12
Eylül referandumunda
evet oyu kullandığı için partisinden
ihraç edilen eski DP Genel Başkanı
Süleyman Soylu, ara verdiği
sigortacılık mesleğine geri döndü.
Sabah namazıyla birlikte güne başlayan Soylu, ardından 50 dakika yürüyüş yapıyor. Haftada en az iki kitap bitiriyor. Eşi ve çocukları da
siyasetli günlerin geride kalmasından oldukça memnun!
Demokrat çıkışlarıyla gündeme geldi hep. Çok
genç bir yaşta
Demokrat Parti (DP) genel başkanı olduktan sonra İstanbul'daki şirketlerini bırakarak ailesiyle birlikte Ankara'ya taşındı. İki yıla yakın bir süre genel
başkanlık görevini yürüttü. Partisi, Türkiye'nin en köklü siyasi geleneklerinden birini temsil ediyordu ama onun demokratik duruşu partisine bile fazla geldi.
12 Eylül referandumu öncesinde
evet oyu kullanacağını açıkladığı için partiden ihraç edildi. Tekrar İstanbul'a döndü, Gaziosmanpaşa'daki sigorta şirketinin başına geçti. Şimdi iki yıl öncesine nazaran çok daha sade bir hayatı var Süleyman Soylu'nun. Çalışanları ona hâlâ 'başkanım' diye hitap etse de o, aktif siyaset yaptığı günlerin geride kaldığını biliyor. Ailesine daha fazla
vakit ayırabiliyor, haftada neredeyse iki kitap okuyor. Tarihî romanları çok seviyor,
Kürt meselesiyle ilgili olan kitaplara da özel bir ilgi duyuyor.
Ramazan ayı boyunca her
akşam farklı bir camiyi ziyaret ediyor. Bu konuda öylesine kararlı ki, "Bu yıl nasip olursa hiçbir
teravih namazını kaçırmayacağım." diyor. Dikkat ettiği çok önemli bir husus var: Eve siyaset getirmiyor.
Aktif siyaseti bırakması en çok da ailesini sevindirmiş. Eşi Hamdiye Soylu mutluluğunu şu sözlerle ifade ediyor: "Eskiden eve uğramıyordu. Yüzüne hasret kalmıştık. Şimdi hep birlikte oturup film bile izleyebiliyoruz."
Aktif siyaseti bıraktıktan sonra hayatınızda neler değişti?
Birincisi Ankara'dan İstanbul'a taşındım. Neredeyse iki yıl Ankara'da kaldık. Hem benim hem de ailem için zor bir süreçti. İstanbul'daki evimizi kapatmamıştık. Bazen buraya geldiğimde evim bomboş geliyordu. Çünkü çocuklarım ve eşim Ankara'daydı. Bizim hem Ankara'da hem de İstanbul'da mütevazı bir hayatımız vardı ve bu hayatımız hâlâ öyle devam ediyor.
Anadolu'da bir söz vardır: "Paran çoksa siyasete gir." derler. Demokrat Parti genel başkanlığını bırakıp sigorta şirketinizin başına döndüğünüzde maddi olarak küçüldüğünüzü fark ettiniz mi?
Neredeyse 20 yıldır Gaziosmanpaşa'da sigortacılık yapıyorum. DP genel başkanlığı yaptığım süre içerisinde bir gün bile şirketin kapısından içeri adım atmadım. Hayatımda yaptığım en büyük hata budur. Yüzde 30'a yakın müşteri kaybımız oldu.
Bu kayıplarınızı göz önünde bulundurduğunuzda genel başkanlık yaptığınız için bir pişmanlık söz konusu oldu mu?
Aktif siyasetten önce benim işlerim çok iyiydi. Bir araştırma şirketi kurmuştuk ve çok hızlı bir yol almıştık. Doğrusunu söylemek gerekirse pişmanım. Çünkü Ankara'ya çok tedbirsiz bir şekilde gitmiştim. Bugünden bakınca bazı noktalarda yanlış yaptığımı görebiliyorum. Genel başkanlık yaptığım süre içerisinde maddi kaybım 1 milyon doları geçti.
Artık kendinize ve ailenize daha fazla vakit ayırabiliyorsunuzdur.
