Muhsin Yazıcıoğlu'nun eşi
Gülefer Yazıcıoğlu, Alperen Ocaklarının Sivas'ta düzenlediği bir etkinliğe katılmak üzere bir otomobil ile Ankara'dan hareket ediyor. Yanında da kardeşi Vesile ile yakını Nilgün Yılmazer yer alıyor.
Üç bayanı taşıyan otomobil Kırıkkale'den itibaren bir
minübüs tarafından takip ediliyor.
Gülefer hanımın bulunduğu otomobil duruyor, onlar da duruyor, otomobil ışık ihlali yapıyor, kırmızı ışıkta geçiyor onlar da geçiyor.
İlk başlarda pek önem vermiyorlar. Ancak bu takip rahatsız edici bir hal alınca Gülefer hanım eşi
Muhsin Yazıcıoğlu'nu arayıp,
yardımcı olmasını istiyor. Ama bir yandan da yol devam ediyor.
Yozgat Çalatlı mevkine gelince minübüsün sıkıştırması sonucunda Gülefer hanımın aracı şarampole yuvarlanıyor. Hafif yaralanan üç bayan Yozgat'ta hastanelere kaldırılıyor.
Ama işin ilginç yüzü bundan sonra ortaya çıkıyor. Muhsin Yazıcoğlu'nun girişimi üzerine, eşinin aracını sıkıştıran otomobil Jandarma tarafından bulunup, gözaltına alınıyorlar.
Bu sırada Yazıcıoğlu'nun cep telefonu çalıyor. Arayan kişi İstanbul'dan,
Ülkü Ocakları döneminden bir arkadaşı. Yeğenlerinin Erzincan'a giderken Jandarma tarafından gözaltına alındıklarını belirtip kurtarılmaları için Yazıcıoğlu'ndan yardım istiyor.
Muhsin Bey'in Jandarma tarafından aldırdığı şahıslar, arkadaşının kurtarılması için yardım istediği yeğenleri olduğu ortaya çıkıyor.
Yazıcıoğlu bu şahısları kendisinin aldırdığını, çünkü eşinin aracını sıkıştırıp
kaza yapmasına yol açtıklarını söylüyor. Bunun üzerine arkadaşı, "Getireyim elini öpsün af dilesinler. Başkanım bunlar benim yeğenlerim" diye ısrar ediyor. Erzincan'da cenazeye gittiklerini anlatıyor. Muhsin Bey'in
cevap vermesini beklemeden, "Nasıl cenazeye gidiyorlarmış, Hep kahkaha atıyorlardı. Bizim aracın arkasında Alperen Ocaklarının dergisi vardı ve yüksek olduğu için minübüsten gayet net bir şekilde görüyorlardı. Ben iyi niyetli olduklarına inanmıyorum" diyor.
Kahkaha atarak cenazeye giden gençlerin aracından üç hilalli bayraklar çıkıyor.
Muhsin
beyin vefası ağır basıyor, arkadaşının yeğenlerini bıraktırıyor. Ama o gün bugün Gülefer hanımı ikna edebilmiş değil. Belki kadınca bir önsezi ile kuşkularını sürdürüyor. Bu olaydan 8 gün sonra bu kez Muhsin Yazıcıoğlu kaza geçiriyor.
Ordu'dan Ankara'ya dönerken Samsun'da kırmızı ışıkta geçen bir minübüs aniden önlerine fırlıyor. Frene basmaları, direksiyonu kırmaları yeterli olmuyor. Büyük bir hızla çarpıyorlar. Yazıcıoğlu'nun içinde bulunduğu
araç hurdaya çıkıyor, çarptıkları minübüs ise park halindeki kamyonete çarparak durabiliyor. Sonuncusu olmasını dilediğim kaza ise 25
Ağustos Cumartesi günü Sivas'ın
Akıncılar İlçesi'nde bir parti faaliyetinden dönerken, kavşakta meydana geliyor. Yazıcıoğlu, "Geceydi, ben görmedim" diyor. Emektar şoförü Lütfü, "Karartıyı fark ettiğim anda sağa çektim, ama kurtaramadım" demiş.
İlginç olanı kaza değil, kazadan sonra yaşananlar. Bir
traktöre çarptıklarını düşünüyorlar. Düşünüyorlar diyorum çünkü kazadan sonra araçtan inmişler, bakmışlar ki ortada traktör filan yok.
Muhsin Bey, "Bulun şunu nereye kaçtı" diyor. Korumaları hemen arkadan gelen bir araca atlayıp gidiyorlar ama yer yarılmış, koskoca traktör içine girmiş gibi bulmaları mümkün olmuyor. Daha vahimi Yazıcıoğlu, "Traktör olduğu kesin değil, kamyon da olabilir" diyor. Burası yola çıkan kamyonların, siyasi suikastlerin, kuşkulu
trafik kazalarının yaşandığı bir
ülke. Ve 4 ayda üç kaza. Haliyle geride koskoca bir soru işareti bırakıyor. Yazıcıoğlu ailesi neden
hedef alınıyor?
YENİŞAFAK