Küçük Paşa susarak ne dedi?
Ergenekon Davası'nın Perinçek ile birlikte en önemli sanıklarından
Veli Küçük'e sorulacak çok soru vardı.
Savunmasında ve çapraz sorgularda önemli bilgilerin ortaya dökülmesi bekleniyordu. Ama 'vatan millet
Sakarya' edebiyatıyla
savunmasına başlayan Küçük 'hiçbir zaman yasaların dışına çıkmadım' dedi.
Turşu tarifinden
Avcılar Atıcılar Kulübü'ne kadar 'gayri ciddi' bir savunma bile yaptı denebilir. Bir ara Perinçek ağzıyla konuşup CIAF
tipi komplosuna getirdi işi. Küçük savunmayı sulandırınca sorular da önemini kaybetmiş oldu.
Hakkında çok ciddi iddialar olan Küçük, derli toplu iddialara
cevap vermek yerine 'küçümser' ifadelerle
iddianame ve savcıyla dalga geçmeyi
tercih etti. Ama savunmasını baştan savma yaptığı anlamına da gelmiyor. Küçük'ün cevaplarına bütüncül olarak bakıldığında birtakım mesajlar ve pazarlıkların hâlâ masada olduğunu görmek mümkün.
Son cümlesi
'ya aklanmalıyım ya da yok olmalıyım' da 'öylesine' söylenmiş bir söz gibi durmuyor. Küçük'ün suya sabuna dokunmayan savunmasını,
Yargıtay'dan gelen haber daha da önemli hale getirdi. Yargıtay,
Danıştay ve
Cumhuriyet Baskını davalarının Ergenekon'la birleştirilmesi gerektiğine karar verdi.
Yıllarca sürecek hukuki bir tartışma başlayabilir. Davayı Ankara'ya taşımak da mümkün. İddianame aşamasından başlayarak sürekli sulandırılmış, savunma aşamasında hafife alınmış, rotasından sapmış bir davanın yeri de değiştirilerek özünden koparmak mümkün. Bütün sanıkların benzer mantıkta savunma yapmaları tesadüf olarak algılanabilir mi?
Arşivler öyle demiyor!
Veli Küçük 'benim
bölgemde
faili meçhul olmaz' dedi ama arşivler hiç öyle demiyor. Savunmasının her paragrafı ayrı yazı konusu ama faili meçhul olaylar serisinin bir kesimine bakalım. Kutlu
Savaş'ın
Susurluk Raporu'na göre Veli Küçük'ün Jandarma
Alay Komutanı olduğu dönemde
Adapazarı-
Bolu-
İzmit bölgesinde 'anormal işler' oluyordu.
Faili meçhul
cinayetlerin azdığı 1990'ların başında
terörle mücadelede 'konsept' değişimine gidildi. MGK'ya sunulan 5 Temmuz 1993 tarihli raporda
uyuşturucu ticareti ve
mafya yapılanmaları ile
PKK arasındaki ilişkiler anlatılıyordu.
Raporda
Behçet Cantürk'le birlikte çok sayıda
Kürt ailenin ismine yer verildi. Toplantının hemen akabinde de
Başbakan Çiller'e 'PKK'ya
yardım eden işadamları' listesi ulaştırıldı. Çiller'in '
hesap soracağız' açıklamalarına müteakip
Mehmet Eymür, MİT'te Kontr Terör biriminin başına dönerken
Korkut Eken de Emniyet'e '
danışman' olmuştu.
Cantürk, 14 Ocak 1994 akşamı eşini arayıp '10' dakika sonra evde olacağını söyledi ama evine ulaşamadı. Cesedi bir gün sonra
Sapanca-
Kırkpınar yakınlarında şoförü Recep Kuzucu ile bulundu. Bir ay sonra 25 Şubat'ta Cantürk'le ilişkili Av. Yusuf Ekinci ölü bulundu. 28 Mart'ta Hendek'te Liceli Fevzi Aslan ve yeğeni
Salih Aslan ölü bulundu.
Cantürk'ü öldüren
silahla Fevzi ve Salih Aslan'ı öldüren silah aynıydı. Listedeki isimler tek tek kayboluyordu. 3 Haziran'da ise Cantürk'e yakınlığı ile bilinen Savaş Buldan, Adnan
Yıldırım ve
Hacı Karay Düzce'de ölü bulundu. 1990'lı yıllarda Şırnak'ta meydana gelen faili meçhuller ise ayrı bir tartışma konusu.
Yine aynı Susurluk raporunda
Yeşil Kod adlı Mahmut Yıldırım'a ait olduğu belirlenen cep
telefonunun, o günlerde
Giresun Jandarma Bölge Komutanı olan Veli Küçük adına kayıtlı olduğu yazıyor. Bu telefon ilişkisi Küçük ile Çatlı ve diğer Susurlukçuların ve özellikle de Yeşil'in bağlantılarını ortaya koyuyordu. Bu telefonun da
Kocaeli bölgesinde kullanıldığı tespit edildi. Küçük 'benim bölgemde faili meçhul olmaz' dedi ve bütün bu cinayetleri yok saydı. Belki de Küçük haklıdır, cinayetler onun için faili meçhul olmayabilir.
ADEM YAVUZ ARSLAN - BUGÜN