Refah ile
AK Parti davası arasındaki 4 önemli fark
Kapatma davasıyla ilgili
Avrupa Birliği'nin tepkisine
öfke duyanlar, kapatılan
Refah Partisi örneğini veriyor.
Refah Partisi'nin kapatılmasının
AİHM tarafından onaylanmış olmasına dikkat çekiyorlar ve "Şimdi niye farklı bir tepki var?" sorusunu yöneltiyorlar.
Onlara en güzel cevabı,
Türkiye'nin temel AB reformları konusunda büyük çaba harcamış,
emek vermiş
emekli Büyükelçi
Volkan Vural veriyor.
Vural,
Milliyet gazetesinden
Devrim Sevimay'la yaptığı röportajda aradaki farkı şöyle özetliyor:
1-Orada şiddete yakın bir olay vardı. Bu dava konusunda öyle bir olay yok.
2-O zamanlar
aday ülke değildiniz.
3-Şu anda Türkiye'deki AB projesine sahip çıkan tek parti görüntüsünü AKP veriyor.
4-AKP karşıtı kesim aynı zamanda AB karşıtı.
Cumhuriyet mitinglerinde kürsüden yapılan konuşmalardaki içine kapanık, hafif militarist hava çok rahatsız ediciydi."
Bu değerlendirme, Türkiye'de kimi konularda ciddi endişeleri olduğunu, mesela Anadolu'daki kimi şehirlerdeki
içki yasağından son derece rahatsız olduğunu açıkça söyleyen deneyimli bir uzmana ait.
Kendisiyle AB'ye
posta koyan kimi "kanaat önderleri" arasındaki farkı anlatırken kullandığı üslup da dikkat
çekici: "Ben kaygılarımı bir dille anlatmak zorundayım ve bu dilin de demokratik bir dil olması lazım. Yani bunu bir
demokrasi çerçevesine oturtmam lazım."
Bu, AB'ye üstü örtülü biçimde savaş açanlarla bu reform sürecini destekleyen, bu sürecin Türkiye'nin yararına olduğuna inanan kesim arasındaki temel fark.
Bugün gelinen noktada büyük
sermaye ve medyanın bir bölümü, bu süreci soğutmak, Türkiye ile AB arasına mesafe koymak çabasında.
Demokratik süreç öncelikli dertleri değil.
Kendi endişeleri, korkuları uğruna demokrasiyi feda etmekten çekinmiyorlar, hala demokratik sürecin kazaya uğramasını içten içe destekliyorlar.
Ancak AB'den kopmuş bir Türkiye'nin nerelere savrulacağı konusunda bir fikir beyanında bulunmuyorlar.
Türkiye'nin
Kuzey Irak'taki
terör yuvalarına yaptığı harekatlar bugün tüm dünyada anlayışla karşılanıyor çünkü Türkiye bir yandan terörle silahlı mücadelesini sürdürürken, bir yandan da demokratik
sistem içinde bu meseleye çözüm arıyor.
Demokratik sistemi kazaya uğramış, bölgenin sorunlarına siyasi, kültürel,
ekonomik çözümleri bu sistem içinde aramayan bir Türkiye'ye dünya tepkisini hayal bile etmiyorlar.
1
Mayıs ve
Nevruz olayları, demokratik sürecin tartışmaya açıldığı bir Türkiye'nin tablosunu gözler önüne serdi.
Tercih bizim. Ya Avrupa değerlerini kabul edip bu yolda mücadele edeceğiz ya da üçüncü
sınıf bir ülke olmaya
evet diyeceğiz.
ERGUN BABAHAN/SABAH