MHP'nin düştüğü tuzak!
Başörtüsü yasağını kaldırmayı amaçlayan
Anayasa düzenlemesi konusunda MHP'nin üstlendiği rolde büyük bir stratejik
akıl, hele hele AK Parti'yi tuzağa düşürme hesapları ne kadar belirleyici olmuş olabilir?
AK Parti'ye açılan
kapatma davasının ardından birçok insanın ilk sorduğu soru veya bu noktadan dolayı ilk suçlamayı akıl ettiği odak nedense MHP oldu. Gerçekten Devlet Bahçeli'nin Başbakan'ın “velev ki…” diye başlayan cümlesine karşı yaptığı çıkışla AK Parti'yi bu noktadan geri dönemeyecek bir duruma sürükleyecek şekilde, başörtüsü konusunda ilk inisiyatifi başlatmış olması böyle düşünmeyi kolaylaştırıyor. Üstelik aynı MHP AK Parti'ye tam da bu düzenleme başlıca sebep gösterilerek
kapatma davası açıldığında kendi suç ortağını tanımazdan geldi. Tanımazdan gelse yine de iyi. Başta inanılması, kabullenilmesi ve savunulması
CHP'lilere bile zor gelen kapatma davasının ilk travması atlatılır atlatılmaz, MHP de kapatmacı cephedeki yerinde konuşlanmaya başladı.
En son Devlet Bahçeli'nin Recep Tayyip Erdoğan'a, “AK Parti'nin yerine kurulacak parti de kapatılır, en iyisi Erdoğan'ın şansını fazla zorlayıp
ülke gerçeklerini daha fazla zorlamaması ve bir kenara çekilip bir bilen rolünü kabullenmesi” şeklinde yaptığı
öneri, MHP'ye yakıştırılan “tuzak” konusunu haklı çıkarmış görünebilir. Oysa bu son tavırlarına rağmen MHP'nin başından beri bir tuzak niyeti ile hareket ettiğini düşünmüyorum. Taha Kıvanç daha önce yazdığı bir kaç yazıyla MHP'li Deniz Bölükbaşı'nın “babasının oğlu” rolüyle süreç içinde çok kurucu bir rol oynadığına işaret etmişti, ama ben buna rağmen MHP'nin böyle bir komplonun kurucusu veya yardımcısı olma ihtimalini güçlü saymıyorum.
Birincisi başörtüsü konusunda MHP'nin Türk
halkına olan borcu AK Parti'ninkinden daha az değildir. Bu borcun ağırlığını MHP iliklerine kadar hissediyor ve kendi tabanından bu konuda bir şeyler yapması gerektiği hususunda ciddi bir
baskı hissediyor. İkincisi kapatma sürecine hâkim olan aktörlerin MHP'nin bugünkü yönetimine karşı hiç de hayırhah bir tutum içinde olmadıklarını bilmeyen yok. Eğer bir kapatma davası da MHP için açılmıyorsa bu MHP'nin onların işbirlikçisi olmasından dolayı değil, zaten iyice gülünç duruma düşmüş olan anayasal yargı sürecinin CHP dışındaki bütün siyasal partileri kapatma tehdidiyle karşı karşıya bırakmanın gülünçlüğünü de kaldıramayacağı gerçeğinden dolayıdır. Ama aynı odakların MHP'ye karşı da diş biliyor oldukları da bir gerçektir.
AK Parti'nin bir “tuzağa düşürüldük” söylemi içinde olması kendi doğruları konusunda yeterince kararlı olmadığını da gösterir ki, bu, siyasi kaliteye ciddi zarar veren bir söylemdir. Maruz kalınan kapatma davasının kendisini anormal görmek, kendi yaptığı doğrunun arkasında sebat etmek siyasi tutarlılığın en asgari gereğidir. Tabii ki zamanlama konusunda öz-
eleştiriler yapılabilir, ama yapılacak hiç bir öz-eleştiri bugün hukuku kendi zimmetine geçirmiş olanların haksız saldırılarını haklılaştıracak noktaya varmamalıdır.
MHP'nin süreç içindeki kusuru AK Parti'ye yıllardır aradığı toplumsal veya kurumsal mutabakatın en azından parlamenter desteğini vermiş olması değildir. Bu desteği vermiş olmaktan dolayı MHP'yi suçlamak büyük haksızlık. Ancak MHP'nin kusuru bu konuda başta sergilemiş olduğu ve halk tarafından da büyük bir takdirle karşılanmış olan bu inisiyatiften AK Parti'nin maruz kaldığı kapatma davasında kendini en iyi ihtimalle “tarafsız” göstererek çark etmesidir. Daha kötü ihtimaller tabii ki kapatma davasını haklılaştıran, böylece de siyasi hayatındaki en hayırlı katkısını inkar eden tutumudur.
Artık herkes biliyor ki, kapatma davası bilhassa Erdoğan'ın şahsına yönelmiş bir
infaz hareketidir ve artık bu infaz ihtimali kalmamışsa bile, bu infaz teşebbüsündeki sürecin bütününe bakıldığında, tarih MHP'ye veya Bahçeli'ye bu hikâye içinde infazcıların yanında yer verecektir.
Osman Bölükbaşı'nın geçmişte yaptığı kime yaramış, MHP'ye mi? MHP milliyetçiliği başından beri millet yerine hep devleti dikkate alan bir çizgiye sahip olmuştur. Devletin milletin değerleriyle çatıştığı durumlarda da bu konudaki tercihini değiştirmemiş olmasının bedelini hem kendisi hem de meftunu olduğu “millet” ödedi. Bunun karşılığında MHP ne kazandı?
Millet nezdinde bir kabarıp bir çekilen milliyetçi duyguların istikrarsız gel-gitlerinden başka ne var elde?
MHP anayasal düzenleme sürecinde AK Parti'yi tuzağa düşürmeyi elbette düşünmemiştir, ama kapatma davasından sonraki gelişmelerde AK Parti'yi beraber girdikleri bir yolda yalnız bırakarak, tuzağı geriye doğru işletmenin hesaplarını yapıyor gibi.
Ama ister öyle ister böyle yapmakla asıl kendisi büyük bir tuzağa doğru hızla çekilmektedir. Siyasi hayatın bitimsiz uzatmalarının olduğunu unutmayın. Bu sürecin bir aşamasında bugünkü rolünü sürdürdüğünde MHP'nin kazanacak hiç bir şeyi yok.
Bu öyle bir tuzak ki MHP kendisi düşerek kaybetmekle kalmıyor, millet de çok şey kaybediyor.
YASİN AKTAY/YENİ ŞAFAK