Dün Muş ve Bingöl'de yapılan mitinglere
Ankara Temsilcimiz Mustafa
Ünal ile beraber katıldık. Bugün de bildiğim kadarı ile
Uğur Dündar ve ekibi
Başbakan'a eşlik edecek.
Dün bir kez daha
seçim meydanlarının nabzını yerinde hissetme imkanına kavuştum. Uçakla Bingöl'e vardık, daha sonra bir helikopterle Muş'taki mitinge katıldık. Bingöl'deki miting olabildiğince coşkulu, olabildiğince kalabalıktı. Meydana biraz gecikerek giriyoruz.
Çünkü cadde kenarlarında insanlar birikmiş, el sallıyor,
selam veriyordu. Başbakan, çocukları görünce arabayı durduruyor; tek tek her çocuğa hediyeler veriyordu. Vatandaşın, bir yandan sevgi gösterilerinde bulunurken diğer yandan el kameraları ve cep telefonları ile Başbakan'ı görüntülemesi ilginç bir görüntü oluşturuyordu. Başbakan okulların bir gün önce
tatil olmasını çağrıştıracak bir şekilde çocuklara adeta
karne hediyesi dağıtıyordu.
Bingöl'deki seçim meydanı kalabalık, daha doğrusu coşkulu. Öyle zannediyorum ki Anadolu'nun başka bir yerinde bu kadar yoğun kadın katılımcı bulunamaz. Sıcaklık 40 dereceyi aşmış, asfaltın eridiğini görüyor, ayaklarınızın altının yandığını hissediyorsunuz. Buna rağmen Bingöllüler meydanı lebalep doldurmuş.
Coşkun bir havayla Türk bayraklarını ve
AK Parti flamalarını sallıyorlar. Kürsüye
Abdullah Gül çıkıyor ilkin.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşananları hatırlatıyor.
"Cumhurbaşkanlığı seçimini kilitlediler, huzurunuza geldim" türünden şeyler söyledikçe halkın tepkisini daha yakından hissediyorsunuz. Bir ara Gül, cumhurbaşkanlığı seçimini engellemeye çalışanlara imada bulununca, meydandan müthiş bir tepki yükseliyor. Abdullah Gül buna
itiraz ediyor. Bu tür şeyler yapılmamasını rica ediyor.
Sıcaktan bayılan çok sayıda insan gördüm. Ama yoruldum deyip meydanı terk edene rastlamadım. Başbakan Erdoğan'ın kürsüye çıkması ile var olan coşku ve tezahürat daha da artmaya başladı. Uzun sevgi gösterisinden sonra Erdoğan söze girebildi. Daha ilk cümlede miting alanını dolduran kitle ile yakın bir temas kuruyordu. Sıcak dayanılmaz bir hal alınca, "Müsaade ederseniz ceketimi çıkarayım." diyor ve dinleyenlere bir
jest yapıyordu, ardından hararetli konuşmasına devam ediyordu.
Daha önce hiçbir seçim meydanında görmediğim bir manzaraya şahit oldum. Vatandaş
küçük not kâğıtlarından büyük zarflarla kapatılmış olanlara kadar değişik boyut ve tipte
mektuplar getiriyor. Orada bulunan görevliler her mektubu yadırgamadan hatta aşina oldukları bir işi yapmanın fevkinde vatandaştan topluyordu.
Mitingin başından sonuna kadar süren bu mektup akışının peşine düşüyorum.
Değişik yerlerden derlenen mesajlar bir araya getiriliyor, ardından yeni bir fasıl açılıyor. Onlar da belli bir sayıya ulaşınca başka bir yere taşınıyor. Sonunda dayanamayarak oradaki görevlilere sordum. "Nedir bu mektup trafiği?" deyince görevli kısaca anlattı. Vatandaş, Erdoğan'a her gün onlarca mektup gönderiyor. Sadece miting ve açılışlarda değil, gün boyu devam eden bir
trafik. Vatandaştan gelen mektuplar bir araya getiriliyor ve bunlar Başbakan'a arz ediliyormuş. "Peki bunlarla ilgilenebiliyor mu Başbakan?" diye soruyorum. Bizzat ilgilendiğini söylüyor, hatta bazen gelen mektupların tasnif edilmesine de müsaade etmiyormuş.
Kendisi bizzat mektuplar arasından rastgele çekerek seçki yapıyor, bunları okuyor ve halkın nabzını tutmaya çalışıyormuş. Erdoğan'ın, mektuplarda dile getirilen problemlerin çözümü için talimat verdiğini, bazen bizzat mektup sahibini arayarak insanlara yardımcı olduğunu anlattı. Görevli, çarpıcı bir örnek verdi: "Bir vatandaş bana bir mektup verdi miting alanında. Eşinin
Türkmenistan'da çalıştığını; fakat bürokratik-hukukî bir sıkıntı yaşadığını söyledi.
Bu mektubu diğer mektupların arasına koydum. Bir zaman sonra aynı
aile ile karşılaştığımda bana şöyle dedi: "Benim verdiğim mektubun unutulduğunu sanmıştım; ama bir sabah telefonumuz çaldı. Karşımızda, 'Ben
Tayyip Erdoğan' diyen bir insan vardı. Meselemizin Türkmenistan yetkilileriyle görüşüldüğünü ve çözüme kavuşturulduğunu söylüyordu." Buna benzer örnekler çokça anlatılıyor.
Bu mektup trafiğinin ardından yine yola düşüyoruz ve helikopterle Muş mitingine gidiyoruz. Orada da müthiş bir sevgi seli var. Abdullah Gül'e gösterilen özel ilgi ona reva görülen haksızlığa bir tepki. Tayyip Erdoğan'a gösterilen sevginin karşılıklı bir alışverişe dönüştüğü gözüküyor. Bunu da pek çok şeyden çıkarmak mümkün.
Ancak mektup trafiği bile bu kadar aktif kullanılan bir yol olduğu için pek çok şey ifade ediyor. "Gecenin 12'sinde telefonum çaldı karşımda Başbakan'ı buldum." diyen vatandaştan "Seçim meydanında birkaç satır mektup verdim, cevaben beni aradılar." diyene kadar sesinin duyulduğunu düşünen önemli bir kitle var Anadolu'da. AK Parti'ye karşı yoğun mücadele verenlerin ve ona amansız
eleştiri yapan rakiplerinin, bu meseleye yani AK Parti'nin vatandaşla kurduğu karşılıklı ilişkiye dikkatli bakmalarında fayda görüyorum.
EKREM DUMANLI