Son yıllarda
bölge halkının v
e devletin bakışında önemli değişimler yaşandığını belirten Türk, ayrı bir devlet istemenin anlamsız olduğunu, düşmanlığa yol açacak bu talebin geleceği karartacağını vurguladı. Birlikte yaşamanın yararlarını anlatırken kendisiyle ilgili de özeleştiri yaptı: "Geçmişte etnisiteyi öne çıkaran bir mantığa sahiptim. Şimdi bu
siyasetin büyük
tehlike ve tuzaklarla dolu olduğunu görmeye başladım." Birçok arkadaşının bu değişimi yaşadığını anlatan Türk, dünyanın küçüldüğü bir dönemde bunun tersini savunmanın doğru olmayacağını kaydediyor. Malazgirt'ten
Kurtuluş Savaşı'na yaklaşık bin yıldır Türklerin ve
Kürtlerin omuz omuza yaşadığını ifade ettikten sonra, birlikte yaşamaya bir kez daha vurgu yapıyor: "Duygusal ve kültür düzeyi düşük bir coğrafyada yaşıyoruz. Etrafımız tuzaklarla dolu. Çek ve Slovaklar gibi değiliz ki... Günümüz dünyasında sorunlar
silah ve şiddetle çözülemez."
Ahmet Türk, gelinen noktada
TBMM dışında bir çözüme inanmıyor. "Terör
örgütünü neden kınamadıkları" eleştirilerine
cevap verirken suçu devlete atıyor. Devletin bugüne kadar Kürt yurttaşını kucaklayacak ve sorunları demokratik yollarla çözecek bir mantık ve niyeti ortaya koyamadığını savunan Türk, "Bütün sıkıntımız şudur: Devlet, sürecin böyle gitmesini eleştirebileceğimiz imkanları bize sunsaydı, farklı ve doğru bir siyaset yapabilirdik. Bu olmadığı için demokratik reflekslerimizi artırma şansımız azalıyor." ifadelerini kullanıyor. DTP'li Türk, her şeye rağmen meselenin kısa sürede biteceği ümidini korurken, çeyrek asırlık süreçteki derin yaraların da çok geçmeden kapanacağına inanıyor. Bu konuda yapılması gerekeni "ortak akılla ortaya çıkacak doğru devlet
politikası, doğru medya ve siyasetçilerin doğru
mesaj vermesi" olarak sıralıyor.
Ahmet Türk, parti içi tartışmalara da ilk kez Zaman aracılığıyla ayna tutuyor. DTP'nin
Meclis dışından bir genel başkan arayışına karşı çıktığını, ancak partisini ikna edemediğini ifade ediyor. Seçim döneminde partiye yeniden genel başkan olmak istemediğini arkadaşlarına anlattığını kaydeden Türk, "
Sağlık nedenlerimi gerekçe gösterdim. Ancak tek gerekçem bu değildi. Genel başkanlığımın devamından rahatsız olan bazı kesimlerin ve bazı şahısların olduğunu da biliyordum." ifadelerini kullanıyor. Türk, parti kararıyla genel başkanlığa getirilen Nurettin Demirtaş'a 'sahte
çürük raporu' davasının baş ağrıtabileceği uyarısını da yaptığını aktarıyor. Bazen 'düşünmeden ve yeterli tahlili yapmadan' hareket ettikleri özeleştirisini yapan Türk, arkadaşlarına hep özgür ve vicdani doğruları çerçevesinde hareket etmeleri tavsiyesinde bulunduğunu aktarıyor. Bu yüzden Aysel Tuğluk'un son zamanlarda yaptığı çıkışları çok önemsiyor. Tuğluk'un partiye dönük eleştirilerini 'özgürce düşünme'nin sonucu olarak gören Türk, şöyle devam ediyor: "Özgürce düşünemez ve konuşmazsanız siyasete bir şey katamazsınız. Her arkadaşımın inandığı şekilde siyaset yapmasını istiyorum. Aysel Hanım'ın söylediklerini de farklılık olarak değil bir yüreklilik olarak değerlendiriyorum."
Ahmet Türk,
CHP, SHP, DEP ve DTP milletvekili olarak Parlamento'da görev yapan
Türkiye'nin deneyimli siyasetçilerinden biri. Sosyal demokrat kişiliğinin yanı sıra yıllardır
Kürt sorunu önceliğinde siyaset yapan partilerin en üst karar noktalarında görev alıyor. Seçimlere bağımsız adaylarla girme kararının ardından DTP liderliğinden
istifa etti, 20 milletvekilinin partiye yeniden üye olmasının ardından da DTP'nin TBMM grup başkanlığına getirildi. Suskunluğunu Zaman'a bozan Ahmet Türk, partisi adına ezber bozacak açıklamalar yaptı. Bir süre önce
emekli paşaların
Milliyet Gazetesi'ne verdiği demeçlerde yaptıkları özeleştirilere, Ahmet Türk de yeni açılımlarla karşılık veriyor. Görüşleri özetle şöyle:
Muhalefet, hükümetin cesaretini kırıyor
"Bölge insanı savaş çığırtkanlarına karşı AK Parti'yi sığınacak bir
liman olarak gördü. Bizim çözüm gücü olmadığımızı çok iyi biliyorlar. Kürtlerin demokratik taleplerini dile getirmemiz için gerekli desteği verdiler; ama CHP ve MHP'nin frenlenmesi için de AK Parti'yi desteklediler. Eğer soysal demokrat olduğunu iddia eden bir parti, gerçekten sosyal demokratlığın gereklerini yapsaydı, gerçekten hak ve özgürlükler konusunda saygılı, demokrasinin gereği bir siyaset izleseydi AK Parti'nin daha cesur adımlar atacağına inanıyorum. Şu anda iki partinin (CHP ve MHP) şoven ve milliyetçi politika izlemeleri, açılımcı politikaya direnmeleri, ister istemez AK Parti'nin demokratik reflekslerini azaltıyor. Muhalefet, Kürt sorunu konusunda ön açıcı değil. Sorunların çözümüne katkı sunan bir yaklaşım biçimi yok.
