Korkular ortadan kalktığında… Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi, bütün gücüyle, kendini yalnızlıktan kurtarmanın çabasında; bir MHP'ye hamle ediyorlar, bir DSP'ye. MHP için kullandıkları çekici halat, 'ip' polemiğinin yeni versiyonu; DSP'nin önüne ise yem olarak 'sol dayanışma' atılıyor. İstenen, MHP ile DSP'nin cumhurbaşkanlığı seçimini sekteye uğratması; CHP ile birlikte Meclis'e girmezlerse 367 sayısı bulunamayacak, böylece yeniden 22 Temmuz öncesi şartlara dönülecek… 22 Temmuz öncesi şartlarına dönmekle CHP ne kazanacak? CHP'nin açmazı bu soruda yatıyor. Cumhurbaşkanı seçilemediği için gidilecek yeni bir seçimden CHP'nin daha başarılı çıkacağını düşünmemiz için hiçbir sebep yok. CHP olmayacak duaya “Âmin” diyenlerin partisi görüntüsünde. CHP'nin Abdullah Gül'ü Çankaya Köşkü'ne yakıştıramamasının gerekçesini öğrenebildiniz mi? 1991 yılında siyasete girmiş, Refahyol döneminde bir yıl bakanlık yapmış, 2002 sonrasında başbakan olmuş, dışişleri bakanlığında dört yılı geride bırakmış bir siyaset adamından, bula bula dış basında çıkmış iki cümle bulmuşlar... O cümleler de, yabancı gazeteden iktibas edildiğinde, Abdullah Gül tarafından derhal tekzip edilmiş zaten... Türkiye'de kalem erbabı ve düşünürlerin yıllardır bir biçimde değindikleri lâiklik üzerine söylenmemiş bir söz kalmış mıdır? Abdullah Gül'e ait diye gösterilen tekzip yemiş o iki cümlenin çok daha keskini, lâikliği su götürmez pek çok kişi tarafından ifade edilegeldi ülkemizde. CHP lideri Deniz Baykal'ın, “Abdullah Gül bakın ne söylemiş…” diye o iki cümleyi her tekrarladığında karşısındakilerin kös dinlemesinin sebebi bu. Dinleyenleri iknada başarılı olamasalar da, CHP sözcülerinin, insanları korkutmada etkili oldukları kesin. “Abdullah Gül cumhurbaşkanı olduğunda…” diye başlayıp akla gelebilecek her türlü 'irtica' irtibatlı korkutma senaryosunu birbiri ardına sıraladıklarında kendi tabanlarında belli bir kıpırdanma meydana geliyor... Ancak o konuda da bir sorun var: Ya korkutma senaryoları doğru çıkmaz ve Abdullah Gül Çankaya'da anayasanın öngördüğü türden, halka açık, sorumluluğunu müdrik ve bütün toplumu kucaklayan bir cumhurbaşkanlığı profili çizerse? Zurnanın 'zırt' dediği yer de burası aslında: CHP sözcülerinin esas korkusu, Abdullah Gül'ün korkuttukları gibi bir cumhurbaşkanı çıkması değil, korkuların boşa çıkması... Türkiye halkı belli bir kesimin topluma pompaladığı bir dizi korkunun pençesinde siyasal davranış gösteriyor. Korkunun adı bazen 'bölücülük' oluyor, bazen 'sol'; 150 yıldır her başları sıkıştığında kullandıkları en sürekli korku ise 'irtica'... 'Yaşam tarzı'nın tehlikede olduğu bazıları için ciddi bir korku sebebi; Cumhuriyet'in kazanımları, kadın hakları tehdit altına düşeceğine her türlü demokrasi-dışı gelişmeye razı olabilecek insanlar var ülkemizde. CHP sözcülerinin son zamanlarda dozunu artırarak pazarladıkları da 'irtica' korkusu; “Abdullah Gül cumhurbaşkanı olursa irtica Çankaya Köşkü'nü de teslim alacak” iddiasındalar… Niyetlerini okuyamam elbette, yüreklerini de göremem, ama yine de dışarıya yansıttıklarının tam tersinden korktuklarını düşünmeden edemiyorum. “Çankaya Köşkü'nün müstakbel sâkininin orada sergileyeceği davranışlar, gerektiğinde pompalanmak üzere el altında tutulan 'irtica' korkusunu sona erdirir mi?” endişesinin içlerini yiyip bitirdiği o kadar belli ki... Haksız da sayılmaz CHP yöneticileri. 3 Kasım 2002 seçiminde Ak Parti kadrosuna yönelik 'irtica' itham ve iddiaları seçmenlerin üçte ikisini etkilemişti; beş yıla yakın devam eden Ak Parti hükümetinin icraatları, 22 Temmuz seçiminde itham ve iddiaların etkisinde kalanların sayısının azalmasına yaradı. Ya Gül'ün Çankaya'da sergileyeceği 'halka yakın' cumhurbaşkanı profilinden sonra etki altında kalanların sayısı daha da azalacak olursa? MHP ve DSP neden CHP'nin dümen suyuna girsinler ki, CHP kaybettikçe onlar da kazanıyorlar... FEHMİ KORU/YENİ ŞAFAK