AK Parti Genel Başkanı ve
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, görüşmeler sırasında
Finlandiya'ya ve ilgili diğer taraflara hiç bir şekilde yazılı öneride bulunmadıklarını bildirerek, ''Bize de herhangi bir yazılı
teklif gelmedi'' dedi.
Yaşanan tıkanıklığın önünü açmak maksadıyla bir süredir gündemde olan çabalarına rağmen bugün,
Türkiye-AB ilişkilerinin ciddi bir sınavdan geçtiğini vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
''Biz, bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz siyasi ve
ekonomik reformları, kendi milletimizin iyiliği için insanımızı mevcut olan en yüksek standartlara ulaştırmak amacıyla yaptık.
Önümüzdeki dönemde de bu istikamette yapmamız gerekenleri gayet iyi biliyoruz.
Reform sürecimiz aynı kararlıkla sürecektir. Asla rehavet gibi bir yaklaşımı veya yakıştırmayı kabul etmiyoruz. Birileri, bu yakıştırmayı yapabilir, bu yaklaşımı gösterebilir. Ama biz bunu kabul etmiyoruz.
Takvim neyse bu takvim aynen çalışmıştır, işlemiştir ve gerekenler yerine getirilmiştir.
Açık söylüyorum; Ek Protokol meselesinde Türkiye'ye haksızlık yapılmıştır. Unutmayalım ki bugün AB'li dostlarımızın da henüz yerine getirmediklerini kabul ettikleri bir sözleri vardır.
Annan Planının,
Rumlar tarafından reddedilmesi üzerine AB Konseyi, 26
Nisan 2004 tarihinde aldığı kararla
KKTC'ye uygulanan izolasyonları kaldırmayı taahhüt etmiştir. Dolayısıyla Türkiye, Ek Protokol taahhüdünü üstlenirken, KKTC'ye uygulanan izolasyonlara da son verileceği düşüncesiyle hareket etmiştir.''
Ek Protokole
imza koyarken, bu imzanın
Güney Kıbrıs Rum Yönetimini tanıma anlamına gelmediğine dair bir
deklarasyon da yayınladıklarını hatırlatan Erdoğan, o dönemin pek çok siyasi liderinin ve dönemin başkanının da uluslararası medya karşısında açıklama yaptıklarını hatırlattı.
AB'nin, Türkiye'nin deklarasyonuna karşı yaptığı açıklamada, ''Türkiye'nin Ek Protokolü tüm üyelere tam uygulaması gerektiğini, Türkiye yükümlülükleri yerine getirmediği takdirde ilgili müzakerelerde fasılların açılmayacağını'' bildirdiğini anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''
AB Komisyonu 29 Kasım'da, Türkiye'nin Ek Protokolün uygulanmasından doğan yükümlülükleri yerine getirmediği sonucuna varmış ve bu çerçevede müzakere sürecimizle ilgili bir dizi kısıtlayıcı öneride bulunmuştur.
Hükümetimiz, başından beri Türkiye'nin, AB Konseyi'nin taahhütleri çerçevesinde KKTC'ye yönelik izolasyonlar kaldırılmadan tek başına adım atmayacağını, ülkemizin
Gümrük Birliği çerçevesinde
liman ve havaalanlarını, Rum gemi ve uçaklarına açmasının ancak bu koşul gerçekleştiği takdirde mümkün olabildiğini ifade etmiş ve o kararlılığını sonuna kadar sürdürmüştür. Bundan sonra da aynı kararlıktayız.
Mevcut tıkanıklığın aşılabilmesi amacıyla Finlandiya Dönem Başkanlığı Sonbahar'da bir girişim başlatmıştı. Bu çerçevede Kıbrıs Türklerinin izolasyonlarına son verecek doğrudan ticaret tüzüğünün AB tarafından onaylanması ve Mağusa Limanının ticarete açılmasıyla bu bağlamda Türkiye'nin
deniz ve hava limanlarını Rum gemi ve uçaklarına açması konularında bir uzlaşma aranmıştır.
