Piyonlara Teslim İslam Ülkeleri Ve İsrail
İsrail’in HAMAS’a yönelik saldırıları sonucu öldürülen çoluk-çocuk-siviller, insan olanların; birazcık duyarlılığı olanların yüreğini dağladı.
Herkesin, ama mutlaka her
Müslüman’ın aklına defalarca gelmiştir; “1.5, 2 milyarlık bir İslam dünyası, 3–5 milyonluk İsrail’in neden hakkından gelemiyor? Bu zulümleri, cinayetleri katliamları neden durduramıyor?”
Müslümanlar son 2–3 asırdır tarihin en zayıf, en güçsüz ve edilgin dönemini yaşıyor. Yirminci yüzyılda Müslümanlar
batılılara karşı mutlak bir mağlubiyet yaşadılar.
Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve halifeliğin kaldırılması sonucu İslam dünyası arasındaki bağlar bütünüyle çözülmüş, Müslüman toplumların her biri bir batılı devletin kucağına savrulmuştur. İslam coğrafyaları bu mağlubiyet sonrası kültürel, siyasi,
ekonomik, her türlü işgale maruz kalmıştır.
Kimlik bunalımları yaşayan Müslümanlar, cesaretini, özgüvenini yitirmiş, kendisini ezen batının mukallidi haline gelmiştir.
Sömürgecilik döneminin sona ermesi üzerine batı, güya İslam
ülkelerine bağımsızlıklarını verdi; ama her bir ülkenin başına, ipi kendi ellerinde birer
diktatör, piyon koydu. Arap yarımadasında Osmanlıya
ihanet eden aşiretlere göre ülkeler oluşturdular ve her bir aşirete bir ülke teslim ettiler. Koca koca ülkeleri, koltuklarını batıya borçlu (
Kaddafi,
Saddam vd.), her biri psikiyatrik birer vaka olan tiplerle
kontrol ettiler.
Türkiye,
Pakistan gibi ülkelere ise darbeli,
özürlü demokrasileri layık gördüler. Batı, bu ülkeleri devşirilmiş kimselerle,
hasta tiplerle yönlendirmeye devam etti.
Petrol zengini krallıklarda petrol gelirleri batı bankalarına akıyordu. Petrol şeyhlerinin kontrol harici biriken paralarına ise, “
kurtarma hizmetleri!” mukabili (1. ve 2.
Körfez Müdahalesi) el konuluyordu. Zenginlik ve güç, krala veya diktatöre yakın bir avuç insan arasında dolaşıyordu. Böylece batı potansiyel tehdit olarak gördüğü Müslümanları hem sömürüyor, hem kontrol ediyordu.
Bizde ise
sistem biraz karmaşıktı; ülke, millete rağmen kurulmuş ve
kripto azınlıklara ve devşirilmiş guruplara emanet edilmiş bürokratik dengelerle kontrol ediliyordu. Demokrasi istemedikleri çıktılar verdiğinde, muhtıralarla, müdahalelerle “balans ayarı” yapıyorlardı. Ülkenin “çizgiye çekilmesi” için hangi senaryoların ve provakatif araçların kullanıldığı artık herkesin malumudur…
İslam dünyası ve Müslümanlar mengeneler ve ablukalar altında sistematik olarak kontrol edilirken; bu cendereden çıkmaya çalışan
yerli, milli hareketler bir şekilde speküle edilmekte, yozlaştırılmakta ve örtülü işgalin devamı sağlanmaktadır. Hemen bütün İslam ülkelerinde antiemperyalist iken emperyalizmin oyuncağı haline gelmiş, içeriden teslim alınmış bir sürü hareket ve akım görürsünüz. Batı bu ülkelerde kendilerine tehdit oluşturacak en
küçük kıpırdanmaları ezmiş, bastırmıştır. Bunu genellikle içerideki piyonları, diktatörleri vasıtasıyla yapmışlardır.
Bu gün
Gazze’de yaşananlara, “rakibime koz veririm” kaygısıyla EL FETİH bile tepki göstermemekte, “HAMAS’ın bunu hak ettiği” şeklinde bir yaklaşım sergilemektedir. Kuşatılmış, İsrail’in mengenesinde çırpınan Filistinliler bile birliktelik sergilemekten uzaklar. HAMAS, demokratik seçimlerde aldığı oya rağmen hem Araplar, hem de batı tarafından dışlanmış ve ambargoya maruz kalmıştır. Batı ve batı kontrolündeki yönetimler EL FETİH’i desteklemekte, HAMAS’ın İslamcı eğilimlerini koltuklarına tehdit görmektedirler. Arap liderlerin tepkileri sadece kendi kamuoylarının gazını almaya ve bir şeyler söylemiş olmaya yöneliktir.
