Özde değil, sözde haklıymışım!..
Deniz
Baykal, MHP'ye yönelik eleştirisinde haklı..
Abdullah Gül'e
Cumhurbaşkanlığı yolunu açanlar, AKP ve de ona oy veren yüzde 46
seçmen değil. Doğrudan MHP!..
"Efendim,
demokrasi.."
Bunlar laf-ı güzaf!.. Demokrasilerde çare tükenmez. Senin elinde, hedefe götüren yasal bir çare varsa kullanacaksın. Kullanmazsan "O zaman senin hedefin ne
arkadaş?..
Miting meydanlarında böyle konuşmuyordun ama" diyenler haklı çıkar.
22 Temmuz
seçimleri, Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı yolu muhalefet tarafından kesilince ve
iktidar, uzlaşma yerine dayatmayı
tercih edince yapıldı.
Seçime gid
erken, başındaki
Deniz Baykal'la
CHP'nin hiçbir yere v
aramayacağı açıkça belli oldu. DYP de barajı aşamayacaktı. Geriye bir MHP kalıyordu, üçüncü parti adayı..
Sadece iki parti barajı aşarsa, durum değişmeyecek, hatta AKP
Meclis'e daha fazla sayıda gelecekti. Üçüncü parti şart görünüyordu.
Bu yüzden "Oyum CHP'ye değil, MHP'ye" diye yazdım. Babam adayken ve Milli Bakiye Sistemi yüzünden verdiğim oyun ziyan olması söz konusu değilken bile bu partiye oy vermemiştim, oysa.
Dahası.. Paniklediği için koalisyonu bozan ve AKP'nin tek başına iktidara gelmesine sebep olan Devlet Bahçeli'den lider olmayacağını defalarca yazmıştım. Buna rağmen "MHP" dedim.
Seçim sonuçları ne derece haklı olduğumu ortaya koydu. CHP hezimete uğradı. AKP oyunu 13 puan arttırdı ama, milletvekili sayısı düştü. Çünkü MHP barajı aşmıştı. Aşmasa, bugün Meclis'te 400 AKP milletvekili vardı.
Anayasayı canının istediğinde, canının istediği gibi değiştirecek, hiçbir siyasal ve toplumsal uzlaşma arama gereği duymayacak bir çoğunluk.
22 Temmuz gecesi, seçimin muzaffer lideri Recep
Tayyip Erdoğan tüm televizyonlarda canlı yayınlanan muhteşem bir konuşma yaptı..
Başından sonuna tüm ulusu kucaklayan, hoşgörü dolu, uzlaşma vaad eden harika laflar etti.
Arkasını da getirdi. Cumhurbaşkanı adaylarını öbür partilerle konuşacak, tartışacak, uzlaşma arayacaktı. Sular duruluyordu. Köksal Toptan'ın
Bülent Arınç yerine
Meclis Başkanı olması.. Olurken muhalefetin de desteğini alıp
rekor oyla seçilmesi çok hoş bir tablo yarattı.. Ama Cumhurbaşkanlığı adaylığında işler sarpa sardı.
Muhalefetle uzlaşma arayacağını söyleyen Erdoğan kendi partisinde uzlaşma sağlayamadı. Gül geri adım atmadı. Atmamakla kalmadı. Parti içindeki gücünün Erdoğan'dan fazla olduğunu da ortaya koydu. Seçim zaferini kazanan liderin Erdoğan değil, aslında Gül olduğu ifade edilmeye başlandı. Yüzde 47 oy, Erdoğan'a değil, halkın sahiplendiği Gül'e verilmişti. Öyle dendi. Erdoğan tüm çabalarına rağmen Gül'ün önüne geçemeyince, verdiği sözleri unutmak ve gene dayatmak zorunda kaldı.
Erdoğan'ın dayatması, muhalefete de ayni hakkı vermişti. CHP Meclis'e gene girmeyeceğini açıkladı. MHP de "Girmiyorum" dese, Abdullah Gül büyük olasılıkla gene seçilmeyecekti. Erdoğan ya sözünü tutup uzlaşma aramaya mecbur olacaktı. Ya da yeniden bir erken seçimi göze alacaktı.
MHP "Girmeyiz" demedi.. Diyemedi.. 2002 seçimlerinde AKP'yi iktidar yapan kararı veren Bahçeli, bu defa da Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanlığı yolunu açtı. Ardından da kendi göstermelik adayını ilan edip sözüm ona Demokrasi oyununa girişti.
Oysa, MHP'nin direnmesi
Recep Tayyip Erdoğan'ın da işine gelecek ve partisine ve kamuoyuna "Gül olmuyor, gördünüz, uzlaşmak zorundayız" diyebilecekti.. MHP "Gireceğiz" deyince o da çaresiz kaldı.
MHP dirense, Meclis, daha birinci turda, üzerinde uzlaşılmış bir adayı Köksal toptan gibi rekor oyla seçmiş olacaktı.
MHP direnmedi. Bahçeli gene AKP'ye
hizmet etti.
Böylece 22 Temmuz gecesi "Bakın nasıl haklı çıktım" diyen
Hıncal Uluç da fena halde yanıldığını gördü.
"AKP'yi durdurmanın yolu, MHP'yi Meclis'e sokmaktan geçiyor" demiş ve rakamsal olarak haklı çıkmıştım ama, Bahçeli misyonunun AKP'nin yolunu açmak olduğunu unutmuştum!.
Sabah