Hükümete
sınır ötesi operasyon konusunda
yetki veren
Başbakanlık Tezkeresi,
TBMM Genel Kurulu'nda 18'e karşı 511 oyla kabul edildi.
EVET : 511
RED : 18
TOPLAM OY : 529
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) unsurlarını,
Irak'ın kuzeyinden
Türkiye'ye yönelik
terör tehdidi ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere bu
bölgeye göndermek için Hükümete verilen yetki süresinin, 17
Ekim 2008'den itibaren 1 yıl daha uzatılmasını öngören Başbakanlık Tezkeresi, 18'e karşı 511 oyla TBMM Genel Kurulunda kabul edildi.
Elektronik cihazla yapılan açık oylamaya, 529 milletvekili katıldı.
AK Parti Grup
Başkanvekili Nihat
Ergün, sorunların çözüm yolunun
silah olamayacağını belirterek, ''
Tarih içinde bu coğrafyada birlikte yaşadıklarımız ve ilişkilerimiz, bizi istesek de bölünemeyeceğimiz bir şekilde kaynaştırmıştır'' dedi.
TBMM Genel Kurulunda, sınır ötesi operasyonla ilgili Başbakanlık Tezkeresi üzerinde AK Parti Grubu adına konuşan Ergün, terör
örgütünün eylemleri nedeniyle sınır ötesine askeri hareket düzenlemenin, Türkiye'nin ve milletin güvenliği adına meşru müdafaa hakkının kullanılmasını zorunlu kıldığını söyledi.
Ergün, ''Şimdiye kadar yaptığımız ve şimdiden sonra yapacağımız tam da budur. Hatta önümüzdeki 1 yıl boyunca bu yetki daha da etkin kullanılmalı, kendi içinde kırılma ve çözülme noktasına gelen
terör örgütünün, dağ kadrolarının dağıtılması, silahsızlandırılması, uluslararası ve bölgesel siyasi desteğinin iyice zayıflatılması,
finans kaynaklarının kesilmesi, örgüte katılımların önlenmesi sağlanmalıdır'' dedi.
Terörle mücadelede ABD'nin, ilk defa
PKK terör örgütünü ortak düşman ilan eden, sınır ötesi operasyonlarda istihbarat paylaşımı düzeyinde iş birliğine yönelen bir tutum içinde olduğunu kaydeden Ergün, bu olumlu tutumun gelecek dönemde daha ileri düzeyde olması gerektiğini vurguladı. Terör örgütünün
Kuzey Irak'ta
tasfiyesinde ABD, Irak merkezi yönetimi ve kuzeydeki bölgesel yönetimin aktif olarak rol alması zamanının geldiğini kaydeden Ergün, şöyle konuştu:
''
Sınır ötesi askeri müdahalemiz konusunda bölge ülkelerinin ve AB'nin tutumu da son derece olumlu ve Türkiye'nin haklılığını kabul eder niteliktedir. Bu olumlu yaklaşımların da önümüzdeki 1 yıllık süreçte terörün finans kaynaklarının kurutulması ve özellikle Avrupa'dan örgüte katılımların engellenmesi, AB'deki
propaganda gücünün kırılması yönünde güçlü bir iş birliğine dönüşmesi sağlanmalıdır.
Aktif diplomasi ve kararlılık bu dönemde sürdürülerek daha etkili bir iş birliği zemini yakalanmalıdır. Özellikle
Kuzey Irak bölgesel yönetimi, önümüzdeki 1 yılı son bir fırsat saymalı ve terör örgütünün etkisizleştirilmesi, kendisi için hayati öneme sahip Türkiye'nin kalıcı dostluğunu kazanmak amacıyla sıkı bir iş birliğine girmelidir.''
EN DUYARLI KONU...