Kesinlikle ailemle daha fazla vakit geçirebiliyorum. Bu durumdan onlar da çok memnun. Ben güne sabah namazıyla başlıyorum. Böylece günü bereketlendirmiş oluyorum. Her sabah 50 dakika yürüyüş yapıyorum artık. Haberleri okuyorum. Haftada neredeyse 2 kitap bitirebiliyorum. Günde ortalama 20
makale okuyorum. Bir kısmını da kendi arşivime alıyorum. Gündemin tamamen içinde olmak beni mutlu ediyor.
DP'ye bunca yıl
hizmet ettikten sonra 12 Eylül referandumunda evet dediğiniz için partiden ihraç edildiniz. Bir kırgınlık var mı ruhunuzda?
Ben yapılan hizmetlerin hem madden hem de manen kaybolmadığına inanan biriyim. Siyaset bana istişare kurumunu öğretti. Referandum öncesinde hem ailemle hem de
arkadaşlarımla istişare ederek yola çıktık.
12 Haziran seçimlerinden önce ailemle istişare yaptım. Onlar siyaset yapmamamı
tavsiye etti. Ben de bu kurala uymaya çalıştım. Ama ileride bir fırsat olursa ülkeme hizmet etmek isterim. Partime kırgınlığım yok ama şahıslar için aynı şeyi söyleyemem.
DP'nin son 20-30 yılında genel başkanlık yapan isimlere bakıldığında siz hem daha muhafazakâr hem de daha demokratsınız. Bu farklı duruşunuz biraz fazla mı geldi partiye?
Benim tek bir gücüm var o da fikrim. Hiçbir zaman lobilerin adamı olmadım. Çok zora düştüğümde
yardım isteyeceğim sadece vicdanı olan kişiler oldu. Belki biraz fazla cesaretliyim. Çok fazla
hesap etmiyorum sözün nereye gideceğini. Bu da hoşuma gidiyor. Ben milletten olduğumu kabul ediyorum. Hakikate inanıyorum. Bu millet yanlışlara sahip çıkanları affetmiyor. Ben bunu
gençlik kolları başkanlığı yaparken anlamıştım. Gençlik çağlarımı bu partiye vakfettim.
Allah bana bunları nasip etti. Elinden tuttuğum, bir şekilde yardım ettiğim insanlar bugün bana teşekkür ediyor. Bana bunlar yeter. Lobilerin adamı olsaydım şu an çok farklı yerlerdeydim. Bana kaç kez böyle
tekliflerle geldiler.
Nasıl tekliflerle geldiler?
Ankara'ya gidip genel başkanlık koltuğuna oturduğum zaman eski bir
bakan bana aynen şunu söyledi: "Burada diz çökülecek tek bir kişi vardır o da Mehmet Haberal'dır. Eğer diz çökersen seni kollar ve korurlar, iyi yerlere gelirsin." O eski bakan, beni yönlendirmeye çalışmıştı. Ben de bu sözün üzerine Mehmet Haberal'dan elimden geldiğince uzak durmaya çalıştım. Eğer söyleneni yapsaydım şimdi durum çok farklı olabilirdi. Birkaç kez Kent Otel toplantılarına katıldım. Orada insanlar
darbe olsun ister gibi konuşuyorlardı. Bugün içerde ne kadar adam varsa o gün o masanın etrafındaydı. Hurşit
Tolon, "Gerekirse asker darbe yapar." diyordu. Orada da demokrat çıkışlar sergileyince kapılar yüzüme kapandı.
Süleyman Soylu, artık eşi Hamdiye,
ilköğretim son sınıfta okuyan kızı Fatmanur Eslem ve uluslararası ilişkiler bölümü öğrencisi Engin'e daha fazla vakit ayırabiliyor.
Her akşam farklı bir camide teravih kılıyorum
İnternet sayfanızda Ramazan'ın manevî atmosferiyle ilgili uzunca bir yazı kaleme almışsınız. Neler yapıyorsunuz bu ayda?
Bütün yaratılanların keşfedilme sırrını anlamaya çalışıyorum. İbadetlerime daha bir özen gösteriyorum. Camiye gidiyorum, hiç tanımadığım insanlarla saf tutarak namaz kılıyorum ve acizliğimi hissediyorum. Bu Ramazan'ı dolu dolu yaşamaya çalışıyorum. Geçtiğimiz yıl referanduma denk gelmişti. Hem oruç tutup hem de il il gezmek beni ve arkadaşlarımı bir hayli yormuştu. Bu sene teravih kaçırmamak için kendi kendime söz verdim. İlk 15 gün İstanbul'un tarihi camilerini geziyorum. Her akşam başka bir camiye gidiyorum. İkinci 15 gün mahalle camilerine gideceğim. Arkadaş çevremi de
teşvik ediyorum ve onlarla birlikte teravih kılmaya özen gösteriyorum.