Bazı kesimler beni istemiyor
PKK'yı ve Abdullah Öcalan'ı çok rahat eleştirebiliyorum. Bugüne kadar PKK tarafından çok ciddi eleştiriler aldım. Vicdanî doğrularımı kimse için değiştiremem, DTP'nin Meclis dışından genel başkan arayışına karşı çıktım; ancak partimi ikna edemedim. Seçim döneminde partiye yeniden genel başkan olmak istemedim. Sağlık nedenlerimi gerekçe gösterdim. Ancak tek gerekçem bu değildi. Genel başkanlığımın devamından rahatsız olan bazı kesimlerin ve bazı şahısların olduğunu da biliyordum. Parti içinde eleştirilerimi yaptım. Meclis dışından bir ismin genel başkanlığının doğru olmadığını söyledim, bu durumun sakıncalarını anlattım. Hatta, iki başlılık olacağı için grup başkanlığından da ayrılmak istediğimi anlattım. Genel
başkanlık yapabilecek çok sayıda milletvekili arkadaşımız vardı. Ama PM'de öyle bir karar alındı. Arkadaşların gerekçesi, Meclis işleriyle örgüt işlerini ayrı yürütmekti. Ben de parti organlarının kararına saygı duydum bu konuda.
DEP olayı herkesi değiştirdi
DEP döneminden bugüne halkın ve devletin durumunda önemli değişimler oldu. Parti tabanı eskisi gibi
baskı görmüyor. 'Ben değişmiyorum' demek, insana ait bir söz olmamalı. Deneyimlerden ve yaşadıklarımızdan dersler çıkarmak gerekiyor. Ben, geçmişte etnisiteyi çok öne çıkaran bir mantığa sahiptim. Ama bugün etnisite üzerinde siyasetin büyük tehlike ve tuzaklarla dolu olduğunu görmeye başladım. Eskiden, 'herkesin devleti varken Kürtlerin niye olmasın' diyorduk. Şimdi bunun kolay olmadığını ve böyle bir durumun birlikte dostça yaşayan iki halk arasında büyük düşmanlıklar yaratacağını ve bu halkların geleceğini karartacak bir noktaya götüreceğini düşünüyorum. Etrafımız tuzaklarla dolu. Çek ve Slovaklar gibi değiliz ki. Bence, birlikte yaşamanın müthiş yararları var. Kaldı ki dünya küçülürken bu durumun tersini savunmanın yararı yok."
Soyadımdan hiç rahatsız olmadım
Ahmet Türk, merak edilen
soyadı konusunda da ilginç bilgiler verdi. Bu konuda bazı spekülasyonların olduğunu hatırlatan Türk, şöyle devam ediyor: "Soyadı Yasası çıktığı dönemde bizim bölgede
Türkçe bilen kimse yok. Bir nüfus memuru geliyor ve herkese kafasına göre bir soyadı veriyor. Bize de 'Türk' soyadını vermiş. Bunun ötesinde hiçbir anlamı veya sebebi yok. Bazıları dedemin Türkiye'ye bağlılığı için bu soyadını aldığını söylüyor; ama böyle bir şey yok. Doğru, İbrahim dedem
Hamidiye Alayı komutanıydı; ama 7 yıl da sürgünde cezaevinde yattı. Türkiye adında bir üvey annem de hiç olmadı." Türk, buna karşın soyadından hiçbir zaman rahatsızlık duymadığını ifade ediyor. Bu yüzden değiştirmeyi hiç düşünmediğini vurguluyor.
DTP Grup Başkanı Türk, ciddi sağlık sorunları yaşayan bir siyasetçi. Doktorların tüm uyarılarına rağmen günde 3 paket sigara tüketiyor. Türk, güvenlik nedeniyle Kızılay'da bile dolaşma şansı bulamadığından yakınıyor. Bu gerekçeyle sinema ve tiyatroya gidemiyor. Zaruri durumlarda korumalığını yapan iki yeğeniyle birlikte bir yerlere gidip geliyor. Boş vakitlerinde daha çok arkadaşlarıyla dama, satranç gibi oyunlar oynuyor.
RÖPORTAJ - HABİB GÜLER - ZAMAN