Necati Şaşmaz'la,
Kurtlar Vadisi'nde
Polat Alemdar olarak kullandığı ofisindeki röportajdan bir bölüm... Sohbetin bir yerinde Şaşmaz'a entellektüel kişilerin diziyi izleyip izlemediğini soruyorum. Cevabı şöyle veriyor:
"Onların izlediklerini biliyorum, ama izlemiyoruz diyorlar. Bunları neye benzetiyorum biliyor musunuz, bize AKP yanlısı diyenlere. AKP, yüzde 47 oy aldı, ama çok kişi o oyu verse de vermedim dedi, o zaman kim verdi bu oyları? Yani bunlar saklambaç oynuyorlar. Bence Kurtlar Vadisi'nin entelektüel seyircisi de aynı oyunun içinde, onlar da saklambaç oynuyorlar."
"Ekibiniz çok mu sağlam?"
"Ekibimiz sağlam tabi, bir de
senaryomuz çok geniş, bazı bölümler son anda çıkıyor ve her
oyuncu, her bölümde oynamıyor, bu nedenle diğer bölümlerde ne olduğunu diğerleri bilmiyor. İnsanlar bu işe bir
emek veriyorlar ve bu, emeğin pay edilmesi gibi bir şey, biri çıkıp söylerse, konu yayılırsa, zaten kendisi de rahatsız olurdu. Çünkü bir paylaşım var, herkes payını alıyor; önceden daha sıkıydık, kendi içimizde bile konu sır gibiydi, şimdi daha rahat çalışıyoruz."
"Senaryo ekibiniz çok farklı diyaloglar yazıyor, konu kadar söylenenler de uzun süre tartışılıyor. Bunlar nasıl kişiler?
"Üç kişilik bir
ekip yazıyor senaryoyu, kardeşim Raci var, Cüneyt var, Bahadır var; çok çalışıyor, çok araştırıyorlar, onlar çalışınca da işin tadını artırıyor, farklılık yaratıyorlar. Bizi izlerken yorgun olduğumuzu görüyorsunuz, bedensel yorgunluğun dışında
beyin yorgunluğu da var, onlar üç kişilik senaryo ekibi olarak yaşamlarını bu işe adamışlar. Raci yıllardır işin içinde, sonra Bahadır geldi, zaten arkadaştılar, 14 yıldır beraberler, Cüneyt'le de 20 yıla yakın dostluğumuz var, eski bir hâkimdi,
istifa ettiÖ Bunlar hiç dinlenmeden öyle sıkı çalışıyorlar ki, ne zaman senaryo çalıştıkları odaya girsem, onların yorgun yüzleriyle karşılaşıyorum. Yani hiç durmuyorlar."
Kurtlar Vadisi Irak filmi gösterime girdikten sonra Amerika'ya girmekte zorluk yaşadınız mı?
"O tarihten sonra Amerika'ya hiç gitmedim. Sharon Stone'un sahnesi için gitmiştim, ondan sonra bir daha gitmedim, ama arkadaşlarım gitti, onlara da bir şey olmadı, yani
firma bazında bir sorun yaşamadık."
Türkiye'nin geleceği konusunda ne düşünüyorsunuz, bir de gençleri sormak istiyorum, ikisi birbirine bağlı... Polat kendini ülkesine adamış biri, benim gençlik dönemimde de gençler ülkesini düşünür, onun için plânlar yaparlardı, herkesin kendine göre bir felsefesi vardı. Kimi sağcıydı, kimi solcuydu. Son yıllarda gençlerden çok umutlu değilim, çok tarafsız, çok ben merkezliler, tabi tümünü söylemiyorum ama...
"Ben gençlerden umutluyum."
Apolitik bir gençlik ne yapabilir?
"Ben apolitik olduklarını de düşünmüyorum; onların, politikanın ne denli provoke aracı olduğunun farkında oldukları için kendilerini politikanın dışında tuttuklarına inanıyorum, ama biz onlara apolitik de diyebiliyoruz... Onların içinde apolitikler de vardır, ama ben inanıyorum ki..."
Apolitik sözcüğü, biraz yumuşak kalıyor, söz ettiğim kişiler daha çok umursuz, ülkesini değil, o gün buluşacağı arkadaşlarını, gidecekleri alışveriş merkezlerini düşünüyorlar.
"Bence boş anlamında düşünülüyorlar, sizin gibi çok kişi var, ama öyle düşünülseler bile öyle değiller. Yani ilim başka bir şey, irfan başka bir şey. Biz millet olarak irfan sahibiyiz, her ne kadar yanlışlara düşmüşsek de düştüğümüz yanlışlar, maalesef, ilimlerin birinin diğerlerine baskınlığından olmuş, irfanımızın zayıflığından değil... Biz hataları burada yapmışız. Politikanın birleştirici değil ayrıştırıcı olduğuna inanırım. Süreç olarak Türkiye'nin geleceğine bu gençler ne denli yardımcı olur, politik inançları olmadığı için dışta kalırlar dense de, inanmıyorum, gençlerin her şeyi çok iyi kavradıklarını, ama yaklaşmak bile istemediklerini, bir şeylerin belki de yerine oturması gerektiğini, otursun da ben ondan sonra yerimi alayım dediklerini düşünüyorum. Türkiye'nin geleceği için de çok sıkıntılar çektik, millet olarak badireler atlattık. Her insanın nasıl kaderi varsa, ülkelerin de kaderi vardır. Bu da ülkenin kaderidir, bunu yaşıyoruz, hep de yaşamışız zaten... Bulunduğumuz konum itibariyle bir bahçemiz var, içinde de
altın rezervleri; size bunun varlığını söylemiyorlar, biliyorsunuz, yine de nerede olduğunu bilmiyorsunuz ve altın dolu bahçede, domates-biber yetiştirmek istiyorsunuz; o zaman da sizin domatesinize, biberinize bile karışıyorlar. Aranızdan bazıları biliyor, aslında politikanın temeli o altın, ama kimse o kadar derine giremiyor. Dışarıdan etkenler de sizi çekiştiriyor."
Türkiye kendini kurtarabilir mi?
"
Domates-biberle hayır."
Yani ille de altını çıkaracak.
"Onu, çıkaracak, kullanacak, yani dışarısı bizi değil de, biz dışarıyı kullanacağız... Türkiye'nin kaderinin zor, ama iyi olacağına inanıyorum."
"Dizide ilk dönemde mafyayla bağlantılar vardı, yeni dönemde iş adamlarının dışarıyla tehlikeli ilişkilerini işliyorsunuz. Bunu ilk defa siz ele aldınız, tepki geldi mi?"
"Tepki almıyoruz. "
Vadi kaç sezon sürecek?
"Bilmiyorum, ama gittiği kadar gidecek."
Hiç yeter artık dediğiniz oluyor mu?
"
Hayır."
TUNA SERİM / TERCÜMAN