devletini birinci plana koyduğu, kendi öz canından bir parçaymış gibi telakki ettiği görülmektedir.
“MEŞRU-GAYR-İ MEŞRU” DEVLET
Modern toplumlarda, devletin tanımında verdiğimiz fonksiyonunu, “devletin otoritesi vasıtasıyla meşruiyeti temin edilmiş ve organize edilmiş meşru güç” olarak tanımlayabileceğimiz
siyaset kurumları icra eder. Siyaset, içinden çıktığı toplumun arzu ve isteklerini yansıtan en önemli kurumdur
modern toplumlarda.
İşte bu noktada “meşru, gayr-i meşru” devlet anlayışı ortaya çıkmaktadır ki; biz bunların birine
derin devlet derken, diğerine hükümet adını vermişiz.
Hükümetler
halk tarafından seçimle gelip
iktidar olabilirken, “derin devlet” kendi menfeaatine halel geldiğini düşündüğü durumlarda milletin mefeatini bir kenara bırakarak seçilmiş hükümetleri devirme yoluna gitmiş son 3 asırdan beri.
AK PARTİ VE DEVLETLEŞME
Modern
Türkiye kurulurken, geri kalmışlığın ve ezilmişliğin verdiği halet-i ruhiye ile kendi asli değerlerini tümüyle reddederken; kurtuluşu Batı'nın değerlerine sıkıca yapışmakta aramış. Dini ve dini değerleri geri kalmışlık sebebi olarak addetmiş, böylece milletimizi asırlar boyunca bir arada tutan mayamızı zayıflatma yoluna gitmiş.
Tabi fıtri olmayan bu anlayış millet tarafından hüsn-ü kabul görmemiş. Çok partili hayata geçtiğimiz daha ilk seçimde
tercihini kendi değerlerinden yana olanlardan tarafa kullanmış Türk halkı. Bu durum derin devleti rahatsız etmiş ve 1960'dan itibaren her 10 yılda bir seçilmiş iktidarları devirme yoluna gitmiş. Kendi menfeatlerine engel olanları devirdiği gibi; velev kimenfaatlerine engel teşkil etmese bile kendisiyle aynı dünya görüşünü paylaşmayan iktidarlardan da hazzememiş sayın(!) derin devletimiz. Bu konuda o kadar cesur davranmış ki devirmeye gücünün yetmediği iktidar başkanlarını nasıl olduğu hala açıklan(a)mayan bir şekilde ortadan kaldırmış.
Bizim milletimiz velev ki
okuma-yazması olmasa bile ariftir. Her şeyin farkındadır. Bütün bu ayak oyunlarının farkında olan millet, her zaman kendinden olanı, kendi içinden çıkanı, değerleriyle barışık olanı iktidara taşımaya devam etmiş, yılmadan, usanmadan.
Ak Partinin de Türkiye tarihinde rekorlar kırarak iktidarını devam ettirmesinin sebebi işte burada yatıyor. Ak parti “derin” lerle deği “sade” olanlarla beraber oldu, şeffaflığı “derin” liğe tercih etti bugüne kadar.
Bir partinin devletleşe bilmesi güzeldir aslında. Bu, her parti için de ideal olmalıdır; ama ne zaman? Devlet-millet bütünleşmesinin tam olarak sağlana bildiği zaman. Bu sağlanmadığı halde sağlandığını zanneden iktidarların sonu hep hüsran olmuş.
Acaba Ak parti bunlardan
ders çıkarabilecek mi?
Millete asırlar boyunca çektirenlerin üzerine cesaretle gitmeye devam edebilecek mi? Yoksa “bu kadar yeter deyip” devletleşecek mi?
İnsan tarihten ders çıkarır.
Tarih, zaten ders almasını bilenler için en tesirli aynadır. İnşaallah Ak Parti geçmiş 3 asır ve yakın Türkiye tarihinden ders ve dersler çıkarır ve henüz vakti gelmeden devletleşmez.
Taha
Ünal
Din Sosyolojisi Uzmanı
[email protected]