Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, ''Hiçbir
terör gurubunun veya
teröristin, dünyada kalkıp da o ülkeden bir pazarlık konusu elde etmek için bir gerekçe ileri sürme hakkı yoktur. Niye? Senin eğer hakikaten o ülkede yaşamayla ilgili bir şeyin varsa, bunun meşru zemini var'' dedi.
Kanal 7 Televizyonununda katıldığı canlı yayında soruları yanıtlarken yapılan askeri
operasyonlarla ilgili son durumun sorulması üzerine Erdoğan,
terörle mücadele konusunda
halkın, 22 Temmuz
seçimleri öncesinde yoğun bir beklentisi olduğunu söyledi.
Bu beklentinin büyük ölçüde de yılların birikiminin belki de bir neticesi olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, Irak'ın kuzeyinin, terör örgütünün eğitimini yaptığı, kamplarını kurduğu bir
bölge haline geldiğini, oradan sürekli özellikle Güney
doğu Anadolu'ya sızmaların olduğunu belirtti.
Dağlarda, mağaralarda oluşan kampların, odakların bir tehdit unsuru haline geldiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Tabii ki seçim öncesinde böyle bir kararı vermek kolay değildi. Bunların istişarelerini ilgili kurum ve kuruluşlarımızla yaptık. Değerlendirmelerimizi yaptık.
Hayırlısıyla seçim atlatıldı ve seçimden sonra da önümüzde cumhurbaşkanlığı süreci vardı. O da bizim için sıkıntılı bir dönemdi. 22 Temmuz'dan önce Mayıs'ın 15'inde bitecek olan
cumhurbaşkanlığı seçimi süreci, ne yazık ki 28 Ağustos'a kadar geldi.
Cumhurbaşkanlığı seçimi de gerçekleştikten sonra önümüze hemen bunu yatırdık.''
İlgili kurum ve kuruluşlarla değerlendirmeleri yaptıktan sonra, sınır ötesi operasyona
yetki tanıyan tezkerenin Meclis'e gönderilmesine karar verdiklerini anlatan Başbakan Erdoğan, TBMM'den de büyük bir çoğunlukla bu kararın çıktığını hatırlattı. Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
''Ondan sonraki süreçte de yine bu değerlendirmelerimizi, güvenlik güçlerimizle, başta TSK olmak üzere yapıyoruz ve şu ana kadar da süreci böylece yürütüyoruz. Ama burada bizim önemsediğimiz birşey var; bu iş hamaset götürmez. Devlet
yönetiminde kin, nefret, hamaset olmaz. Burada gayet akıllıca, sabırlı bir şekilde, yani 'bin konuşmak yerine bir yapacaksınız ama pir yapacaksınız', olaya böyle yaklaştık. Dedik ki 'bu işin siyasi, askeri, diplomatik, sosyal,
ekonomik boyutu var, bütün bunları incelememiz, bunların üzerinde çalışmamız lazım.' Ve
Dışişleri Bakanımızı süratle Körfez'e gönderdik. Bir taraftan AB üyesi ülkelerle ben ve Dışişleri Bakanımız sürekli irtibatımızı devam ettirdik.
Bu arada ABD seyahatimiz vardı. Bu 5
Kasım ziyaretini çok önemsedik, çünkü
koalisyon güçlerinin başında ABD vardı. 40'ı aşkın koalisyon ülkesi var burada. Bu ülkelerin, burada adeta bu işi bizimle paylaşıyor olması önemliydi. Çünkü uluslararası hukuk açısından, meşruiyet zemini kazanması açısından önemli. Biz, uluslararası hukuk açısından haklılığımıza inanıyoruz, ama sizin haklılığınıza inanmanız yetmiyor, bir de dünyadaki diğer ülkeleri de inandıracaksınız. Artık dünyada herşey tek başınıza olmuyor. 5 Kasım seyahatimiz bu bakımdan önem arz ediyordu. Bu ziyaretimizde, gerek Dışişlerinden, gerek TSK'dan yetkili arkadaşlarımızla gittik ve orada heyetler arası görüşmelerimizi yaptık. Bu görüşmelerimizin neticesi hakkında, Dışişleri Bakanımız Ali
Babacan gerekli bilgileri verdi.
Bu olaydan sonra da yoğun bir çalışma başladı. Silahlı Kuvvetlerimiz şu ana kadar, yapılması gereken ne ise bunları istihbarat paylaşımı çerçevesinde içerisinde bu bilgilerden de
istifa etmek suretiyle bunları gayet akla, bilime, tecrübeye dayalı bir şekilde en ileri teknoloji neyi gerektiriyorsa bunları yapmak suretiyle şu anda
sınır ötesi operasyonları sürdürüyor.''
