Son günlerde ismi etrafında dolaşan tartışmalara sert çıkan DYP Lideri Ağar, "Ben
Türkiye'de uzlaşmayı temsil ediyorum. Hiçbir kavgayı körüklemiyorum, barış, hoşgörü, uzlaşma için varım. Söylediğim her sözün arkasındayım. Hepsi düşünülerek söylenmiştir" dedi
DYP Genel Başkanı
Mehmet Ağar, Doğu ve Güney
doğu Bölgesi'nde bizzat yaşadığı olaylara dikkat çekerek,
siyasetçilerin, "Artık, yeter! Terör bitsin" diye bütün ülkeden yükselen haykırışlara kulağını kapayarak yoluna devam edemeyeceğini söyledi.
Ağar’la, son günlerde ismi etrafında yaşanan tartışmalara ilişkin sohbet ettik. Ağar, çarpıcı değerlendirmelerde bulunurken, şunları söyledi:
İNSANIMIZI KURTARACAĞIZ
1992 - 1993 yıllarını bu ülkede hiç kimse tekrar yaşamak istemez. Türkiye ağır bir
terör dalgası ile karşı karşıya kalmıştı. Sivas'tan öteye geçilemiyordu. Devlet, güvenlik güçleri, milletle bütünleşmiş bir irade ile terörün beli kırılmıştır. Herkesi kucakladık. Kurtarılmış iller, ilçeler, bölgeler,
topraklar vardı. Bugün toprak kurtarılmıştır. Artık insanımızı kurtarmalıyız. Bizim yaptığımız budur: İnsanımızı kurtaracağız. Aynı hataları tekrar edemeyiz. Hatalarımızla devam edemeyiz. Ben o bölgenin insanıyım. O topraklarda doğdum, büyüdüm. Gidiyorum bölgeye, yakama yapışıyorlar, ‘Ağam, bitir bu işi, durdur bu kanı. Akan kan dursun artık. Yetti canımıza' diyorlar. Bir ana geliyor, ‘Bir evladım öldü dağda, öbürünü kurtar' diyor. Ben nasıl bigâne kalırım?
ARTIK KARDEŞLİK ZAMANI
Zaman, kardeşlik, birliktelik zamanıdır. Ben Türkiye'de uzlaşmayı temsil ediyorum. Hiçbir kavgayı körüklemiyorum, barış, hoşgörü, uzlaşma için varım. Söylediğim her sözün arkasındayım. Hepsi düşünülerek söylenmiştir. Bir ileri, iki geri bizim defterimizde yazmaz. Öyle hiçbir oy kaygım filan da yok. Ben ülkeme hizmetin peşindeyim. Ben, köke, kökene göre siyaset yapmam. Türkiye'nin birliği, dirliği, bütünlüğü için siyaset yaparım. Meseleyi iç siyaset malzemesi yapmayın. Bu benim
iktidar projem değil, milletin projesi. Bir milletin geleceğinin yabancıların inisiyatifine terk edilmemesi projesidir.
ASKERSİZ YÖNETİM OLMAZ
Ben askere endeksli siyaset yapamam, ama Türkiye gibi bir devletin askersiz yönetilemeyeceğini de iyi bilirim. Bu coğrafyada güçlü bir orduya sahip olmanın ne demek olduğunu iyi bilirim. Çünkü, benim ve bu ülkede yaşayan herkeste olduğuna inandığım yüksek bir tarih şuurum vardır. Benim bu konuda bir meselem olamaz. Ben siyaset yapıyorum, milletin iradesi beni getirdi. Demokrasi varsa, hukukun üstünlüğü varsa, bu ülkede yaşayan herkesin insan olmaktan kaynaklanan hakları var. Herkes buna saygı göstermeli, benim yaptığım da budur.
Vatandaşımın,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Anayasası ile yasaları ile çizilmiş, hukukta
tarif edilen
insan hakları benim meselem.
