DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi solda yeni arayışlar toplantılarını organize eden birisi. Selçuk'a ve Demirel'e tepki gösterenlerin başında da Çelebi geliyor. Çelebi tepkisini bugün Neşe Düzel'e verdiği röportajda dile getirmiş. İşte Radikal gazetesinde yayınlanan Neşe Düzel 'in Süleyman Çelebi ile yaptığı röportajın detayı:
NEDEN? Süleyman Çelebi
Bir zamanlar sosyal demokrat olduğunu söyleyen
CHP artık açıkça sağ kulvardaki yerini aldı.
Şemdinli olayındaki tutumuyla ve MHP'yle fazlasıyla benzerlik taşıyan milliyetçi söylemiyle, CHP kendini yeni bir eksene oturttu. Solculuğu da artık sadece
laiklik-şeriat ikileminde bir tartışmayı sürdürme olarak sundu. Sol kulvardan açıkça çekilen CHP'nin muhalefette bile oy kazanamaması, MHP'nin oylarının ise yükseldiği görüntüsü, bu arada Demirel'in hem sol hem sağ için yeni bir lider profilini benimsemeye çalışması,
siyaset yelpazesinin sol kısmını kimliksiz bıraktı. Soldaki bu boşluğun doldurulması için yeni arayışların ortaya çıkması kaçınılmazdı. Nitekim sosyal demokrat hareket oluşturma çabaları hızlandı. Bu arayışlardan biri de geçen aralıkta kuruldu. Solda yenilenme ve bütünleşme amacıyla çeşitli illerde toplantılar yapan 10
Aralık Platformu, 28 Mart'ta bir bildiriyle halkın önüne çıkacak. Bu hareketin öncülerinden olan ve 12
Eylül'de yıllarca
hapis yatan DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi'yle solun durumunu konuştuk. Çelebi bize DİSK'in değil, platformun görüşlerini anlattı.
Yeni bir sosyal demokrat hareket oluşturuyorsunuz. Niye buna gerek duydunuz?
Biz solu
iktidar yapmak için bir hareket başlattık.
Türkiye'nin işsizlik,
yoksulluk, eğitim, sağlık,
adaletsizlik,
demokrasi gibi pek çok temel sorunu var ve bu sorunlar ancak sol bir iktidar tarafından çözülebilir. Biz solda yenilenme, bütünleşme ve kitleselleşme hareketini başlattık. Biz bir partiyi
hedef alıp çalışma başlatmadık.
Türkiye'nin siyaset arenasında bugün 'Kemalizm' ve 'sosyal demokrasi' eşanlamlı kavramlar olarak kullanılıyor. Bu iki kavramı eşleştiren de özellikle CHP. Sizin sosyal demokrat hareketiniz de Kemalist bir hareket mi?
Hayır.
Cumhuriyet'in, Kemal
Atatürk'ün başlattığı çağdaşlaşma ve modernleşmeyle ilgili kazanımlarına elbette sahip çıkıyoruz ama bugünü de çağdaş bir yaklaşımla yorumluyoruz, dünyadaki gelişmeleri izliyoruz. Zaten devrimciliğin özü de budur. Yenileşmedir, gelişmedir, çağdaşlaşmadır. Sadece geçmiş döneme takılıp kalınamaz.
Sizin bakış açınızdan Kemalizm'le sosyal demokrasi arasındaki farklar neler?
Bugün Türkiye'de
toplumu devlete karşı korumayı amaçlayan bir siyasi yapılanmaya ihtiyaç var. Atatürk de söylüyor bunu. Ama Atatürkçülükle Kemalizm'i karıştırıyorlar. Oysa Atatürk, 'Bu devlet sizin... Bu devlet milletin... Biz, en nihayet sizin iradenizi yerine getirmeye ve sizin çıkarlarınıza
hizmet etmeye mecburuz' diyor. Atatürkçülük budur. Kemalizm ise bürokratik bir ideolojidir. Bu ideoloji ülkede bürokratik bir
sınıf oluşturuyor. Sosyal demokraside ise bürokratik sınıf yoktur. Sosyal demokrasi gücünü halktan alır v
e devleti, halka rağmen korumaz. Sosyal demokrasi Devletin
baskı aracı olarak kullanılmasına karşı çıkar.
Kemalizm'in bugün militarist bir vurgusu var, ordunun siyasetin içinde bulunmasını destekliyor bu görüş. Siz, ordunun siyasetteki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kendisine sol ve sosyal demokrat diyenlerle bizim ayrıştığımız en önemli nokta ordunun siyasetteki yeriyle ilgili zaten. Türkiye'nin koşullarından kaynaklanan bir ordu ve askeri ilişki var burada. Bu ilişki bugüne dek hep belirleyici oldu.
