Aslında Sayın
Baykal tam öyle dememiş, "Seçimlerden sonra ilk işim yüzmek olacak; başarılı olursak ne âlâ, olmazsa bir bakarsınız
Rodos'a kadar yüzerim!" diyor ama bugüne kadar Baykal'ın ağzından doğru dürüst bir
seçim vaadi işitmeyen kamuoyunu ferahlatmak için olsa gerek, editör, o cümleyi "seçimi kaybedersem Rodos'a kadar yüzerim" şeklinde ifade etmiş; ne de olsa bu, Türk kamuoyunu heyecanlandıracak derecede önemli bir
seçim vaadi sayılır!
Beni gülmekten yerlere yatıran şey ise, bu haberin altına yazılan yorumlardan birisi oldu. Mahmut Deniz adlı vatandaş aynen şöyle yazmış: "Şimdiden yüzmeye başla, anca varırsın!"
Mâlum, Rodos adası bizim Bozburun Yarımadası'na sadece 18 km uzaklıkta;
horoz ötüşü mesafesi yani!
CHP içindeki
muhalifleri, seçimi kaybetmesi halinde Sayın Baykal'ın Rodos'a değil de, hazır ısınmışken -teri soğumasın diye-
New York önündeki meşhuur Miss Liberty heykeline kadar yüzmesini (hatta birkaç
dünya turu atmasını) ve yorulduğu yerlerde bir şambrel'den (
şoför tâbiriyle "şamyel")
destek almasını ve eğer başarabilirse dönüş için hiiç de acele etmeyip
tercihan aynı yolu ve şamyeli kullanmasını tercih edeceklerdir. Bundan eminim.
Göl yerinden su, CHP'den muhalif hizip eksik olmaz; tabiat kanunudur; bu çetin varsayımın doğrulanabilmesi için elbette önce CHP'nin seçimi kaybetmesi gerekiyor. Mesele şu: 23 Temmuz günü nasıl bir sonuç çıkarsa CHP seçimi kaybetmiş sayılacaktır? Cevaplıyorum: Sonuç ne olursa olsun CHP seçimden başarısız çıkmayacak ve Sayın Baykal o sonucu "fevkalade başarılı" bulduğunu vurgulayan bir değerlendirme yapacaktır; inanmayanlar 22 Temmuz gecesine kadar sabretmek zorundadır. Dolayısıyla CHP içindeki hizipçiler, 23 Temmuz Pazartesi günü Baykal'ın Rodos'a doğru kulaç atmaya başlamasını daha çook bekleyeceklerdir. CHP lideri,
iktidarı sandıkta kazanmaktaki başarısızlığını, "Anneciğim şeriat geliyor;
Cumhuriyet tehlikede, birileri bişeyler yapsın!" yollu yakınmalarla bir rejim meselesi olarak yansıtmakta bir an gecikmeyecektir; netekim CHP'nin
Türkiye vizyonu, mazottan ÖTV'nin kaldırılmasıyla, ailenin kadınına "vatandaşlık hakkı" adı altında bir miktar (ne kadar?) ödemesi yapılması ufkunu aşmamaktadır.
CHP, Tek Parti devrinin sona ermesinden bu yana, "yaptırmayız, sattırmayız, seçtirmeyiz, indiririz, vermeyiz, burnunuzdan getiririz, hesabını sorarız" gibi vurgularla biten tehditkâr cümleler kurmaktan başka bir taşı öteki taşın üstüne koyucu, yapıcı bir
eylem tasarlayamamak derdiyle muzdariptir.
"Kılma derman kim helâkim, zehr-i dermânındadır" mısrâını zannedersiniz ki, CHP için kaleme almış gibidir Fuzûlî üstâdımız.
Konumuzla pek alâkası yok ama, söz şiirden açılmışken, ellili yılların birinde İzmirli Avukat Nahit Bey'in "Humma-i Siyaset" adıyla bestekâr Lemi Atlı'nın o meşhur hicaz şarkısını -bir kıta eksiğiyle- nasıl "tehzil" ettiğini hatırlamanın yeridir:
"Halkçıyım, yalnızım, halkı yanımda/ Sanıp da bahtiyar ölmek isterim/Meclûb-ı ikbâlim bu son demimde/Kanıp da bahtiyar ölmek isterim./Feleğin kahrı var her hevesimde/Bir yığın zırvalar titrer sesimde/İktidar ismini son nefesimde/Anıp da bahtiyar ölmek isterim." (Kaynak: 22.1.2004, Zaman, İskender Pala'nın "Aşk Derdinin Dermanı" başlıklı yazısı)
Bağlayalım: Mahmut Deniz adlı vatandaşımızın "şimdiden başla, anca varırsın" teklifini, son günlerde cereyan etmekte olan cumhurbaşkanlığı bıdıbıdılarından daha gerçekçi bulduğumu ifade etmeliyim. Sayın Baykal'ın yüzücülüğü dünyaca mâruf ve müsellem; fakat yine de vakitsiz bir "muhalif rûzigâr" esmesi ihtimâline binâeen şöyle az kullanılmış bir kamyon şamyeli tedarikinde fayda ve yarar görenler
deniz!
A.TURAN ALKAN - ZAMAN