KADERLERİMİZ MÜŞTEREK
Türkiye'de askeri, sivili, hepimiz, bu topraklarda müşterek bir kaderi paylaşıyoruz. Elbette, Türkiye'nin güvenlik güçleri,
Türk Silahlı Kuvvetleri, elinde
silah olan herkesle mücadele edecek. Bu anayasal, yasal görevidir. Ama, ben askere
ihale edilen, gerçekte siyasetçinin olması gereken görevi üzerime alıyorum. Yani, ben bu ihalenin bir bölümünü üzerime alıyorum. Terörün kaynağını kurutma operasyonu yapıyorum. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın vatandaş olarak kabul ettiği, benim vatandaşım, belinde silah dağa çıkmasın, eşkıya olmasın,
terörist olmasın, teröre bulaşmasın.
Kurtuluş Savaşı'nı birlikte kazanan, Çanakkale'de kemikleri birbirine kilitlenmiş, bu ülkenin bütün vatandaşlarını, milletimin tümünü kucaklıyorum, çünkü yegane gücüm o. Tek gücüm milletim.
DAHA ZORU SEÇİYORUM
Bu millet yüzyıllardır birlikte yaşıyor. Bu milletin, vatandaşımın arasına sokulmak istenen nifakı, ayrılıkları kaldırıyorum. Bu birliktelik üzerine çöken terörün izlerini silmeye talip oluyorum. Kolayı herkes yapar, zoru, daha zoru seçiyorum. Ovadan, dağa adam devşiriliyor. İşte ben terör
örgütünün tekerliğine çomak sokuyorum. Artık, ovadan dağa adam devşirilmeyecek. ‘Gözü
yaşlı anam, çocuğun dağa çıkmasın, terörist, eşkiya olmasın', ‘Ey milletim! Türkiye kendi sorununu kendisi çözsün. Türkiye'nin sorunları Washington'dan, Süleymaniye'den çözülmesin' diyorum. Türkiye'nin ihtiyacı olduğunda, herkes bilir ki, Mehmet Ağar hayatını ortaya koymuştur. Bana bugün düşen görev, ülkenin kanayan yarasını
tedavi etmektir. Örgüt, uluslararası arenada kendisini meşrulaştırma, statü kazanma yolunda. Buna
itiraz ediyorum. Türkiye kendi meselesini kendisi çözecek güce de, iradeye de sahiptir. Türk insanının meselelerinin Washington'dan, Süleymaniye'den çözülmesine
seyirci kalamam.
Şartlar aynı değil
“1992 - 1993'ün şartları ile 2006'nın şartları aynı değil. Türkiye bu mücadeleyi aşmıştır, o gün kurtardığı topraklar ebediyete kadar kendisinde kalacaktır. Kimse Türkiye'nin topraklarına göz dikemez. Türkiye'nin sınırlarını tartışmaya açmaya heveslenenler unutmasınlar ki, bu ülkenin bugünkü sınırları savaşlarda, tükenmiş yorgun 13 milyonluk Türkiye'nin çizdiği sınırlardır. Bugün Türkiye 70 milyonluk, dev bir Türkiye'dir. Bu sınırlar benim milletimin gönlüne dar geliyor. Bırakın, bu topraklar üzerinde yaşayan herkes bir arada, huzur içinde evinde otursun. Bu ülkenin bütün sorunlarının yegane çözüm adresi Türkiye'dir, Türkiye Büyük
Millet Meclisi'dir.”
Evlat acısını ben bilirim
Müşterek vatan, bölünmez birliktelik üstünde tesis edilecek yeni bir siyasi iklimi hep beraber yaratmak zorundayız. Bağrı
yanık bir ananın feryadına ben
kulak vermek zorundayım. Bağrı yanık analardan biri de benim eşim. Ben bu acıyı yaşadım. Ben bir evladın ne demek olduğunu bilirim. Bilmeyenler gelip öyle ulu orta konuşamazlar. Ateş düştüğü yeri yakar. Bağrı yanık analar arasında bizim ayırım yapmamız söz konusu olamaz. Çünkü onlarla aynı duyguları yaşıyorum. Bu ülkede her ne sebepten olursa olsun evladını kaybeden bütün ailelerin dramıyla aynıdır bizim ailemizin dramı. O anayı, o babayı kucaklamak benim boynumun borcudur. "
Seda ŞİMŞEK/ BUGÜN