“Bakın bu, çok ama çok tehlikeli bir gelişmeyi başlatır” diyor
Ertuğrul Özkök…
'Tehlikeli gelişme' başlatacağını söylediği,
Çankaya Köşkü'ne '
dindar' birinin
cumhurbaşkanı olarak çıkması konulu
tartışma… Tabii, o bunu, lâfı dolaştırmadan, öyle pattadanak söylemiyor; düşüncesine hayli
takla attırdıktan, çalımlar ve
vücut hareketleri sonrasında bu noktaya varıyor.
Abdullah Gül, kendisiyle yapılan röportajlarda, babasının sakalından, esnaf çocuğu oluşundan söz ederek 'mağduru' oynuyormuş (Bunu yazarken “Onun kalibresinde bir siyasetçiye hiç mi hiç yakışmıyor” demeyi de
ihmal etmiyor Özkök).
Ertuğrul Özkök'ün yönettiği
Hürriyet gazetesinde ciddi bir 'Abdullah Gül takıntısı' var; Gül'ün
cumhurbaşkanı adayı olmasından sonra başgösteren bir takıntı bu... Ertuğrul Özkök
akıllı, bu konuya kendisi hiç girmeden takıntısının gereğini yerine getirmeyi düne kadar başaracak kadar akıllı hem de; “Bakın bu” ile başlayan Deniz
Baykal-vari değinisiyle şefi olduğu koroya ilk kez kendisini de katmış oldu.
Deniz Baykal, “
Anayasa Mahkemesi 367 kararını almazsa iç çatışma çıkar” cümlesiyle
Anayasa Mahkemesi kararını etkilemişti; Özkök'ün böyle bir şansı da yok, Anayasa Mahkemesi cumhurbaşkanını halkın seçmesinin yolunu açtı çünkü…
Akıl yürütme içerisinde kullandığı Abdullah Gül ile
Demirel,
Özal ve Sezer arasında mukayese yapmamızı isteyen cümleleri çok hoş: “Peki Demirel'in, Özal'ın ve Sezer'in babaları zengin aristokrat mıydı? / Demirel'in babasının sakalı yok muydu?” Bu durumda bize de şu soruyu sormak düşüyor: “Öyleyse anayasal sistemin dengelerini bozmayı göze alacak kadar zorlamalara başvurarak Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı neden engellendi?” Babasının sakalı, ya da esnaf çocuğu olmak bir engel değil idiyse? Olmaz, ama yine de akla gelmiyor değil: Yoksa Ertuğrul Özkök de “Dindar cumhurbaşkanı istenmiyor” tezini savunanlar gibi mi düşünüyor?
Ortada kimsenin gözlerden saklayamayacağı bir gerçek var: Anayasada çerçevesi belirlenmiş ve daha önce üç kez kullanılmış cumhurbaşkanı seçimi yöntemi, seçme sırası Ak Parti'ye geldiğinde işlemez hale getirildi. O süreçte neler yaşandığını hep birlikte izledik: İki parti (DYP ve
ANAP) birleştirilme bahanesiyle anayasal görevi ifa etmekten uzak tutuldu; bunun için bir uydurma suikast (
YÖK başkanına) kullanıldı. Gece yarısı yayımlanan e-muhtırayı saymıyoruz bile. O arada, Baykal'ın 'iç çatışma' uyarısı eşliğinde, Anayasa Mahkemesi de tartışmalı bir karar verdi...
Bütün bu gelişmeler Ertuğrul Özkök'e göre neden yaşanmış olabilir?
Cevabı 'anayasa profesörü' de olan YÖK Başkanı
Erdoğan Teziç veciz bir biçimde vermişti aslında: “Bugün parlamentodaki siyasi çoğunluk, sadece siyasi
iktidarı değil, devlet iktidarını da eline geçirmek istiyor.” Siyasi iktidar il
e devlet iktidarı arasında var olduğu
itiraf edilen farklılık ortadan kalkmasın diye yapılıyor, şu son birkaç ay içerisinde ne yapılıyorsa…
Bu farklılığın sebebini arıyoruz işte: Acaba
sınıf farklılığı mıdır asıl sebep? Babası sakallı Demirel'e, aristokrat kökenli olmayan Özal ile Sezer'e açılan kapının kapalı tutulmasının sebebi onların arkalarındaki çoğunluk ile Gül'ün arkasındaki çoğunluğun farklı bir özelliğe sahip oluşu mudur? Nedir o farklı özellik, dindarlık mı? Ya da bu sebeplerin hepsi birden mi?
Bu sorulara henüz
cevap bulamamışken altından kalkmamız gereken yeni bir soru daha çıktı: “Bakın bu, çok ama çok tehlikeli bir gelişmeyi başlatır” cümlesiyle acaba ne demek istedi Ertuğrul Özkök? Başlayacağını söylediği 'tehlikeli gelişme', içinden geçtiğimiz süreçte yaşadıklarımıza bakılırsa, çoktan başladı; herhalde yeni bir 'tehlikeli gelişme' onun sözünü ettiği? Yoksa, yoksa? Yoksa Hürriyet yönetmeninin ima ettiği '
darbe' mi?
Ondan beklenir. Bir 'darbe' yapmadığı kalmıştı zaten…