Bizim bu temaslardaki yaklaşımımız, esas itibariyle 24 Ocak tarihli
eylem planımızda da yer aldığı şekliyle deniz ve havaalanları üzerindeki tüm izolasyon ve kısıtlamaların eş zamanlı kaldırılması anlayışına oturtulmuştur. Ancak, Finlandiya Dönem Başkanlığının bu girişimi, Rumların,
Maraş gibi kapsamlı bir çözümün parçası olan bir hususu, Ek Protokolün uygulanmasıyla irtibatlandırması üzerine sonuçsuz kalmıştır.''
Finlandiya Başbakanı'nın 1 Aralık'ta gerçekleştirdiği ziyaret sırasında yeni bir inisiyatifin başlatılması konusunda görüş alışverişinde bulunduklarını ifade eden Erdoğan, bu konudaki görüş ve düşüncelerini Fin Dönem Başkanlığına aktardıklarını söyledi.
''ŞİFAHEN SUNDULAR''
Finlilerin bu önerilerini olgunlaştırarak, AB ülkelerine ''şifahen'' sunduklarını açıklayan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Şunu özellikle bilmenizi istiyorum; bugüne kadar yazılanlar, çizilenler, konuşulanlar, şunlar bunlar... Aksini ispat edenler çıkar, bu ülkede bunu milletimize söyler. Aksini ispat edemeyen konuşmaların adı yalandır. Bunun da
siyasette ne kadar çirkin olduğunu sizler takdir edersiniz, milletimiz takdir eder.
Biz görüşmeler kapsamında ne Finlandiya'ya ne de tarafımızdan ilgili diğer taraflara hiç bir şekilde yazılı önerilerde bulunmadık. Bize de herhangi bir yazılı bir teklif gelmemiştir.
Önerilerimiz, Hükümetimizin bugüne kadar kararlılıkla sürdürdüğü tutumun bir ürünüdür ve benimsediğimiz temel devlet politikasıyla da uyum içinde olmuştur.
Yaklaşımımızı, kısıtlamaların karşılıklı olarak kaldırılması amacıyla AB'nin siyasi mutabakatının ortaya çıkması üzerine inşa ettik.
Bu gerçekleştiği takdirde önerimizin esasını teşkil eden adımların karşılıklı olarak atılması için
teknik görüşmelere geçilmesini hedeflemiştik. Hiç bir zaman tek taraflı adım atılması gündemimizde olmamıştır. Hükümetimiz, başından beri Türk milletinin hür iradesiyle çıktığı bu yolculukta karşılaştığımız güçlükleri, milli menfaatlerimizi koruyarak aşmaya yönelik bir yaklaşım benimsemiştir. Ne yazık ki bugün gelinen noktada bütün iyi niyetimize rağmen AB Konseyinin aldığı kararla Türkiye'ye haksızlık yapılmıştır. Bu karar, Türkiye-AB ilişkilerinin ulaştığı boyutla bağdaşmamaktadır. Ayrıca, AB ile ortaklaşa belirlediğimiz hedefle de çelişmektedir.''
Erdoğan, ''Kimin haddine Kıbrıs davasını gölgelemek,
ucuz hesaplarla Türkiye Cumhuriyeti'ni
küçük düşürmek, her metrekaresinde Türk milletinin evlatlarının aziz kanı bulunan KKTC'yi bir politik çıkar konusu yapmak'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Kıbrıs sorununun kapsamlı çözüm yerinin hiçbir zaman AB olmayacağını söyledi. Kıbrıs sorununda, BM zemininde adil ve kalıcı çözümden yana olduklarını belirten Erdoğan, ''Bu yöndeki çabalarımızı sürdürmekte kararlıyız'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Kıbrıs'taki iki liderin bir araya gelerek kapsamlı çözüm sürecini başlatmalarını istediklerini ifade ederek, şunları kaydetti:
''Ancak açıkça bir kez daha gördük ki, Rum ve
Yunan tarafı çözümsüzlükten nemalanmaktadır, çıkar sağlamaktadır. Kıbrıs Türk tarafıyla siyasi eşitlik temelinde çözüme gitmek istememektedirler. Bu gerçeği AB üyesi ülkelerin görmesini bekliyoruz. Rum tarafını bir an önce çözüme sevk etmek gerektiğini, umarım AB'deki dostlarımız da anlayacaktır. Bunu aslında özel görüşmelerimizde kendileri de teyit ediyorlar ve söylüyorlar. 'Artık biz de bunlardan bıktık diyorlar.' Ama gel gelelim ki dünyaya açıklamaları yapacakları zaman bu gerçekleri söylemiyorlar.