Bir
röportajınızda 'Dünyanın en çok hayır işleyen insanı olmak isterdim' demişsiniz...
Çevremdeki insanlar benim paraya değer vermediğimi iyi bilirler. Eğer çok param olursa onlarca okul yaptırmak isterim. Gençlerin hem maddî hem de manevî anlamda iyi yetişmesini isterim. Bunu yapanlara çok saygı duyuyorum, onları kıskanıyorum. Bunu Allah nasip edecek. Ne zaman bana da böyle bir hizmet etmeyi nasip eder bilmiyorum.
Dedeniz adına bir okul yaptırmak istediğiniz söyleniyor. Var mı böyle bir girişiminiz?
Dedemin hali bende çok farklıdır. (Bu esnada gözyaşlarını tutamıyor ve daha fazla konuşamıyor) Onun gibi yaşamayı çok isterdim. Sakalları bembeyazdı. Bana göre hayatı da öyleydi.
Sizdeki bu dinî hassasiyetin temeli nereden geliyor?
Ben
okuma yazma öğrenmeden Kur'an-ı Kerim'i hatmetmiştim. Bu da dedem sayesinde olmuştu. Bana adeta medrese
tipi bir eğitim vermişti. Liseye kadar her gün bir cüz Kur'an okurdum. Bu konudaki hassasiyetim dedemden geliyor. Ramazan'da dedemle birlikte camileri gezer, teravih kılardık. Son ana kadar namazlarını hiç aksatmadı. Sabah namazını kıldıktan sonra seccadesinin üzerinde ruhunu teslim etmişti.
AK Parti'den teklif gelmeyeceğini biliyordum, olayı medya köpürttü
Süleyman Soylu'yu tanımayan biri konuşmalarınızı dinlese büyük ihtimalle sizi AK Parti milletvekili sanır. Söylemlerinizin AK Parti'ninkilerle birebir uyuşmasının sebebi ne?
AK Parti millete dönük bir siyaset yapıyor. Seçilmişlerin yanında değil, halkın yanında. Seçilmişlerin kanadını herkesin bildiği gibi
CHP temsil ediyor. Ben genel başkanken de insanlar beni AK Parti gibi siyaset yaptığım için eleştiriyordu. Burada önemli olan bir
demokrasi cephesi oluşturmak ve milletle samimi bir ilişki kurmaktır. Ben milletin tarafında olmak istiyorum. Kendimi AK Parti'den değil de CHP'den ayrıştırmaya dikkat ettim çünkü bizim partimizin tabanı sadece AK Parti düşmanlığı yapmak istedi bir dönem. Oysa biz AK Parti'ye düşman değil
rakip olabiliriz.
12 Haziran seçimleri öncesinde bazı insanlar sizin AK Parti'ye geçeceğinize kesin gözüyle bakıyordu.
Medya bu konuda eski alışkanlıkları göz önünde bulundurarak hareket etti. Ama ben AK Parti'den böyle bir teklifin şahsıma yöneltilmeyeceğini biliyordum. Medya bunu köpürttü. Bugünden bakılınca medyanın yanıldığı görülüyor. Ben hiç beklentiye girmedim bu konuda.
Teklif gelse kabul eder miydiniz?
Zor bir soru bu.
Hayır AK Parti'de siyaset yapmazdım dersem bu onları incitir. Biz arkadaşlarımızla birlikte siyaset yapmama kararı almıştık zaten. Bu sadece AK Parti'ye yönelik bir tutum değildi. AK Parti'den bir teklif gelseydi arkadaşlarımla istişare ederdim ve karara uyardım.
Aktif siyasete dönmeyi düşünüyor musunuz?
Benim siyaset yapmamın yolu milletten geçiyor. Böyle bir ihtiyaç hissedersem siyasete tekrar dönerim. Mesela bugün ülkemizin iyi bir muhalefet partisine ihtiyacı var. Çünkü
Ergenekon CHP'yi altüst etti. Bunun ne kadar farkındalar bilmiyorum. Sadece kadro doldurmak için siyaset yapmak istemem.
ZAMAN PAZAR