Ya ebelik ya dedelik
Çakallık ettiklerini sanıyorlar. Gol, kendi kalelerine kendi ayaklarından girmek üzere, farkında değiller. Alt tarafı basit bir "
Anayasa değişikliği" teklifini, getirdiler, "hükümete güven oylaması" şekline soktular.
Çünkü bazı basın dıngılları, bunlara o yönde
akıl verdiler...
Hesapça referandumda hayır çıkacak, bunlar da
erken seçim diye bastıracaklar.
Seçim çantada
keklik olacak. Gelsin
CHP-MHP koalisyonu ve de ona buna olmayacak yerlerde inşaat ruhsatları...
Ya öyle olmazsa? Ya
evet çıkarsa?
"Bu alt tarafı basit bir
Anayasa değişikliği oylamasıydı" diyemezler,
seçmen güler. (Politikacılardan sözediyorum, bazı basın mensupları öyle yüzsüz herifler ki, onlar yazarlar vallahi!)
Evet çıkarsa,
halk hükümeti onaylamış olacak.
Hayır çıkarsa onaylamamış sayacaklarına göre, tersi de geçerlidir.
Oysa başbakanın, hayır çıkarsa "Anayasa başka şey, seçim başka" deyip kurtulma yolu var. Böyle bir "manevra alanını" kendine açık tuttu. Bunun hep altını çizdi.
Çünkü ötekilerden daha akıllı.
Muhalefetin böyle bir manevra alanı yok. Ya herru, ya merru...
Basın çakalları, yağlayıp parlatalım gayretiyle, aslında Kılıçdaroğlu'na büyük bir kazık attılar. Adamcağızı getirip böyle bir köşeye sıkıştırdılar, başbakanın karşısında elini kolunu bağladılar.
Gerçekçilik düzeyinde kalsaydı... Yalnızca Anayasa değişikliğini tartışsaydı...
Örneğin memurların temsilcisi, memur haklarına niçin karşı çıktığını kitlelere anlatabilseydi!... Öyle yapmadı, havuzlu villadan girip toptan ve perakende kayısı fiyatlarından çıkarak tipik bir "kasaba politikacılığı" yoluna saptı.
Ve de bize, 1965 seçimlerinde seçmene "patates fabrikası"
vaat eden AP adaylarını hatırlattı, yaşı tutanlar bileceklerdir. ("Nevşehir'e
liman yapacak" adaylar bile vardı o seçimde!)
Çakma liderde "feraset" de ısmarlama bulunmuyor. "Vizyondan" falan geçtik.
İteleme kakalama yöntemiyle ancak bu kadar lider yapılabiliyor bir memur emeklisi.
Bazı basın mensuplarının, referandumda evet çıkarsa ilk yapacakları iş, bu durumda Kılıçdaroğlu'nu da "harcama" çalışmalarını başlatmak olacaktır.
Hiç utanmadan...
Haklı olacakları bir nokta var tabii, hiç yok değil:
Referandumda evet çıkarsa, bunun ne yazık ki evde kalmış kızlara koca bulunmasına, köroğlunun zayıflamasına, salak oğlanın üniversiteye girmesine, temizliğe gelen yardımcı kadının da birdenbire güzelleşmesine hiçbir yararı olmayacaktır.
Öyleyse benim de oyum hayır!
Göbeğimi eritmeyecekse, şekerimi ve tansiyonumu düşürmeyecekse, maaşıma zam getirmeyecekse, kızların artık bana "amca" demelerinin önüne geçemeyecekse, ne anladım ben o Anayasa değişikliğinden?
Fakat bazı basın mensuplarına da referandumun ertesi sabahı bir şeyi hatırlatacağım:
Ebelik neyin sonudur, hangi yol adamı dedeliğe götürür, bilenlere sorsunlar, öğrensinler.
Gittikleri yer odur çünkü. Tuttukları yoldan bellidir.
Baksanıza, herif gözümüzün içine baka baka, hiç tınmadan, hiç utanmadan sıkılmadan yalan yazıyor:
Mustafa
Balbay ile
Tuncay Özkan'ın neyle suçlandıkları, niçin yargılandıkları belli değilmiş!
Tıynet budur. Çap da budur. Öyleyse, netice de bellidir.
ENGİN ARDIÇ - SABAH