Türkiye, AB ile ilişkilerinin açıklık, dürüstlük ve hakkaniyet üzerine oturtulmasını bekliyor.''
''SON 4 YILIN AYRI BİR YERİ VAR''
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin uzun yıllardır Kıbrıs meselesini adil, kalıcı ve kapsamlı bir çözüme kavuşturmak için diplomasi zemininde mücadele ettiğini söyledi. Bu mücadele içinde son 4 yılın ayrı bir yeri olduğunu belirten Erdoğan, ''Bunu da her
akıl ve insaf sahibi kabul ediyor'' dedi.
Kıbrıs'ta taviz verildiğini iddia edenler olduğunu kaydeden Erdoğan, AK Parti iktidarı boyunca Türkiye'nin ve KKTC'nin kazanımlarını görmek istemeyenler olduğunu bildirdi.
Recep Tayyip Erdoğan, İbn-i Sina'nın, ''Hiç kimse, görmek istemeyen kadar kör değildir'' sözünü anımsatarak, ana muhalefet partisi liderinin özellikle son süreçte yaptığı açıklamaları, hiçbir insaf ölçüsüyle ve sorumlu bir siyaset anlayışı ile izah etmenin mümkün olmadığını söyledi.
Erdoğan, ''AK Parti olarak bizim siyasi terbiyemiz, edep adap anlayışımız, kendilerine 'adam ol adam' veya 'küstah' gibi ifadeleri kullanmak suretiyle, bizim aynı üslupla
cevap vermemize müsaade etmez. Sayın
Baykal, ya ayna karşısında konuşuyor ya da aksi seda alanı müsait olan bir atmosferde konuşuyor'' diye konuştu.
''BAYKAL, MEYDANI BOŞ SANMASIN''
Yola çıkarken bir iddiayla yola çıktıklarını belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
''(Siyasetteki söylem kirliliğini ortadan kaldıracağız) diyerek çıktık yola. Dolayısıyla bizim literatürümüzde bu yok, bundan sonra da olmayacak, onların literatüründe olabilir. Biz onların yaklaşım tarzını hiçbir zaman kabul etmedik, kabul etmeyeceğiz. Çünkü bizim ülkemiz, bunlardan çok çekti. N
e devlet adabım, ne bugüne kadar aldığım eğitim, ne de ahlak anlayışım; milli meselelerimizi, siyasi çıkarlarım öyle gerektiriyor diye dünyanın gözleri önünde ulu orta polemik konusu yapmaya imkan vermez.
Sadece şu kadarını söylemekle yetiniyorum; Eğer Sayın Baykal, bizim Kıbrıs davasında
taksit taksit ne yaptığımızı görmek istiyorsa, dönsün de son 4 yılda KKTC nereden nereye geldi ona bir baksın.
Bazılarını hatırlatayım, o zaman bizim Kıbrıs davasını adım adım nereden alıp nereye getirdiğimizi
itiraf etmekten korksa da belki anlayacaktır. Sayın Baykal, kaba muhalefet mantığıyla, akıl, kararlılık gerektiren bu ince diplomasiyi anlayamıyor. Hiçbir fikir geliştirmeden, öneride bulunmadan AK Parti'yi zayıf düşürmek adına Türkiye'yi zayıf düşürmek, siyaset üretmek yerine spekülasyon üretmek, en hafif ifadeyle siyasi fırsatçılıktır. Kimin haddine Kıbrıs davasını gölgelemek, kimin haddine ucuz hesaplarla Türkiye Cumhuriyeti'ni küçük düşürmek, kimin haddine her metrekaresinde Türk milletinin evlatlarının aziz kanı bulunan KKTC'yi bir politik çıkar konusu yapmak!
Bizim sırtımızdaki devlet sorumluluğuyla, diplomatik çıkarlarımız zarar görmesin diye konuşmadığımıza bakıp, Sayın Baykal meydanı boş zannetmesin.''