Bu soruyu
cevapsız bırakanlara
siyaset jargonunda 'Kararsızlar'diyorlar.Kararsızların oylarını diğer partilere dağıtan herkese savaş açan Ardıç dağıtılmaktan kurtulmak için bakın nasıl bir çözüm bulmuş?İşte o yazı...
ETRAF
Digitürk’ün kanallarından birinde geçiyorlar, ben de kaç yıl sonra yeniden seyredeyim dedim, birçok ayrıntıyı unutmuşum. Bir zamanların gözde hafiyesi, “çikolata renkli” Wesley Snipes oynuyor: “
Beyaz Saray’da Cinayet”... (“Murder at 1600”, bu bin altı yüz de Beyaz Saray’ın kapı numarası,
Serdar bilir.)
Çok barışsever bir başkan var, o sıra
Kuzey Kore’yle ABD arasında da gerilim doğmuş, yeni bir rehineler krizi falan... Başkan asla savaş istemiyor, fakat
Ulusal Güvenlik Danışmanı olacak namussuz herif, başkanın oğlunun ilişkide olduğu
fıstık gibi bir sarışını, hem de Beyaz Saray’ın memişhanesinde öldürüp (
evet ya, başkanlar da işerler),
cinayeti oğlanın üzerine yıkıyor, başkana da
şantaj yapıyor: Ya
istifa edersin ve aslında benim adamım olan yardımcın görevi devralır,
Kuzey Kore’ye rahat rahat saldırırız, ya da oğlunun
katil olduğunu açıklarım!
Elbette “hafiyesi Snipes” son anda yetişip başkanı ve barışı kurtacak, orası
Hollywood paçavrası.
Ama yalnızca sonu değil, filmin bütünü de çok iyi çekilmiş, çok sürükleyici fakat çok adi bir paçavra: Sinsi sinsi, aslında başkanların ne kadar iyi niyetli, ne kadar barışçı olduklarını,
Irak ve benzeri pisliklerin hep “çevrelerindeki” kötü adamların etkilerinden kaynaklandığını işliyor, aval
seyirci beyinlerine...
Yani George W.
Bush ne
şeker adam da, ah şu Condi cadısı olmasa!
Bu görüş eskiden bizde de çok revaçtaydı.
Adnan
Menderes iyi adamdı, fakat şu çevresi olmasa...
O zamanlar “çevre” lafı ya henüz piyasada yoktu ya da
halkın ağzına yerleşmemişti, “etraf” denirdi. Menderes’in etrafı... (Bugün de
dolmuştan enteller “uygun” bir yerde inerler, halk “müsait” bir yerde.)
Etraf dedikleri de, Doktor Mükerrem Sarol, ahret kardeşi Ethem Menderes (akrabalık yok,
soyadı benzerliği), halk arasında “Madanı Bark” denilen Medeni Berk, falan... Yok, hayır, asla ve asla Fatin
Rüştü Zorlu,
Hasan Polatkan falan değil... Bir de tabii,
CHP yanlılarının “
papaz” dedikleri
Celal Bayar...
Vallahi bilmem artık, bizim evde öyle konuşulurdu... Ben rahmetli babamın yalancısıyım.
Yani, etrafına fazla güvenmeyeceksin. Yanıltıcıdır. Menderes’in kendi etrafına güvenmemesi gerektiği gibi, benim de o zamanki etrafıma, “
hasta bir İsmetçi” olan babama fazla güvenmemem gerekirmiş!
Kimi gazeteci
arkadaşlar bu hatayı sık yapıyorlar. Ya da işlerine öylesi geliyor.
Örneğin bir gazetede bir arkadaş var, yazıişleri toplantısında derin bir anket yapıyor, üç de kafa dengi köşe yazarına soruyor ve kesin kanıya varıyor: AKP erimektedir!
Bu arkadaş yüreği kan ağlaya ağlaya, içi sızlaya sızlaya, Deniz
Baykal’dan hoşlanmasa da oyunu CHP’ye vereceğini açıklamış olan arkadaş. (Göğsünü gere gere verebilse TKP’yi
tercih edecek ama orada bırakın barajı marajı, yüzde 2 umudu bile yok.)
Ve tabii kızıyor: AKP’nin erimekte olduğu bu kadar çıplak gözle görülebilirken, anketlerde niçin yüzde 40 dolaylarında çıkıyor bu parti?
Çünkü anketlerin çoğu zorlama, çoğu çekiştiriliyor, çarpıtılıyor ama anketler gene de “çevrelerine” sormuyorlar...
Çevrenize sorarsanız...
Diyarbakır’da Haso’nun kahvesinde bağımsızlar iktidara gelir, Sümbül Efendi Camii avlusunda AKP tulum çıkarır,
Kızılay-Küçükesat dolmuş durağında CHP kazanır, Papermoon’da Cem
Uzan başbakan olur, Arif ile Azmi’nin barında da
Baskın Oran cumhurbaşkanı!... Zürafa Sokağı anketinde de, Ayşe, kadın sorunlarından sorumlu devlet bakanı çıkar.
Çevrene bakarsan... Beş yüz bin kişinin katıldığı mitingi emir ve komuta içinde şişire şişire bir buçuk milyona çıkarırsın ama berikilerin “biz istesek üç milyon kişi toplarız” lafını es geçersin.
Bakın benim çevrem “kararsız” örneğin... Beni kim görse soruyor, hem benim oyumu kime vereceğimi, hem de kendi oyunu kime vermesi gerektiğini... Adam gazeteci ya, o bilmezse kim bilecek?... “Vallahi bilmiyorum” deyince de hem hayalkırıklığına uğruyorlar, hem de seviniyorlar “hah, vallahi biz de aynı durumdayız” diyorlar.
Biz de Kararsızlar Partisi olarak ne mi yapıyoruz? Hiiç, bir ankette eşit oranda “dağıtılmayı” bekliyoruz vallahi!
Engin Ardınç/Akşam