Türkiye-
Avrupa Birliği Karma
Parlamento Komisyonu
Eşbaşkanı Helene Flautre,
CHP lideri
Kemal Kılıçdaroğlu'nun 29
Ekim Resepsiyonu'na katılmamasının kendisini hayal kırıklığına uğrattığını söyledi.
Zaman'a özel açıklamalar yapan Flautre, "CHP, yeni bir lidere sahip olduğunda partide değişim olacağı umuduna kapılmıştım.
Hayır kampanyası sırasında başörtüsü ile ilgili söyledikleri de umutlarımı artırmıştı. Ancak
resepsiyona katılmaması CHP konusunda daha gerçekçi olmam gerektiğini ortaya koydu." dedi.
Fransız siyasetçi, bu durumu topluma
mesaj verme anlamında "büyük bir fırsatın kaçırılması" olarak nitelendirdi.
Kıbrıs meselesine de değinerek, "Avrupalılar geleceklerinin Türkiye ile olduğunu anladıkları an
Kıbrıs sorunu çözülür. Kıbrıs tek başına müzakereleri engelleyemez." yorumunda bulundu.
Birkaç yıl önce, Avrupa'da herkesin, Tür-kiye'nin AB üyesi olması halinde bunun yol açacağı sorunlara kilitlendiğini vurgulayan Flautre, "Şimdi şartlar değişti. Artık Türkiye'nin üye olmamasının Avrupa'ya neler kaybettireceği korkusu var. Liderler bu meseleyi ciddi şekilde
tartışmaya başladı." ifadelerini kullandı. Eksen kayması iddialarını da reddederek, Türkiye'nin dış
politikasını zenginleştirme çabalarının Avrupa için bir şans olduğunu söyledi. Türkiye'de yaşanan değişimi ise ilginç bir örnekle özetledi: "Bugünün Türkiye'si, çocukluğumda izlediğim 'Geceyarısı Ekspresi' filmindeki Türkiye'den çok farklı."
Türkiye-
Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Helene Flautre, Zaman Gazetesinin İstanbul'daki merkezinde verdiği geniş katılımlı konferansta başörtüsü sorunundan, Türkiye AB ilişkilerine Avrupa'da yükselen sağ partilerden
eksen kayması tartışmalarına kadar çeşitli konularda dikkat
çekici açıklamalar yaptı. Konferansın ardından verdiği röportajda Türkiye'de yaşanan olumlu değişime dikkat çeken Flautre, bugünkü Türkiye'nin,
ülkenin uluslararası imajını karalayan Geceyarısı Ekspresi filminde çizilen Türkiye'den çok farklı olduğunu söyledi. Fransız siyasi, Ankara'nın üyeliğinin AB politikalarının çeşitlenmesi için bir fırsat olduğunu belirterek, Türkiye'nin geçmiş yıllara göre büyük ilerleme sağladığını vurguladı.
Fransız bir politikacısınız.
Fransa'da büyürken Türkiye ile ilgili düşünceleriniz nelerdi ve nasıl değişti?
Çocukluğumdan beri bakacak olursak Türkiye, çok değişti. Bugünün Türkiye'si izlediğim Geceyarısı Ekspresi filminden çok farklı. Bugünün Türkiye'si, AB'ye
aday bir ülke ve gittikçe demokratik ve çoğulcu bir ülke haline geliyor.
Şu an Türkiye'ye bakacak olursanız, en çok ne gözünüze çarpıyor?
Türkiye hakkındaki en göze çarpan şey Türkiye'nin değişim ve modernleşme sürecinde olmasıdır. Böyle bir süreçte Türkiye'nin toplumsal tartışmaya sahne olması, bir politikacı olarak bana ilginç geliyor. Kaldı ki bu sadece benim için değil, Avrupa'daki entelektüeller,
sendika liderleri ve toplumun birçok kesimi için de şaşırtıcı.
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu eşbaşkanlığı görevini lafını hiç esirgemeyen
Joost Lagendijk'tan aldınız. Dikkatlerin üzerinizde olduğunu düşünüyor musunuz?
