Bunu sağlamak için yeni bir anlayışa ihtiyaç olduğunu ifade eden Kurtulmuş, “İnsanları kendi ülkenizde susturabilirsiniz; bazı despotların, bazı diktatörlerin kendi ülkelerinde yaptığı gibi. İnsanları susturabilir, hareketsiz bırakabilir ama asla gönüllerini kazanamazsınız.” dedi.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Bosna Hersek Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katıldı. Genç Boşnaklar Derneği İstanbul (GBDİ) tarafından Fatih’te düzenlenen programa Numan Kurtulmuş’un yanısıra, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Bakanı Kudret Bülbül, Fatih Belediyesi Başkanı Mustafa Demir, Bosna Hersekli diplomatlar ve Boşnak vatandaşlar katıldı. Programda Bosna Hersek’le ilgili açılan sergiyi gezen Numan Kurtulmuş’a Genç Boşnaklar Derneği İstanbul tarafından teşekkür belgesi verildi.
Programda konuşan Numan Kurtulmuş, Boşnak Lider Aliya İzzet Begoviç’i örnek göstererek barış mesajları verdi. Diktatörlerin ve despotların ülkelerinde güçlerini kullanarak insanları susturabileceğini ancak gönüllerini kazanamayacağını söyleyen Kurtulmuş, “Değerli kardeşlerim, öylesine büyük bir barışı ancak ve ancak her insanı Hz. Ali efendimizin söylediği gibi ‘Ya dinde kardeş ya yaradılışta eş’ olarak görürseniz sağlarsınız. Ama derseniz ki 'güç bendedir' ya da 'ben felancı ırkın, soyun mensubuyum' derseniz kendinizi üstün diğerlerini aşağıda görürseniz asla bir barış sağlamanız mümkün değildir. Asla insanlar arasında adalete dayanan bir sistem kurmanız mümkün değildir. İnsanları susturabilirsiniz. Silahlarınızla susturabilirsiniz bugün İsraillilerin Filistin’de yaptığı gibi. İnsanları ekonomik gücünüzle bastırabilirsiniz bugün Afrika’nın bir çok ülkesinde neo emperyalist güçlerin yaptığı gibi. İnsanları kendi ülkenizde susturabilirsiniz bazı despotların, bazı diktatörlerin kendi ülkelerinde yaptığı gibi. İnsanları susturabilir, hareketsiz bırakabilir ama asla gönüllerini kazanamazsınız. Asla o insanları komşu kapıcıklardan birbirine geçiremezsiniz, asla o insanların aynı türküleri söylemelerini, aynı eğlencelerle, aynı düğünleri yapmalarını sağlayamazsınız. Asla o insanların Hristiyan olsa da Müslümanların taziyelerine katılmalarını, Müslüman olsa da Hristiyanların taziyelerine katılmalarını sağlayamazsınız. İnsanları bir kabın içinde tutabilirsiniz ama zeytinyağı ve tereyağı gibi birbirlerine karışmadan, birbirleriyle kaynaşmadan sadece onları yaşatabilirsiniz. İşte bugün dünyadaki sıkıtı budur. Gücü elinde bulunduranlar insanları zorla bir sistem altında yaşatmaya çalışabilirler. Belki bunda kısmen muvaffak olabilirler ama asla balkan coğrafyasında beş Paks Ottomana’nın gölgesinde olduğu gibi birlikte barış içinde yaşatamazlar. Bunun için yeni bir anlayışa ihtiyaç var. Bunun için Aliya İzzet Begoviç’in verdiği o büyük mücadeleden öğreneceğimiz çok şeyler var.” dedi.
‘ZİHİNLERİNDE BARIŞ OLMAYANLARIN, ZİHİNLERİNDE İNSANLARIN YARADILIŞTAN EŞİTLİĞİ OLMAYANLARIN GÖNÜLLERİNDE DE ASLA BARIŞIN OLMASI HELE HELE ONUN DİLLERİNE YANSIMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR’
Zihinlerinde barış düşüncesi olmayanların dillerine de yansıtamayacağını belirten Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizim medeniyetimizde toleranstan daha yüksek bir kavram vardır. Birlikte barış içinde yaşamak. Tolerans sahibi olursanız kapıyı örersiniz. Tolerans iyi ama yetersiz bir kavramdır. Biz birlikte barış içinde yaşamayı toleranstan çok üstte bir şekilde gerçekten asırlarca uygulamış olan bir medeniyetin çocuklarıyız. İkincisi günlük hayatta çok kullandığımız hoşgörü kavramıdır. Hoşgörmek hoşgörmemekten daha iyidir. Ama hoş görmekte ideal bir kavram değildir. Hoş görmekte şu demektir: evet ben varım ben esasım sana da hoş görüyorum, sana da rıza gösteriyorum sende burada ol demektir. Bizim medeniyetimizde ise hoşgörüden çok daha yüksek bir kavram vardır oda saygı kavramıdır. İnsana saygı duymak, insanın diline, rengine, etnik yapısına, medeniyetine, dinie diyanetine, kılığına kıyafetine velhasıl insanın insanlık kimliğine saygı duymak vardır.
Birtakım soğuk odalarda birtakım müzakerelerle nasıl hoşgörü sağlayacağız, nasıl insanları bir arada yaşatacağız değil, bu dille bu gönülle konuştuğunuz zaman barışa dayalı bir dünyayı kurabilirsiniz. Çünkü biliyoruz ki bu konuştuğumuz dil zihnin yansımasından ibarettir. İnsanların bir medeniyet bir dünya önce zihinlerinde tahayyül ve tasavvur olur ondan sonrada kalplerinin süzgeçlerinden geçer ve ondan sonra dillerine yansır. Zihinlerinde barış olmayanların, zihinlerinde insanların yaradılıştan eşitliği olmayanların gönüllerinde de asla barışın olması hele hele onun dillerine yansıması mümkün değildir. Dillerimize barışın ellerimize barışın yansıması için zihinlerimizde her insanı Hz. İnsan olarak gören bir anlayışa bir bakışa ihtiyacımız var.”