Genelkurmay Başkanı'nın AB sürecinde orduyu biraz siyaset dışında tutma eğilimine rağmen, sağından soluna, siyasetçiler de bu ülkede askeriyeye hep görev çıkarttı.
Orduya sığınan siyasetçiler var Türkiye'de. CHP, MHP ve benzeri partilerin tamamını, kendisine sol veya milliyetçi diyenleri, bu işle ilişkilendirebilirsiniz. Hepsi de ordunun siyasetteki yerini destekliyorlar. Biz ise askerin görevinin siyaset olmadığını,
askeri müdahale yapılmaması gerektiğini savunuyoruz. Sivil bir yapıya inanıyoruz. Ama bu ülkede asker yönetimden hiçbir zaman tamamen gitmedi.
CHP sağa kaymış bir milliyetçi parti olarak tanımlanıyor.
Doğru...
Sol milliyetçi olabilir mi?
Olamaz. Sol, 'vatansever ve yurtsever' olabilir. Sol, milliyetçiliği
ırkçılık temelinde sergileyemez. CHP kendisinin milliyetçi olduğunu söylüyor. Biz, etnik kökene vurgu yapan milliyetçiliğe karşıyız. Şoven milliyetçiliği, Türk milliyetçiliği ve
Kürt milliyetçiliği gibi duruşları doğru bulmuyoruz. Biz yurtsever ve vatansever bir hareketiz.
CHP bugün Türkiye'nin temel çelişkisini laiklik-şeriat ikilemi olarak koyuyor. Sizin hareketiniz için de temel çelişki bu mu?
Hayır. AKP iktidarı laiklik-şeriat ikilemi üzerinden
politika üretiyor ve CHP'yle birlikte toplumu bu eksende geriyor. İkisi, bu gerilim üzerinden politika yapıyorlar. Toplum artık çok gerildi. Laiklik önemli ama, Türkiye'nin bunun ötesinde demokrasi,
özgürlük, şeffaflık,
insan hakları, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk,
üretim, hukuk,
refah, eğitim, sağlık gibi çok ciddi problemleri var. Bu problemler tamamen göz ardı ediliyor, üstleri örtülüyor, yapay bir
gündem oluşturuluyor. Toplum, şeriat-laiklik ikilemi içinde sıkıştırılıyor. Toplumun sorunlarını çözmek yerine, gerginlikten oy topluyorlar. Laiklik tabii ki önemli bir sorundur ve demokrasinin yaşayabilmesinin temelidir. Ama laikliğin yaşayabilmesi için de demokrasiye ihtiyaç vardır. Laiklik sorunu ancak demokrasi içinde çözülür.
Türkiye'nin yöneticilerinden önemli bir bölümü Türkiye'nin evrensel hukukun kurallarını benimsemesine karşı çıkıyor. Bu nedenle hukuk sistemimiz bir çöküntüye girdi. Siz hukukun gerçek anlamda çağdaşlaşmasını sağlamak için ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Aslında Türkiye'nin bir yeniden onarıma, başta hukuk olmak üzere ciddi reformlara ihtiyacı var. Çünkü Türkiye'de bir altüst yaşanıyor. Evrensel hukukun bütün sonuçları ve kurumları Türkiye'de de uygulanmalı. Evrensel hukukun değerlerini uygulamadığı zaman Türkiye kendi dar alanına sıkışıyor. Türkiye koşullarına özgü hukuk yaratılıyor. Daha doğrusu '
hukuksuzluk' yaratılıyor. Nitekim 1980
darbesi sonrasındaki hukuksuzluk hâlâ sürdürülüyor.
12 Eylül hukuku devam ediyor. Eğer 12 Eylül'ün yarattığı tahribatı gideremezsek, sendikal haklardan insan haklarına her alanda 12 Eylül anayasasıyla ve darbecileri koruyan maddeleriyle hesaplaşamazsak...
Ama hiçbir parti 12 Eylül anayasasını değiştirmek için harekete geçmiyor. Bir darbe anayasasına karşı çıkmadan sosyal demokrat olmak mümkün mü?
Hayır mümkün değil. Bütün problem bu.
İspanya,
Portekiz ve Yunanistan'da darbecilerle yüzleşme, bir hesaplaşma yaşandı. Yunanistan'da darbeciler hapse atıldı. Bizim ülkemizdeki temel sorun darbecilerle yüzleşememedir. Darbecilerle bir hesaplaşma yapılmadığı için biz bu sorunları yaşıyoruz. Ülkemizde hâlâ darbe sürecine alkış tutuluyor. Siyasi iktidarlar darbecilerin yaptığı yasalardan besleniyor, bu zemin üzerinde politika yapıyorlar. Sağ ya da sol, iktidara geldikten sonra hep 12 Eylül hukukuyla
yaşamayı
tercih etti, bu hukuk işlerine geldi. 12 Eylül'ün anayasasıyla hesaplaşmayan bir sol hareket Türkiye'de başarılı olamaz.