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, ''O zaman
iktidarda olanlar,
terörist başına karşı, yargı kararını verdiği halde, daha henüz idam kaldırılmamıştı, niçin gereğini yapmadılar? Niçin sumen altında beklettiler?'' dedi.
Erdoğan,
Kanal 7 Televizyonununda katıldığı canlı yayında, ''TCK'nın 221. maddesiyle ilgili açıklama yaptınız. Bunun esnetilmesiyle dağdan inişlerin kolaylaşabileceğini söylediniz. Ama Muhalefet bunun siyasi af projesi olduğunu dillendirdi. Bunu açar mısınız?'' sorusunu yanıtlarken, bu konuyla ilgili atılması gereken ne tür adım varsa, yapılması gereken ne varsa bunları yapmak istediklerini söyledi.
Başbakan Erdoğan, ''Yani yarın, 'şu da yapılabilirdi, niye yapmadık' demeyelim. Bu adımları atalım'' diye konuştu.
TCK'nın söz konusu bu maddesinin aslında ''etkin pişmanlık'' denilen bir
yasa olduğunu, bu yasayla birlikte, 1985'ten itibaren bugüne kadar 8 defa bu tür yasaların çıkarıldığını belirten Başbakan Erdoğan şöyle devam etti: ''Bu yasalar içinde
ANAP, SHP, MHP, DSP,
CHP dönemleri var. Hepsinin döneminde de bunlar çıkarılmıştır. En son 2003'te, yani bizim dönemimizde çıkarıldı. Bu dönemlerde dönenler oldu. En çok da bizim dönemimizde dönen oldu.
Bu 221, burada şu anda yapılacak bazı esnemeyle, veya bunun üzerine yapılacak çalışmalarla burada acaba bizim bu atacağımız adımlarla bu işi daha farklı şekilde çözme imkanımız olabilir, düşünce budur.
Şu anda üzerinde arkadaşlarımızın çalıştığı gibi,
teklif varsa teklif de gelsin. İktidar Partisi böyle birşeyi söyledi diye, hemen kalkıp bakıyorsunuz muhalefeti, 'işte bu aftır, şudur, budur'. Yahu kardeşim, bu şu an
Ceza Kanunu'nun içinde var, bu olmayan birşey değil. Ben Ceza Kanunu'nun içinde olanı konuşuyorum. Şu anda bu Ceza Kanunu içindeki 221. maddeden istifade edebilirler. Yeni birşey değil. Bunun iyileştirilmesi, bu esnetilebilir, bunun üzerinde bazı çalışmalar olabilir, ama bunun için de çirkin çirkin değerlendirmeler yapılıyor.
Şimdi, sadece bizden önceki iktidar döneminde bakınız, mevcut şu anda Parlamento'da grubu olanlar var, olmayanlar var. DSP ve MHP ikisi de halk arasında eve dönüş yasası olarak bilinen yasayı çıkardılar. 'Aldığınız netice nedir?' diye sormak lazım. Niye çıkardınız o zaman böyle bir yasayı? Yani siz bunu yaptınız oldu da bunu şimdi
AK Parti yaptığı zaman niçin farklı yaklaşıyorsunuz? Yani bizim kalkıp da ülkemizde savunmasız insanları öldürenlere karşı alkış tutacak halimiz yok. Böyle birşey söz konusu olamaz.
Kaldı ki terörist başının ülkemize getirildiği zaman henüz idam kaldırılmamıştı. O zamanda iktidarda kimin olduğu belli. AK Parti iktidarda değildi, böyle birşey yoktu. O zaman iktidarda olanlar, acaba terörist başına karşı yargı kararını verdiği halde, daha henüz idam kaldırılmamıştı, niçin gereğini yapmadılar? Niçin sumen altında beklettiler? Bunlar tabii önemli şeyler.
Ama şimdi biz TCK'nın içinde olan 221. maddeyle ilgili bunu söylediğimiz de bakıyorsunuz, MHP bir türlü tavır içinde, CHP bir türlü tavır içinde.
Kardeşim sen önce MHP olarak, bak iktidarın döneminde bunları bunları yaptın. 1999'da, 2000'de yaptın. üstelik de terörist başı elinde olduğu zaman, yargı kararını vermiş, daha henüz idam ortadan kaldırılmamış, bunlar açık ortada.
Biz burada bir çıkış yolu arıyoruz.''