Mısır, Suudi
Arabistan, körfez ülkeleri, Pakistan, Türkiye; her bir İslam ülkesi ABD’nin ve batının ağzına bakar, İsrail’den çekinir durumdadır. Hemen bütün İslam ülkelerinde bürokratik yapı ve ordular batı menfaatlerini korumak ve halkı, muhtemel bir öze dönüş durumunda
terbiye etmek üzere kurgulanmıştır. Birazcık toparlanan ülkelerde, ya bir ihtilal olur veya iç karışıklıklarla o ülke umutsuzluğa, çözümsüzlüğe mahkûm edilir.
İyi kurgulanmış “karmaşık”, “gayrı mili”, “gayrı Müslim” düzeneğe rağmen, kendi aleyhine çevrilen oyunlara en fazla uyanan, yine Türk insandır. Entelektüel birikimi ve tarihi sorumluluğu itibariyle; batıya ve onun himaye ve müsamahası ile zulümlerine devam eden İsrail’e tavır alabilecek potansiyele sahip tek ülke Türkiye’dir. Millette bir uyanış, aleyhine çevrilen asırlık oyunlara direniş bilinci var ise de; Türk devleti batıya meydan okuyabilecek, dostlarını koruyabilecek durumda değildir. Türk-İsrail ilişkileri ise, batıyla kıyaslanmayacak kadar ipotek altındadır.
Başbakan hamasetle kükrüyorsa da; Türkiye’nin İsrail ve
Yahudi Lobileri karşısında eli-kolu bağlıdır. Bir yazımızda “İsrail Türkiye’ye saldırsa ne olur?” diye
zihin jimnastiği yapmış ve Türkiye’nin İsrail’e karşı, (iç kamuoyunu teskine yönelik) sesini yükseltmekten başka yapabileceği bir şey olmadığı sonucuna varmıştık. Zira
Türkiye Cumhuriyeti’nin gemilerinden uçaklarına, radarlarına, tanklarına, insansız hava araçlarına kadar bütün stratejik silahlarının yazılımı, bakımı, modernizasyonu; ya bizzat İsrail’e yaptırılmıştır veya (içerideki-dışarıdaki) Yahudi firmalara
ihale edilmiştir. İsrail’e karşı bir hareket olduğunda bu gemilerin, tankların ve uçakların çalışmayacağından eminim. Böyle bir savaş veya çatışma halinde Müslüman
Anadolu çocuklarını
peygamber ocağından atan kesimlerin ne tarafta duracağından ise emin değilim!..
İslam ülkelerinde yönetimler böyle iken, bu ülkelerin insanları ne haldeler?
Hz. Peygamberin “Nasılsanız öyle idare edilirsiniz” sözünde ifade edildiği üzere; Müslümanlar zayıf, eğitimsiz, ihtilaf içinde, gayretsiz milli ve manevi duyarlılıktan uzak olduğu için, devletleri bu haldedir. Bu gün Müslümanlar sistematik, günün şartlarına göre mücadele kabiliyetinden uzaktırlar. Batının bizi ezmesi, şiddetle sindirmesi karşısında bazı guruplar “intihar fedaisi”, “canlı bomba”, sivillere saldırma gibi, İslam’ın asla müsaade etmeyeceği yolları kullanmaktadırlar. Bu durum, karşı tarafa İslam aleyhine propaganda yapma ve İslam’ı, Müslümanları daha fazla ezme, yok sayma, terörle aynı kefeye koyma imkânını sunmaktadır.
Biz kendimiz olamadıkça; kendi değerlerimizle dirilmedikçe; iki asırdır başımızda döndürülen alengirli oyunlara uyanıp bu oyunları bozma kararlılığı gösteremedikçe; ezilmekten, horlanmaktan, katliamlara, tahkirlere maruz kalmaktan, piyonlarca yönetilmekten kurtulamayız. Bir avuç Yahudi’ye maskara olmaktan, sömürülmekten kurtulamayız.
Bu gün Müslümanların topraklarından öte; devletleri, kültürleri, beyinleri işgal altındadır. Bu işgalin farkına varmadan, sinirlerimize yerleşmiş devşirmelerden, kripto ecnebilerden ülkelerimizi arındırmadan fiziki-silahlı işgallerden kurtulamayız!...
YUSUF GEZGİN-AKTİFHABER