Türkiye-AB Karma Parlamento eşbaşkanlığı görevini uzun zamandır
Yeşiller Grubu'ndaki kişiler yürütüyordu. İlk eşbaşkan Daniel Cohn-Bendit'ti. Daha sonra Joost Lagendijk ve şimdi de ben. Neden
Yeşiller? Çünkü Yeşiller, sorunu geniş bir perspektiften görüyor. Sosyalistler ve muhafazakârlar için ise sorun farklı. Onlar, Türkiye'nin üyelik sorunuyla alakalı politikaları ile toplumun gözü önünde olmaktan kaçınıyor. Diğer bir perspektiften baktığımız zaman ise biz Daniel ve Joost'un eşbaşkanlık görevini yürüttüğü dönemden farklı bir zaman dilimi içerisindeyiz. Türkiye'nin AB'ye üyelik tartışmalarının yaşandığı son safhada da olabiliriz.
Brüksel'den gelen haberlere göre Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye yeni
sivil anayasa için çağrıda bulunacağını öğrendik. AB'nin yeni anayasada görmek istediği nedir?
Öncelikle yeni bir anayasa yapılması için sihirli değnek bizim elimizde değil, Türk halkının elinde. Avrupalılar olarak bizim yapmamız gereken en önemli şey, yeni bir anayasa yapılması için bu süreci desteklemek ve Türkiye'deki aktörlerin bu konuda fikir birliğine varmasını sağlamaktır. Türkiye'deki
seçim süreci, yeni anayasa yapılması için tüm siyasi aktörlere bir tartışma platformu fırsatı sağlarsa önemlidir. Yeni anayasanın içeriğine gelince de bunlar bilinen şeyler. Örneğin, vatandaşlık sorunundan söz edebiliriz. "Vatandaşlık" terimi, herkesi kapsamak için yeni anayasada açıkça yenilenmelidir; çünkü vatandaşlık şu an sadece Türklük üzerine inşa edilmiş durumda.
Konferansınız sırasında CHP'nin yeni liderinin
Cumhuriyet Bayramı'nda düzenlenen resepsiyona katılmayarak bir fırsatı kaçırdığını söylemiştiniz. Bu konuyu biraz açar mısınız? Muhalefetin uzlaşma konusundaki rolü nedir?
Uzlaşma konusunda ilkesel bir yaklaşım olmalı. CHP liderinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün verdiği resepsiyona katılmadığını duyduğum zaman çok üzüldüm; çünkü muhalefet partisi bir toplumda uzlaşma oluşması bakımından önemli bir rol oynuyor. Bir toplumda muhalefette olmak, değişim için bir umut var demektir. CHP, yeni bir lidere sahip olduğu zaman, partide değişiklik olabileceği yönünde umutlarım vardı. Ancak CHP'nin yeni lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun resepsiyona katılmaması beni hayal kırıklığına uğrattı. Kılıçdaroğlu, bir fırsatı kaçırdı. Eğer resepsiyona katılsaydı, topluma güçlü mesajlar verebilirdi. Referandum sürecinde "hayır" oyu verilmesi için düzenlenen kampanyalarda onu izlediğimde, Türkiye'deki başörtüsü sorununa karşı duruşu ile ilgili sözleri beni umutlandırmıştı. Ancak Kılıçdaroğlu'nun resepsiyona gitmeyi reddetmesi, CHP konusundaki umutlarımı gözden geçirmem ve daha gerçekçi olmam gerektiğini ortaya koydu.
Türkiye'deki
Kürt sorunu ile alakalı fikirlerinizi, duyarlılığınızı yazdığınız makalelerle gösteriyorsunuz. Bunun yanı sıra vatandaşlık sorununun yeni bir anayasada da ele alınması gerektiğini ileri sürerek konuya değindiniz. Bu konu hakkında başka ne söylemek istersiniz?