Terör örgütünün etnik temelde bölücü amaçlar taşıdığını, 1980 sonrasının yanlış
politika ve uygulamalarından,
Kürt kökenli vatandaşların yaşadığı bölgelerdeki uzun zaman çözülemeyen sosyal,
ekonomik ve kültürel sorunların istismarından beslendiğini belirten Ergün, şunları kaydetti:
''Etnik milliyetçilik ve bölünme fikri milletimizin v
e devletimizin en duyarlı olduğu ve irite edici bulduğu bir durumdur. Terör örgütünün, Kürt kökenli vatandaşlarımızın sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlarının çözüme kavuşmasıyla ilgisi var mıdır? Silah ve terör yöntemleri ancak, ülkenin bölünmesi, federasyon veya özerklik gibi amaçlar için kullanılan yöntemlerdir. Diğer sorunların çözüm yolu asla silah olamaz. Üstelik silah ve terör, bu sorunların da çözümünü zorlaştıran; hatta bazen konuşulmasını bile imkansız hale getiren bir metotdur. Terör örgütünün ve terörün etnik ve coğrafi bir bölünmeyi başarması imkansızdır. Sözde örgüt liderleri de bu imkansızlığın farkındadır. Bu nedenle terörden başka iş bilmediklerinden, Türkiye'yi
taciz etmek isteyen güçler adına, terörü kendileri için bir taşeronluk ve servet biriktirme yolu olarak sürdürmektedirler. Tarih içinde bu coğrafyada birlikte yaşadıklarımız ve ilişkilerimiz bizi istesek de bölünemeyeceğimiz bir şekilde kaynaştırmıştır. Önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin sorunu etnik veya başka sebeple bölünerek küçülme değil, küresel ve bölgesel bir güç ve cazibe merkezi olarak yeni eklemlenme talepleriyle karşılaşmaktır.''
Ergün, ''Türk milleti'' kavramının etnik temelde bir kavram değil, tarih, kültür ve
inanç süzgecinden geçerek oluştuğuna işaret ederek, ''
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Türkler,
Kürtler, Boşnaklar, Arnavutlar, Gürcüler, Çerkezler, Abhazlar, Araplar Büyük Türk
Milletini oluşturan vazgeçilemez unsurlardır. Alevisiyle, Sünnisiyle...Büyük çoğunluk içindeki etnik ve dini farklılıkların sorunları,
azınlık hukuku ve psikolojisi içinde çözülemez. Terör eylemleri yoluyla ise asla...'' dedi.
GAVUR DAĞI VE SİVAS'IN ÖTESİNE GİTMEK LAZIM
Ergün, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bugün ulus devleti ve üniter devleti korumak adına, insanlarımızın etnik alt kimliklerinin inkar edilip, görmezden gelindiği, ana dillerinin konuşulmasının ve öğrenilmesinin, şarkıların, türkülerin söylenmesinin, kendi dilinde televizyon seyretmenin,
gazete okumanın, çocuğuna özgürce isim koymanın yasaklandığı bir Türkiye de değiliz. Bu tür yasakların ulus devleti, üniter devleti, milletin ve devletin bütünlüğünü tehdit ettiğini biliyoruz. Çağdaş
demokrasinin sunduğu imkanlar,
insan hakları ve
özgürlükler alanındaki ilerlemeler, ekonomik ve sosyal politika yatırımları ile birleştiğinde gün geçtikçe istismar alanları ortadan kalkmaktadır. Özellikler son 5 yılda eğitimde, sağlıkta, ulaşımda, su ve elektrikte, konuttaki büyük hamleler, GAP ve DAP projelerinin hızlandırılması, KÖYDES, BELDES projelerinin hayata geçirilmesi Doğu ve Güney
doğu Anadolu da toplumun yüzünü yeniden kendi devletine ve Türkiye'nin normal
siyasetine çevirmesine yol açmıştır. Terör örgütü ve yandaşlarını en çok rahatsız eden de budur. Bütün bunları görmek ve anlamak için Gavur Dağı'ndan ve Sivas'tan öteye gitmek, oralarda da siyaset yapmak lazım. Oraların da Türkiye olduğunu idrak etmek lazım.''
BİRBİRİNE KARIŞTIRILMASIN
Ergün, etnik ve dini alt kimliklerin kendisini ifade etmesi, göstermesi, yaşatması ve geliştirmesi ile bu kimliklerin siyasi temsil talebinin birbirine karışmamasını isteyerek, ''Bizim millet anlayışımızda etnik ve dini kimliklerin siyasi temsil talebi kabul edilemez. Biz bu Meclis'te etnik olarak Türkleri ve dini olarak olarak Sünnileri temsilen bulunmuyoruz. Hiç kimse de Kürtleri ve Alevileri temsilen bulunamaz. Hepimiz bütün milli ve manevi değerleri ile Türk milletini temsilen bulunuyoruz'' dedi.