-ADIMI ATARIZ''-
''221. maddeyle ilgili kararlı mısınız?'' sorusuna Erdoğan, ''Tabii, bununla ilgili bizim yapacağımız birşey varsa biz bunu yaparız, adımı da atarız. Ama diyoruz ki farklı bazı şeyler de gelirse bize, bilim adamlarına,
sivil toplum örgütlerine, siyasilere sesleniyoruz. Bu bizim ortak derdimiz'' karşılığını verdi.
TCK'nın 301. maddesiyle ilgili de
öneri getirilmesi çağrısında bulunulduğunu ancak birşey gelmediğini söyleyen Başbakan Erdoğan, terörle mücadele kapsamında bölgede sosyal ve kültürel haklara ilişkin de atılan adımlara yönelik değerlendirmelerde bulundu.
Kendi iktidarları döneminde,
Kopenhag Siyasi Kriterleri çerçevesinde
Güneydoğu başta olmak üzere o bölgeye yönelik kültürel anlamda çok ciddi adımların atıldığın belirten Başbakan Erdoğan, bu adımların, ülkedeki bütün etnik unsurları kapsadığını söyledi.
Bu etnik grupların, kendi kültürünü, kendi şahsında yaşayabileceğini dile getiren Başbakan Erdoğan, ''Dilini, özel kurslar açsın öğrensin hiçbir mani yok. Televizyonda yayınlar var. Rahatlıkla eğlencesini yapabiliyor. Bunların önü açıldı, yoktu bunlar önce'' dedi.
-EKONOMİK BOYUT-
Bölgeye yönelik ekonomik adımlara da değinen Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:''
Türkiye'yi şöyle ikiye bölüğümüzde bir
ihmalin olduğunu görüyoruz. bunun içinde Doğu
Karadeniz var, İç Anadolu bölgesi var,
Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu var.
Biz dedik ki 3 şeye dikkat edeceğiz. Bir defa 'bölgesel milliyetçiliğe karşıyız' dedik. Ne olacak? Bizim ülkemiz, vatanımız, 780 bin kilometre kare. 780 bin kilometre karesiyle Türkiye'mizin her yerinin aynı
modern yaşama ulaşması lazım. Batıda ne varsa doğunun en ucunda da bu olmalı. Alt yapısından üst yapısına kadar bunu başarmamız lazım. Bunun için de 79 yılda göremediklerini bizim dönemde gördü. Eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, toplu konutta, ulaşımda, tarımda, enerjide gördü.
Mesela sadece Doğu Anadolu'ya 3.221 katrilyon lira yatırım yapmışız. Güneydoğu Anadolu'ya, toplam yaklaşık 4 katrilyon yatırım yapmışız. Toplam olarak yaptığımız yatırım 7.2 katrilyon. Bunlara toplu konut dahil değil. Toplu konut olarak da toplam başlanan konut sayısı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da 43 bin 807. Bunun bedeli ise 2.7 katrilyon lira. Tamamlanan konut sayısı 28 bin 396. Şu anda inşaatı devam eden 15 bin 411 konut. Bunların içinde sosyal donatı alanları da yapılıyor. Böyle bir çalışma içinde adımı attık.''
KÖYDES VE BELDES projelerini de başlattıklarını anlatan Başbakan Erdoğan, bu projesi çerçevesinde bölgede 2006-2007 itibariyle yapılan yatırımların rakamsal boyutu hakkında bilgiler verdi.
Erdoğan, Doğu ve Güneydoğu'da yeni bir atmosfer oluşması için bu yatırımların yapıldığını ifade ederek, ''benim vatandaşım (benim devletim var ve benim devletim beni ihmal etmiyor) desin'' dedi.
Yeşil kartları ile fakir fukaranın sağlık hizmetini alabildiğini anlatan Başbakan Erdoğan, ''bunlar sosyoekonomik havayı lehe dönüştürdü, bu işin güvenlik güçleri dışında terörle mücadelede attığımız en önemli adımdır'' diye konuştu.