Türk hükümeti,
göçmenlere karşı muamele ve
terör karşıtı önlem alma gibi bazı konular karşısında tam bir "Avrupalı". En temel özgürlükler
terörle mücadele kapsamında ihlal ediliyor. Bunun en belirgin örneği Diyarbakır'daki 150 kişinin duruşması ve çocukların tutuklanmasıdır. Bu yüzden, Türkiye'nin yeni anayasası vatandaşlık konusunda değişikliklere sahip olmalıdır.
Anayasaya göre, Türk vatandaşlığı Türk,
Müslüman, cumhuriyetçi, milliyetçi olmaya dayanıyor. Bu, vatandaşlığın çok sınırlı bir tanımıdır. Vatandaşlıktan söz eden bir anayasa, o ülkenin geçmişini, inancını, etnik ve sosyal grupları kapsamalı. Yeni anayasa sadece dini ya da etnik bir grubu değil, bir ülkenin tüm çeşitliliğini baz almalıdır.
Selefiniz Lagendijk, Türkiye'nin
İsrail'e karşı uyguladığı politikayı bazı Avrupa liderlerinin de izlemek istediğini fakat bunu yapamadığını söylemişti. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Benim de, Joost'un da görüşleri Avrupa'daki görüşleri yansıtıyor. Avrupalı kurumlar ve liderler Türkiye'nin Batı'ya mı, Doğu'ya mı doğru gittiği konusunda merak duyuyorlar. Bence Türkiye, oraya ya da buraya gitmiyor. Türkiye, dünya meselelerinin merkezinde bulunuyor. Bu özelliğinden dolayı Türkiye, Avrupa için dış politikasını zenginleştirme adına bir şanstır. Bu, bazı Avrupalıların göremediği bir husus. Mesela Türkiye'nin
İran nükleer
krizinde izlediği politika savaş arayışlarında olan ülkeler için bir alternatif oluşturuyor. İran konusunda Türkiye, Avrupa'nın dış politikası için bir zenginlik kaynağı. Dünyadaki birkaç merkezden biri olduğunuzu aklınızdan çıkarmayın. Bugün çok kutuplu bir dünyada yaşıyoruz. Avrupalı siyasilerin ifadelerine bakılırsa Türkiye'yi hesaba katmalarının zor olduğu gözüküyor. İsrail konusuna gelince; Avrupalı siyasetçiler için İsrail konusunda net ve açık şekilde konuşmak zor bir iştir. Çünkü İsrail, Yahudilerin ülkesidir. Anti-semitik olarak algılanmak gibi tarihi bir risk taşıyor bu konu. Bunun dışında ortak çıkarlar ve özellikle istihbarat konusunda ortaklıklar söz konusu. Yani o kadar kolay değil.
Aşırı sağın yükselişini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu, oluşturulmak istenen Avrupa rüyasının bir parçasını teşkil ediyor mu?
Avrupa projesi, sosyal ve
ekonomik krizlere karşılık vermeyi reddederek doğdu. Bugün finansal sosyal ve iklimsel anlamda birçok kriz ile karşı karşıyayız. Birlikte yaşamanın yollarını bulmak zorundayız. Birlikte yaşamanın yollarını tekrar düşünmek büyük bir sorumluluk. Bu bana 'Yeni Yeşil Girişim' fikrini ilham ediyor. Fakat bugün
uranyum,
oksijen ve su için savaşan insanların yaşayacağı bir dünya için
hazırlık yapıyoruz. Bu, şiddet dolu bir dünya demek. Eğer sorunlara çözüm bulmazsanız günah keçisi bulmak zorunda kalırsınız. Müslümanlar, Türkler, göçmenler gibi... Bugün Avrupa'da meydana gelen hadise budur.
AB üyeliğinde tek sorun Kıbrıs değil
Zaman'da verdiğiniz konferansta Avrupa'nın zor zamanlardan geçtiğini ve bunun atlatılmasında Türkiye'nin yardımcı olacağını söylediniz. Türkiye'nin yardımını biraz daha açar mısınız?