''Kürt sorununa siyasi çözüm'' sözlerine işaret eden Ergün, ''Kürt kökenli vatandaşlarımızın bu sorunları ülkenin ve milletin bölünmezliği anlayışıyla siyaset, hukuk ve çağdaş demokrasinin imkanları içinde çözüme kavuşsun anlamına geliyorsa, kimsenin diyeceği olmaz. 'Siyasi çözüm' sözleri, bölünmeyi, federasyonu, özerkliği, etnik yapılara dayalı anayasayı, etnik siyasi temsili, eğitim dilinde ayrılığı ifade etmek için kullanılıyorsa, bilinmelidir ki bunlar millet yararına olmayan, gerçekleşmesi imkansız, bölücü ve sadece terörü sürdürmek için propagandası yapılan konular olarak kalacaktır'' görüşünü ifade etti.
Ergün, ''Silahlar sussun'' talebine de işaret ederek, şöyle konuştu:
''Evet silah susmadıkça biz konuşamıyoruz. Ancak önce susması gereken silah, terör örgütünün silahıdır. PKK silahsızlandırılmalıdır. Devlet, iç güvenlik ve
savunma adına elinde silah da bulunan bir organizasyondur. Bu nedenle her zaman uyanıktır ve bir eli tetiktedir. Terör örgütü etnik bölücü amaçlar taşımıyorsa, silaha ne ihtiyaç vardır? Devlet gücünü kullananlar, silahsız adama kurşun sıkarlarsa, o zaman konuşursun. Ülkenin dağlarında eli silahlı adamlar
karakol basıyorsa, şehirlerde canlı bombalar, tuzaklar, yollarda mayınlar patlatılıyorsa, devlet, silahlı gücünü harekete geçirecektir.''
Ergün,
terörle mücadele ve sınırı aşan suçlar konularında akademik çalışmalara da ağırlık verilmesi ve Terörle Mücadele Bilgi Bankası oluşturulmalı gerektiğini söyledi.
ETNİK KİMLİK SİYASETİ YERİNE...
Nihat Ergün, ''TBMM ve
siyasi partiler, terörün iç kaynaklarını kurutma ve siyasi toplumsal desteğini ortadan kaldırmada daha aktif rol oynamalı. 2002'den bu yana özellikle de 22 Temmuzda Kürt kökenli vatandaşlarımızın etnik kimlik siyasetine değil,
refah, demokrasi ve özgürlük siyasetine oy verdikleri, eğilimlerinin bu yönde ilerlediği görülmelidir'' dedi.
Sınır güvenliği ve terörle mücadelede insansız hava araçlarının veya gece görüş aletlerinin en ileri düzeyde kullanımının bu dönemde gerçekleştirildiğini kaydeden Ergün, ''Terörle mücadelede hiçbir masraftan, harcamadan kaçınılmadı ve kaçınılamaz da... Bu çerçevede entegre sınır güvenliği projelerinin de hızlandırılması büyük önem taşımaktadır'' diye konuştu.
Sınır ötesi harekat ve operasyonlarla ilgili sürenin bir yıl daha uzatılacağını hatırlatan Ergün, bu dönemde kamuoyunun beklentisinin terörün minimum düzeye çekilmesi olduğunu söyledi. Ergün, istihbarata dayalı etkili kara ve hava operasyonlarının önemine işaret ederek, halkın moral gücünün yükseltilmesinde ve örgütün sinir sisteminin saf dışı bırakılmasında önemli unsurlardan birinin de özel yetenek ve donanıma sahip, profesyonelce organize edilmiş örtülü nokta operasyonları ile örgüt üst düzey yöneticilerinin yakalanması olduğunu sözlerine ekledi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve
Bursa Milletvekili Onur Öymen, Türkiye'nin terörle mücadelede geri atacak durumunun kalmadığını belirterek, ''Hükümetin, PKK'nın Irak'ın kuzeyinden tasfiye edilmesine yönelik atacağı bütün adımları herkesten önce biz alkışlayacağız. Çünkü bu bir memleket meselesidir'' dedi.
TBMM Genel Kurulunda, sınır ötesi operasyona ilişkin Başbakanlık Tezkeresi üzerinde kişisel söz alan Öymen, teröre verilen dış desteğe dikkati çekti.
