'Her
ülkenin kendi koşullarına göre uygun
modeller oluşturmak zorundadır' değerlendirmelerini eleştiren Laçiner, "Bize özgü model 12
Eylül Anayasası mı? Bu ülke 27 Mayıs'tan bu yana siviller anayasa yapamıyorsa, bu ülkenin özel koşulu anayasalara askerlerin yapması mıdır?" diye sordu.
Anayasa değişikliği çalışmalarını değerlendiren Laçiner, taslağın 'yargıyı kuşatma', hatta 'yargıyı ele geçirme' olarak yorumlandığını, yargının çok kızgın olduğunu, burunlarından soluduğunu ve göz bebeklerinin yerinden fırlayacak gibi olduğunu söyledi. Değişiklik taslağına yapılan eleştirilerde oldukça genel geçer ifadeler kullanıldığını dile getiren Laçiner,
yüksek yargı temsilcilerinin açıklamalarına göre
HSYK'dan
Adalet Bakanı ve müsteşarının çıkarılması halinde yargının neredeyse tam bağımsız olacağını hatırlattı.
Yüksek yargının geçmişte de yeterince bağımsız ve adil olmadığını vurgulayan Laçiner, "Adalet Bakanı ile müsteşarının HSYK üyelikleri de yeni bir durum değil. O iki
koltuk uzun süredir kurulda oy kullanırken yüksek yargı pek de sesini çıkarmamıştı. Hatta bugün yargının kuşatılması olarak takdim edilen pek çok husus geçmişte yargının bağımsızlaşması olarak görülüyordu. Demek ki ya yargı değişti, ya da hükümetler. Başka bir deyişle bugünkü hükümetin yapmaya çalıştıklarını başka bir parti gerçekleştirmeye kalksaydı yüksek yargıdan alkış da alabilirdi. Bu durumda ortada bir ilkeler savaşından çok, ideolojik bir çıkar kavgası olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Şurası kesin ki yüksek yargı
AK Parti'ye tahammül ediyor, sabrediyor. Eğer olanakları elverse AK Parti'nin işi şimdiye çoktan bitmişti.
Anayasa Mahkemesi'nin aldığı
komik kararlar, mevcut yönetimi çalıştırmamak için yolcu
otobüs biletlerine kadar müdahale eden bir yargı, Adalet Bakanı ile adeta
rekabet içinde bir HSYK yüksek yargının AK Parti iktidarından memnun olmadığını net bir şekilde gösteriyor. Yüksek yargı AK Parti iktidardan bir şekilde gitse çok mutlu olacak. Bu sözlerimizi bizim mahkemelerimizde ispatlayamayız belki; ancak bu ülkede yaşayıp da bu cümleye katılmayan hiç kimse olmaz herhalde." dedi.
"MUĞLAK İFADELERİN ARKASINA SAKLANARAK SİYASET YAPMAK YARGIYA YAKIŞMAZ"
"Yüksek yargı herhangi bir ülkede o ülkenin önemli bir partisine karşı veya
taraftar olabilir mi? Kararlarını teklifin geldiği partiye göre şekillendirebilir mi? Özellikle yüzde 47 oy alabilmiş bir siyasi parti yargı tarafından 'tehlikeli' sayılabilir mi?" diye soran Laçiner, şöyle devam etti: "Söylediklerimizin hiçbir parti ile uzaktan yakından ilgisi yok. İktidarda bugün AKP'nin olmasından dolayı yargı-hükümet gerilimi AK Parti-yargı rekabeti gibi anlaşılıyor. Oysa sorun yargıya çöreklenmiş olan
darbe kalıntısı düzen sorunudur. Sorun ilkeler ile ilgilidir ve tartışmalar da ilkesel olmak zorundadır. Anayasa Mahkemesi,
Danıştay,
Yargıtay gibi kurumların taleplerini dile getirmesi, alternatifler üretmesi gerekir. 'Güçler ayrılığı' gibi muğlak ifadelerin arkasına saklanarak '
siyaset yapmak' özellikle yargıya yakışmaz."
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in "Her ülkenin kendine özgü koşulları, değişik sistemleri var. Yani hiçbir sistemi alıp da Avrupa'nın öbür ülkesindeki sistemle aynı diye gösteremezsiniz. Her ülke kendi koşullarına göre, kendi koşullarına uygun modeller oluşturmak zorundadır" açıklamalarını hatırlatan Laçiner, "Ne demek bu şimdi? Bize özgü model
12 Eylül Anayasası mı? Bu ülke 27 Mayıs'tan bu yana siviller anayasa yapamıyorsa, bu ülkenin özel koşulu anayasalara askerlerin yapması mıdır?
İsveç anayasasını alsa aynen uygulasak ve
Fransa anayasasını bu ülkenin hangi özel koşulunu çiğnemiş oluruz. Yoksa fazla
demokrasi fazla
oksijen gibi ciğerlerimizi mi yakar? Beyler lütfen, lafı evirip çevirmeyin, topu orta sahada döndürüp durmayın. İlkelerinizi ortaya
koyun, daha demokratik bir düzen için katkıda bulunun. Demokrasiye ve hukuka sabreden, günü gelene kadar bu değerlere katlanan değil, söz konusu değerleri içselleştiren, kendi malı haline getiren insanlar olun." diye konuştu.
(CİHAN)