Avrupa yeniden şekillenirken Türkiye, Avrupa'nın yeni bakış açıları kazanmasına katkı sağlayabilir ve Avrupa,
yaşlı, zengin ve beyaz Avrupa, Türkiye'yi kabul ederse bu tecrübede birçok şey kazanacaktır. Bu, Avrupa'nın çok kültürlülüğü kabul ettiğini göstermiş olur.
Avrupa Parlamentosu Hukuki İşler Komitesi'nin,
KKTC ile doğrudan ticaret konusunun Parlamento'nun yetkisi altında olduğunu açıklaması, Rum tarafının çözüme karşı direnmesini güçlendireceği için Türk tarafından tepki ile karşılandı. Türkiye'nin doğrudan ticaret tüzüğünün uygulanması ısrarından vazgeçmesi gerektiğini düşünüyor musunuz?
Avrupalılar, Türkiye ile ortak bir geleceğe inanırlarsa Kıbrıs sorunu çözülür. Şu anda 5 müzakere başlığının açılması Fransa tarafından engelleniyor. Sadece Kıbrıs değil süreci tıkayan. Sadece Kıbrıs meselesi müzakereleri engelleyemez ve doğrudan ticaret tüzüğü ile konu henüz nihayete ermiş değil. Avrupa Parlamentosu'nun bu tüzüğü görmezden gelmesi saçmalık olur. Ayrıca Türkiye'nin üyeliğine açıkça karşı çıkamayan bazı siyasiler bu sorunun arkasına saklanıyorlar.
Avrupalı siyasiler bir gün Türkiye'nin AB üyesi olmamayı seçeceği ihtimalini göz önünde bulunduruyorlar mı?
Türkiye'nin Avrupa Birliği üyesi olmayacağı görüşü inanılabilir hale geldi. Birkaç yıl önce böyle bir olay yoktu. İnsanlar Türkiye'nin bir gün Avrupa Birliği üyesi olacağını ve Türkiye'nin üye olmasıyla birlikte AB'de daha fazla sorun olacağını düşünüyordu. Şimdi Türkiye'nin üye olmaması durumunda AB'nin kaybedeceğine dair korkular var. Avrupalı siyasiler, bu konuyu ciddi şekilde ele alıyor.
Türkiye'de
basın özgürlüğü ile ilgili değerlendirmeleriniz?
Özellikle
Kürt sorunu ve
Ergenekon ile ilgili konularda haber yapan Türk gazeteciler, tehlikeli bir görev üstlenmiş durumdalar. Türkiye'de devletin gazetecilere yönelik takındığı sert tutum ile ilgili eksiklikler AB'nin gözünden kaçmış değil. Bu konu Komisyon'un ve Avrupa Parlamentosu'nun ilerleme raporlarında yer alacak.
Basın özgürlüğü bir ülkede demokrasinin ne kadar geliştiğinin en bariz göstergesini oluşturuyor. Yeni anayasa paketinde yer alan ve yargı sistemiyle ilgili değişiklikler bu soruna çözüm teşkil edebilir, çünkü bu problemin kaynağında yargının bağımsız hareket etmemesi yatıyor. Bunun dışında hükümet
ceza kanunu ve terörizmle mücadele kanununda bulunan eksiklikleri giderici adımlar atmalı.
Ergenekon soruşturması hakkındaki düşünceleriniz?
Ergenekon soruşturmasıyla ilgili bir iyi bir kötü haber var. İyi haber Türkiye'de askeri müdahaleleri ve
darbeleri destekleyenler
mahkeme karşısına çıkartılıyor. Bu Türkiye için yeni bir gelişme, askeri darbe kültürü yok oluyor. Kötü haber ise birçok insan, nedenini bilmediği halde uzun süreden beri gözaltında tutuluyor. Hukukun üstünlüğü prensibi içerisinde kim olduğuna bakılmaksızın her olayda uygulanmalı. Ergenekon soruşturmasına bakarken bu iki nokta önemli.