Terör örgütü PKK'nın yıllardan beri,
yabancı ülkelerin ve bölgedeki güçlerin desteğinden yoğun bir biçimde yararlandığını ifade eden Öymen, ''Nereden sağlıyorlar bu desteği, silahları nereden buluyorlar, parayı nereden buluyorlar? Irak'ın kuzeyindeki yerel yönetimlerin desteği olmasa PKK bunları sağlayabilir miydi?'' diye sordu.
Öymen, dünyada Irak'ın kuzeyindeki duruma benzer bir bölgenin bulunmadığını, dünyanın neresinde bir terör örgütü varsa, mutlaka orada terörle mücadele eden bir güvenlik gücünün bulunduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
''Irak'ın kuzeyinde PKK ile mücadele etmekle görevli güvenlik gücü hangisidir? Irak devleti mi? PKK'ya karşı bir tek operasyon yaptığını duydunuz mu? Irak'taki bütün terör örgütleriyle mücadele ediyorlar, PKK hariç... Acaba neden? Irak'ın kuzeyindeki yerel yönetimlerin güçleri mi yetmiyor? 10 yıl önce bunlar PKK ile silahlı mücadele ediyorlardı. Ne değişti? O zaman bir
Ankara süreci vardı. Sonra Ankara süreci
Washington'a taşındı. Washington Anlaşması yapıldı. Biliyor musunuz bu anlaşmanın içeriğini? Fikriniz var mı? Hükümet biliyorsa çıksın burada açıklasın. O anlaşmadan sonra PKK ile mücadele durduruldu.''
CHP'li Öymen, ABD'nin Türkiye'ye verdiği istihbarat desteğine ve PKK'yı terör listesine sokmasına teşekkür ettiklerini de belirterek, ''Ama ABD'nin PKK'ya karşı fiilen mücadele yaptığını duydunuz mu?'' diye sordu.
Hükümetin hem Irak'ın kuzeyindeki yerel yönetimlere, hem Irak'ın merkezi hükümetine, hem de ABD'ye sorumluluklarını hatırlatması gerektiğini ifade eden Öymen, ''Sadece
çiçek atarak, sadece dostluk sözleri söyleyerek, bu meseleyi halledemezsiniz. Tavır koyacaksınız'' diye konuştu.
Öymen, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ''Irak'ın kuzeyinde otorite boşluğu olduğu'' yönünde sözlerinin bulunduğunu dile getirerek, bu bölgede otorite eksikliği değil, fazlalığının bulunduğunu söyledi.
DESTEĞİN GEREĞİNİ YERİNE GETİRİN
Irak'ta otorite boşluğunun değil, siyasi iradenin bulunmadığını anlatan Öymen, tezkereyi bir şartla desteklediklerini bildirdi.
''Bu desteğin gereğini yerine getireceksiniz'' diyen Öymen, şunları kaydetti:
''Yetkinizi daha etkili biçimde kullanacaksınız. TSK'nın PKK'yı Irak'ın kuzeyinden tamamen tasfiye edecek gücü yok mudur, birikimi, tecrübesi, silahı, teçhizatı yok mudur? Hepsi vardır. Eksik olan siyasi iradedir. Irak'ın kuzeyinden PKK'yı tamamen tasfiye etmek için talimat verdiniz de TSK mı yerine getirmedi? Bu konuları Mecliste defalarca konuştuk. Artık
bıçak kemiğe dayanmıştır. Biz Kürt kökenli vatandaşları teröristlerle bir saymıyoruz. Türk ve Kürt kökenli vatandaşlar arasındaki her türlü çatışmayı reddediyoruz. Hiç kimsenin şu veya bu bahaneyle PKK'nın arkasında durmasına veya arka çıkmasına müsaade etmeyeceğiz. Teröre arka çıkan, bunun sorumluluğunu paylaşır.''
Kan üzerinden siyaset yapmayın sözlerini de eleştiren Öymen, bu memlekete sevgilerinin her türlü iç politikanın üzerinde olduğunu ve CHP'lilerin her şeyden önce ulusal çıkarları düşündüğünü bildirdi.
Öymen, ''Terörle mücadelede artık geri adım atacak durumumuz kalmamıştır, elbirliği ile hareket edeceğiz ve bu konunun mutlaka sonunu getireceğiz. Hükümetin, PKK'nın Irak'ın kuzeyinden tasfiye edilmesine yönelik atacağı bütün adımları herkesten önce biz alkışlayacağız. Çünkü bu bir memleket meselesidir'' diye konuştu.