11. cumhurbaşkanlığı
seçimi, belli çevrelerce milli iradeye karşı açılan bir savaşa dönüştürüldü. Hukukun da alet edilmek istendiği ve siyasal zeminde
CHP'nin başını çektiği bu savaşta,
Menderes ve
Özal'ın temsil ettiği demokrat çizgiyi savunduğunu söyleyen
Anavatan Partisi ile Doğru Yol Partisi'nin tavrı önem kazanmaktadır.
Bu partilerin liderleri Sayın
Mumcu ve Sayın Ağar, maalesef kendilerinden beklenen duruşu sergilemekte tereddüt etmektedirler.
Anayasal süreç işler ve ortada cumhurbaşkanlığı için bir
aday müracaatı varken, yani ok yaydan çıkmış iken, ilk tur oylamaya iki gün kala "
erken seçime gidilsin,
cumhurbaşkanını yeni
Meclis seçsin" demenin izahı var mıdır? Anlaşılan, Menderes ve Özal çizgisini savunduğunu iddia edenlerin, sağın ezeli ve ebedi muhalifi CHP'nin değirmenine su taşımakla, merkez sağ
seçmende hangi tepkilerin uyanacağını
hesap edemiyorlar.
Merkez sağda,
AK Parti'ye oy vermek istemeyen, ama elleri kesilse CHP'ye de asla oy vermeyecek bir seçmen kitlesi var. Bu kitle
evet bir arayışın içerisindedir. Anavatan Partisi ve DYP de önümüzdeki seçimlerde başta
seçim ittifakı olmak üzere bir güç birliği çabası içindedir. Bu arayış ve çabanın buluşması, iki partinin liderlerinin ilkeli hareketlerine ve duruşlarına bağlıdır.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP'nin oyununa alet olacak, onun politikalarına payandalık yapacak kararlar, 4 ya da 5 ay sonra yapılacak seçimde birleşseler bile Anavatan ve DYP'yi barajın altında bırakabilir. Bu sonuç iki liderin de siyasete vedası anlamına gelir.
CHP, AK Parti'yi bir türlü hazmedemeyen çevrelerin Parlamento'daki temsilciliği gibi bir role soyunduğu için hırçın ve sert bir muhalefet anlayışı sergiliyor. Kendi bileceği iştir. Sandık,
Baykal politikalarının da
test edildiği bir sınav yeri olacaktır. Tehlikeli olan, bu süreçte hukukun siyasallaşması, hukukun
iktidar mücadelesine alet edilmek istenmesidir.
Bugün ilk turu yapılacak
cumhurbaşkanlığı seçiminin bir rakama kilitlenmek istenmesi, hukukun üstünlüğü adına üzüntü ve ibret vericidir. Zira bu seçim cumhurbaşkanı seçmek için mi, yoksa seçmemek için mi yapılıyor? Meclis salonunda 367 milletvekilinin bulunmaması halinde oylamanın geçersiz olacağı ve CHP'nin bunu
Anayasa Mahkemesi'ne götürecek olması, AK Parti muhaliflerinin son hamlesidir. Onlar kendilerine yakışanı yapıyor. Ama bu çabaya
destek verme sonucunu doğuracak tutum ve tavırlar Anavatan ve DYP'ye asla yakışmaz. Oylamaya katılmadıkları takdirde "CHP'nin işbirlikçileri" yaftasıyla sağ seçmeni kıracak ve küstüreceklerdir. Eğer 367 bulunmaz, CHP de bunu Anayasa Mahkemesi'ne götürür, şaşkaza (böyle diyorum; çünkü bu konuda daha önce yapılan itirazları Anayasa Mahkemesi reddetmiştir) oradan da CHP'nin itirazını haklı gören bir karar çıkarsa, mecburen gidilecek erken seçimde AK Parti'nin bu defa yüzde 50'nin üzerinde bir oyçokluğu ile tek başına iktidara geldiğini bütün dünya görecektir.
Sayın Abdullah Gül'ün adaylığı, kendi fikirlerinde ve görüşlerinde olmayanları düşman kabul eden bir çevrenin dışında bütün Türkiye'yi rahatlatmıştır. Piyasalar olumlu tepki vermiş, başta
TÜSİAD olmak üzere
iş dünyası memnuniyetini belirtmiş, yine
Avrupa Birliği üyesi ülkelerden ve
İslam coğrafyasından Gül'ün güven veren, uzlaşmacı, sakin, hoşgörülü kişiliğini v
e devlet adamlığı vasıflarını öne çıkaran değerlendirmeler yapılmıştır.
Hâl böyle iken Sayın Mumcu ve Sayın Ağar'ın, bugünkü oylamada Meclis'e tavır koymaları, milli iradeyle oynamak isteyenlerle birlikte dışarıda saf tutmaları, sağ seçmen tarafından asla affedilmeyecektir.
Hüseyin Gülerce/Zaman