Şemdinli skandalından sonra neredeyse bütün siyasi partiler geri çekildi. Siz eğer bir parti olsaydınız Şemdinli skandalıyla ilgili yaklaşımınız ne olurdu?
Şemdinli yeni bir olay değil. Öncesi var. Jitemci'lerin yaptıkları var. Mesela
Susurluk. Susurluk benzeri çeteler ülkemizde hep
egemen oldu ve ödüllendirildi. Şemdinli benzeri suçüstüler bu ülkede hep yapıldı ve üzerleri kapatıldı. 1
Mayıs 1977 katliamı böyle bir oluşum değil midir? DİSK olarak biz bu konuda en
mağdur örgütüz.
1 Mayıs katliamında da yakalanan kontrgerillaydı. Olayın ipuçları ve sorumluları belliydi. Ama bu katliamın failleri hâlâ ortada yok. Bütün bu olaylar ortaya çıkmadığı için bugün de bu olaylar devam etti zaten. Biz bir siyasi parti olsaydık, Şemdinli'nin ucu, sonu nereye gidiyorsa ortaya çıkması konusunda her çabayı ortaya koyardık ve bu süreci topluma çok açık sunardık.
Şunu mu söylüyorsunuz? Kontgerillayla hesaplaşır mıydınız?
Evet. Bu hesaplaşmayı yapmadığınız sürece Şemdinli türü olaylar yaşanacaktır. Şemdinli gibi olayları açıklığa kavuşturmadan Türkiye'de demokrasiden bahsetmek mümkün değildir. Şemdinli olayının içinde başından sonuna bulunan CHP Parti
Meclis Üyesi
Hakkâri Milletvekili Esat Canan geçen gün uyardı. 'Bu iş kapatılacak' dedi. CHP'nin içinde Esat Canan gibi çok ciddi ve saygıdeğer kişiler var.
Peki... CHP, bir iktidar alternatifi olamıyor. Bunun nedenlerini saptadınız mı?
CHP ürettiği politikalarla topluma umut vermiyor. Zaten görülüyor. Toplumu korkutarak iktidar olamıyorsunuz. 'Ne yapalım, başka çaremiz yok' diyen oylarla iktidara gelinemiyor. Çünkü insanlar korkuya değil, daha iyi bir gelecek umuduna oy veriyorlar. Şeriat ve düzenle ilgili yaratılan korkulara oy vermiyorlar. CHP bugünkü tutuculuğuyla ve halkla kopuk ilişkileriyle iktidar olamaz. Baykal'ın, halkın yaşadığı bunca işsizlik, yoksulluk, eğitim, sağlık sorunlarına rağmen niye CHP'yi iktidar yapmadığını sorgulaması gerekiyor. Halbuki bu topluma sol doğru olarak sunulsa, solun oyları yüzde 40'lara çıkar. Çünkü bu toplumun taleplerini ancak sol karşılayabilir. Ama sol bugünkü Türkiye koşullarında yükseleceğine geriliyor. Her ülkede sol muhalefetteyken büyür, bizimkisi küçülüyor. Bizdeki solu artık sorgulamak ve yeniden tanımlamak gerekiyor.
Sizce Türkiye'nin en büyük üç sorunu nedir şu anda?
Bir, işsizlik ve yoksulluk. İki, hukuk ve adalet. Üç, sağlık ve eğitim. Ve bir de tabii
Kürt sorunu ve
türban sorunu.
Türban, siyasette neredeyse diğer bütün temel sorunların önünde duruyor. Bunu, dine ağırlık veren siyasiler kadar CHP de gündemde tutuyor. Niye sosyal demokrat bir parti için türban her şeyden daha önemli sizce?
AKP iktidarının ve yerel yönetimlerin uyguladığı politikalar ve kadrolaşmalar sonucunda Türkiye'de yaşam tarzı bugün ciddi olarak tehdit altında.
Türkiye'ye bir şeriat düzenin gelmesi tehlikesi mi var sizce?
Tabii ki var. Eğer
içki yasağından devletteki dinci kadrolaşmaya, eşleri türbanlı olanların işe alınmasına ilişkin AKP'nin politikaları, girişimleri böyle devam ederse, şeriat tehdidini yok saymak mümkün değil.
Konuşmamızın başında AKP ve CHP'nin Türkiye'nin çözülecek temel sorunları varken türban konusunda yapay gerginlik yaratarak oy topladıklarını söylemiştiniz. Şimdi ise ülkede bir şeriat düzeninin kurulması, yaşam tarzının değiştirilmesi tehlikesinden söz ediyorsunuz. Bu yorumunuza göre, CHP türbanı öncelikli sorun yaparak yapay değil, aksine doğru bir politika uygulamış olmuyor mu?