-''BİR HASTALIK VAR''-
Başbakan Erdoğan, ''terörle mücadele konusunda eski komutanların öz
eleştirileri oldu. Sayın
Genelkurmay Başkanı, '
insan hakları, barış gibi kavramları terör örgütünün eline teslim ettik' dedi. Bu da bir tür öz eleştiri olarak algılandı. Şu anda 'iyi zemin var bunu değerlendirmek istiyoruz' mu demek istiyorsunuz. Yeni ne yapacaksınız bu anlamda'' sorusuna da şu yanıtı verdi: ''Şimdi şu attığımız adımlar bitmiş değil. İşin sosyolojik boyutu olduğu gibi sosyoekonomik boyutu gibi sosyopsikolojik boyutu var. Tüm bunların üzerinde bu çalışmaların devam etmesi lazım. İş daha henüz bitmiş değil. Bu çalışmaları devam ettirirken, halkımızın, Doğu ve Güneydoğu'da devletiyle bütünleşmesini, kaynaşmasını çok daha ileri bir noktaya getirmemiz lazım. Süreç var burada.
AK Parti Genel Başkanı olarak bölgede gitmediğim il yok. En az bir il'e iki kere gittim. Orada sorunları yerinde tespit ediyorum, görüyorum.
Türkiye'nin geneli itibariyle, gerek şahsım, gerek bakanlarım gerekse milletvekillerimiz sorunları yerinde tespitle, halkımızla kaynaşmanın derdinde.
Bir defa ayrımcılık bizim kitabımızda yok. Bir milliyetçilik anlayışına da karşıyız, o da etnik milliyetçilik anlayışı. Yani Türkiye'de biz Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i, Gürcü'sü, Abaza'sı asla ayrım yapamayız. Etnik noktada söylüyorum.
Bizi üst düzeyde bağlayan bir kimlik var. Nedir o? biz bir defa Türk Milleti'yiz,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Anayasamızda Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olana Türk denir, demiş biz bunu kabul etmişiz. Bunu kabul edemeyenlerde bir hastalık var. O hastalık şu; diyor ki, 'ben Türk değilim, Kürt'üm. Kardeşim buradaki ifade, etnik anlamda bir Türklük değil, buradaki ifade; Anayasal anlamda, 'vatandaşlık bağıyla bağlı olana Türk denir' diyor. Bundan niye rahatsız oluyorsun?
Senin bir defa etnik kimliğin ne ise ona zaten bizim saygımız var. onu kimse değiştiremez ki sen busun.
Ama bizi bir de en üst düzeyde bağlayan birşey var. Nedir bu? 'Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı' diyoruz. Vatandaşlık bağı. Buna, sen 'hayır' diyemezsin. 'Hayır' dediğin zaman o zaman biz bölük pürçük hale geliriz, yazık olur.
Dünyanın neresine giderseniz gidin, her ülkede bir
çatı var. Mesela İtalya'da, 'İtalyan Milleti' diyor, Polanya'da '
Polonya Milleti' diyor. Bu şekilde oluyor. Buna senin
itiraz etmen doğru olmaz, bu seni sıkıntıya sokar. Ama orada sana hiçbir zaman kimse kalkıp da bir asimilasyondan hareketle 'sen Türklüğünü bırak sen Almanım de' diyemez ki. Biz, bunu en üst düzeyde başbakanlarla, devlet başkanlarıyla da konuşuyoruz. Yani kimse, bizim oralardaki vatandaşlarımızdan asimilasyon beklemesin, entegrasyona '
evet' ama asimilasyona 'hayır' diyoruz.
Şimdi bizim ülkemizde de etnik yapı itibariyle bütün bu etnik unsurların hepsine 'eyvallah' diyoruz. Hepsi birbiriyle kardeş olacak, kaynaşacak, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı çatısı altında ve bundan da kimse rahatsız olmayacak. Bunu başardığımızda bu gücün önünde hiçbir güç duramaz. İşte bizim yapmak istediğimiz bu. Onun için etnik milliyetçiliğe karşıyız.''
-''DİNSEL MİLLİYETÇİLİĞE DE KARŞIYIZ''-
Dinsel milliyetçiliğe de karşı olduklarını vurgulayan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin yüzde 99'unun
Müslüman olduğunu, ancak Müslüman olmayanların da ülkede yaşadığını belirterek, ''Biz yönetim olarak onların inancını da güvence altına almak mecburiyetindeyiz'' dedi.
İzmir'de bir rahibe yönelik saldırıya değine Başbakan Erdoğan, olayı duyar duymaz rahibi hastanede ziyaret etmek için 2 milletvekilini görevlendirdiğini anlattı
Aynı şekilde Trabzon'daki
Rahip Santoro cinayetini de örnek veren Başbakan Erdoğan, ''Olacak iş değil. Benim oradaki halkım böyle birşeyi kabul ediyor mu? Etmiyor, ama aradan bir iki tane çıkıyor. Biz din ayrımına kendi içimizde de mezhep ayrımına asla gidemeyiz'' diye konuştu.
AA