Demek ki kıyamet kopmuyormuş
Başkent günlerdir özel yetkili mahkemeler ve
CMK 250. maddede yapılacak değişiklikle yatıp kalkıyor.
Şu ana kadar hükümet cephesinden, muhalefetten,
sivil toplumdan, hukukçulardan farklı açıklamalar geldi.
Fakat bunca gürültüye rağmen ortada netleşmiş bir şey yok.
Kesinleşen tek şey değişiklik yapılmalı kararlılığı. Yani Baş
bakan Erdoğan CMK ve
ÖYM'lerde kapsam değişikliği konusunda kararlı. Ancak yapılacak değişikliğin çapı, neleri kapsayacağı henüz kağıda dökülmüş, son şekli verilmiş değil.
AK Parti cephesinden gelen açıklamaların çelişkili olması da bundan.
Çalışma dar bir
ekip tarafından yapılıyor. Birçok bakan, milletvekili ya da parti yöneticisi gelişmeleri medyadan takip ediyor.
Gelelim son kulislere...
Başbakanlık bünyesinde yapılan çalışmada alternatif senaryolar hazırlandı. Muhtelif varyasyonlar değerlendirildi. Edindiğim bilgilere göre hukukçuların önünde çok fazla seçenek yok.
Yapılacak her düzenlemenin beklenmeyen sonuçları ve etkileyeceği geniş bir dava silsilesi ortaya çıkıyor.
Bu yüzden köklü bir değişiklik yapılamayabilir.
Ancak hükümet siyasi bir tercihte bulunur ve 'sonuçları ne olursa olsun' deyip CMK 250 ve ÖYM'lerde değişiklik yaparsa o zaman önünde duracak bir güç de yok.
3.
yargı paketi TBMM Genel Kurulu'nda görüşülürken verilecek önergelerle istediği her türlü değişikliği yapabilirler.
Sizi hedefe götürmez
Muhalefet de dünden razı.
Dün TBMM kulislerinde konuştuğum tüm AK Partililer'de şöyle bir hava vardı. Diyorlar ki: 'Mahkemeler kaldırılırsa darbelerle mücadele bitecek havası yayılıyor. Bu doğru değil.'
Hatta 'Darbelerle, cuntalarla mücadelenin garantisi biziz' diyenler de var.
Aristo mantığı ile bakıldığında bu doğru bir önerme. İktidar dik durmasa arınma süreci başlamaz, devam edemezdi.
Ama şunu da unutmamak lazım ki ÖYM'ler ve gözü kara savcılar olmasa hükümetteki kararlılık tek başına anlam ifade etmez. Bir konuda kararlı olmanız gerekli; araçlarınız yoksa sizi hedefe götürmez.
Yani çift taraflı bir mekanizma olduğu için başarı geldi.
Kamuoyundaki endişe ise bu sürecin yarım kalacağı yönünde. İktidar mensupları endişeyi abartılı buluyor. Hatta iyi niyetle yapılan 'aman darbelerle mücadele süreçleri zarar görmesin' amaçlı 'dostane uyarılardan' bile fazlaca alınganlık gösterenler var.
Fakat siyasilerin de kamuoyundaki tedirginliği anlaması gerekiyor.
Yoksa kimse mahkemelerin kara kaşına kara gözüne hayran değil. İllegal kayıtları yayınlamak için de yanıp tutuşmuyor.
Aslında yapılması gereken şey, mahkemelerin yetkilerini daraltmaktan ziyade ekstra donanımlarla güçlendirip derin yapılarla mücadelede vites yükseltmek.
Çünkü vesayetçi yaklaşımlar, cuntalar, derin yapılar son yıllardaki kararlı adımlar nedeniyle güç kaybetti, geriledi. Ama bittiğini, belinin kırıldığını söylemek mümkün değil.
Tabii bu mücadele sadece mahkemeler üzerinden olmaz.
Hükümetin kararlı bir şekilde demokratik adımları atması gerekiyor. Özellikle de
Kürt sorunu ve
PKK terörü konusunda.
Pozitif algılandı
Artık bu gök kubbe altında Kürt meselesinde söylenmedik söz kalmadı.
Yapılacaklar belli, atılacak adımlar ortada. Ancak AK Parti
iktidarı hâlâ çekingen. Yüzde 50 oy almış, Erdoğan gibi güçlü bir lideri olan iktidar bile bazı adımları atmakta cesaretli değil.
Nihayet dün bu konuda somut bir adım atıldı.
Kürtçe artık seçmeli dil olacak. Talep olursa başka dillerde olabilecek. 'Yetmez ama evet' dedirtecek bir durum.
Başbakan bu açıklamayı yaptıktan sonra Türkiye'de kıyamet kopmadı. Bilakis pozitif algılandı. Demek ki bu adımı atmak için çok uzun yıllar beklemek gerekmiyormuş.
Daha önce
TRT Şeş tecrübesini yaşamış, Kürtçe'yi seçmeli dil yapabilmiş AK Parti,
demokratikleşme yolundaki adımları artık kolay atabilir.
Oslo görüşmelerinin bile infial oluşturmadığı düşünülürse bundan sonraki süreçlerin daha sancısız olacağını öngörebiliriz.
Darısı diğer demokratikleşme paketlerinin başına...
Adem
Yavuz ARSLAN - BUGÜN GAZETESİ