Toplumumuzda dini düzene, şeriata doğru kayıldığı konusunda ciddi bir kaygı ve kuşku var. Bu korku giderek artıyor. Çünkü din üzerinden siyaset yapılması bu endişeyi büyütüyor. Bu gerçek bir korku. Böyle bir ortamda türban sorunu, gerilim üretilerek çözülemez. Türkiye'yi önce bu gerilimden kurtarmak, türban üzerinden gerilim üreten politikayı durdurmak gerekir. Çünkü bu sorun sürekli gündemde tutularak bu sıcaklıkta aşılamaz. Ortamın soğutulması gerekiyor. Ayrıca, toplumun üretimsizlik, işsizlik, yoksulluk, adalet, sağlık, eğitim gibi temel sorunları çözüldükçe, türban sorunu da bir şekilde çözülür zaten.
Süleyman Demirel, türban takan öğrencilerin Suudi Arabistan'a gitmesi gerektiğini söyledi. Siz bir sosyal demokrat olarak bu öneriyi nasıl karşıladınız?
Türbanın sorun olmasında Demirel'in de sorumluluğu var. Din vurgulu siyaseti kendisi geliştirdi. Geçmişte yaptıklarıyla ilgili bir özeleştiri yapmadan bu konuda bir şey söylemeye hakkı yok. Önerisine gelince... Biz böyle bir öneriyi asla doğru bulmayız. On yıl önce bu ülkede kız öğrenciler üniversitede türbanlarıyla okudular. Sorun yoktu. O zaman da gene aynı anayasa geçerliydi. Ama şimdi ülkede türban takanlar-takmayanlar, oruç tutanlar-tutmayanlar gibi bir şey yaratılıyor. Türban takanlar üniversiteye serbestçe girebilmeli ama türban takmayanlar da türban takanlardan baskı görmemeli. Sen niye açık dolaşıyorsun refleksi devreye girmemeli. Bunun altyapısı sağlanmalı. Yani türbanlı olanların korunduğu, kollandığı bir ilişki yaratılmamalı. Çünkü böyle bir tehlike var ve din bizim ülkemizde bir baskı aracı olarak kullanılıyor.
Oruç örneği ortada.
Demirel birdenbire tek başına ana muhalefet partisi konumuna geldi. CHP'nin rolünü böylesine kolay kaptırmasını nasıl açıklıyorsunuz siz?
Demirel bir söylemi nedeniyle ilgi çekti. Ama Demirel sol için bir
buluşma noktası değil tabii ki.
Solun önemli isimlerinden biri olan Cumhuriyet gazetesinin başyazarı İlhan Selçuk solu birleştirici isim olarak Demirel'i önerdi geçenlerde bir yazısında. Etrafta bu kadar çok sosyal demokrat varken, sağın kırk yıllık lideri Demirel'in solu birleştiren isim olarak önerilmesi biraz komik kaçmıyor mu?
Solun, Demirel'in arkasına takılması mümkün değil. Solun bunu söylemesi için hap yutması lazım. Yani Demirel'in etrafında bir sol hareketin yaratılması yaklaşımında bulunması için solun
sarhoş olması lazım. Ben bunları
İlhan Selçuk için söylemiyorum. İlhan Abi'yle ilgili bir cümle etmek istemiyorum. Ama ben Türkiye solunun Demirel'in arkasına takılmasını asla kabul etmiyorum. Çünkü solun bugünkü tıkanıklığının nedeni Demirel'dir. Yasakçılığıyla, kurduğu milliyetçi cephelerle, bana sağcılar adam öldürdü dedirtemezsiniz tutumlarıyla Demirel, sola balyozla vurulmasında büyük rol oynadı. Demirel sol için bir umut değil, umutsuzluktur. Solu Demirel'e mahkûm etmek, onun arkasına takmak solun acizliğidir.
Peki... Kürt meselesinde çözüm öneriniz var mı?
Kürt sorunu ne inkârla ne de isyanla çözülür. Kürt sorunu böyle bir sorunun varlığı kabul edilerek demokratikleşmeyle çözülür. Sorun baskıyla çözülemez. Bu sorun PKK'nın yaptığı şiddet ve terörle de çözülmez. Ama bugün siyasi partilerin hiçbirinin Kürt politikası yok, sadece söylemleri var. Zaten sonuçta bugünkü noktaya gelindi ve Türk- Kürt milliyetçilikleri temelinde ciddi bir gerilim oluştu.
Türkiye hiç gerçek bir sosyal demokrat parti gördü mü?
SHP döneminde ipuçlarını verdi ama başarılı olamadı. Türkiye'de gerçek bir sosyal demokrat parti hiç olmadığı için şimdi bütün bu sorunlar yaşanıyor zaten...