Sezer’in meclisteki konuşmasından sonra cumhurbaşkanlarının
TBMM açılış konuşmalarını masaya yatırdık. Sonuç:
İrticayı
Demirel dillendirdi, Sezer sahiplendi.
Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer,
kriz tellallarının ‘
veda hutbesi’ sert olacak cümleleriyle medet umduğu
Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin (TBMM) yeni
yasama yılı açılış konuşmasını geçen hafta yaptı. ‘Laiklik’, ‘irtica’, ‘
özgürlüklerin kısıtlanması’, ‘hukuk devleti’, ‘yargı bağımsızlığı’, ‘erkler ayrılığı’ (kuvvetler ayrılığı) sözleriyle bezeli konuşması beklenen sertlikte değildi kimilerine göre. Bazılarına göre ise Sezer irtica tehdidi uyarıları, atanmışların da seçilmişler kadar ülkenin geleceğinde söz sahibi olduğu savlarıyla taşı gediğine koydu. Kâh
CHP’li vekiller kâh AK Partililer tam 52 kez alkışlarla kesti Sezer’in konuşmasını. Kimisi
protesto etti, kimisi can-ı gönülden alkışlayarak ‘irtica tehdidini’ tasdik etti. Nihayet, bir saat, on sekiz dakika, elli üç saniyelik hitabıyla Sezer, Meclis gündemi açısından 7 yılın son noktasını koydu.
İRTİCA DİYEN İLK REİS-İ CUMHUR DEMİREL
Sezer, Meclis’te irtica tehdidine dikkat çekerken özellikle bir cümlenin altını çizdi: “Türkiye’de irtica tehdidini yeterince algılamayanların, özellikle son yirmi yılda yaşanan olayları üst üste koyup birlikte değerlendirmesi, Türkiye’deki toplumsal ve bireysel yaşamın nereden nereye geldiğini iyi çözümlemesi gerekmektedir.”
Aksiyon olarak son yirmi yılda yaşananların özeti niteliğindeki cumhurbaşkanlarının TBMM açılış konuşmalarında bu tehdidin ne kadar yer bulduğunu, demokratik taleplerin nerede durduğunu, konuşmaların içeriğini araştırıp son dört
cumhurbaşkanının Meclis konuşmalarının anatomisini çıkardık. 7. Cumhurbaşkanı Kenan
Evren, 8. Cumhurbaşkanı
merhum Turgut
Özal, 9. Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel ve nihayet Sezer’in açılış konuşmaları mercek altına alındığında birbirinden ilginç sonuç ve değerlendirmeler ortaya çıkıyor. Türkiye’nin
demokrasi yolculuğunun barometresini ortaya koyan bu konuşmalarda son 20 yılın en büyük problemi irtica olmamış hiçbir zaman.
Konuşmalarda Türkiye’nin sorunları sıralamasında en başta anılan tehlikeler
terör, enflasyon, dış
politika ve ekonomideki olumsuzluklar olmuş. Kayıtlar Özal ve Demirel kadar
Kenan Evren’in de
serbest piyasa ekonomisi,
özelleştirme,
demokratikleşme konularında ‘şeklen de olsa’ pozitif tavır aldığını ortaya koyuyor. Sezer’in hukuk terimleriyle bezeli konuşmaları ise adeta kendi kimliğini oluşturuyor.
TBMM tutanaklarına göre ‘irticai tehdit’ sözünü Meclis’e ilk taşıyan isim Süleyman Demirel. Diline pelesenk yapan ise Ahmet Necdet Sezer. Sezer’in tüm konuşmalarında
laiklik vurgusunun hemen ardından irticai tehdit, köktendincilik ve din istismarı konuları öne çıkıyor. Görev sürelerini 7 yıla taşıyan Demirel ve Sezer, altışar kez açılış konuşması yaparken, Evren üç,
Turgut Özal ise sadece bir kez Meclis açılış konuşması yapabilmiş.
12
Eylül ihtilalinden üç yıl sonra Meclis’in 7
Aralık 1983 tarihindeki ilk açılış konuşmasına ‘zorunlu olarak ara verilen demokrasiye geri döndük’ sözleriyle başlayan Kenan Evren, bundan yıllar önce uluslararası terörizmle mücadeleyi
tavsiye ediyor. Üstelik o günlerde palazlanmaya başlayan bölücü teröre de (
PKK) dikkat çekerek. Türkiye’nin öncelikli sorunlarını ise, anarşi ve terör,
ekonomik sıkıntılar, anayasa ve yasalardaki boşluklar şeklinde sıralıyor.
Kenan Evren, “ülkemizin bütün sorunlarının çözüm yeri Meclis’tir” demesine rağmen icraatlarına bunu hiç yansıtmamış. İlk konuşmada olduğu gibi Evren’in son konuşmasının üslubu da dikte edici, ‘aman
12 Eylül öncesi hatalara düşmeyin’ telkinleriyle dolu. “Rejim değişikliği isteyen bir kısım İslamcı akımların ve ordu mensuplarının açık desteği” cümleleriyle bir kesimi din istismarcısı olarak tanımlamış. Ancak topyekûn bir irtica tehdidinden söz etmemiş.
Kamu yönetimindeki aşırı merkeziyetçilikten şikâyet ederken
Güneydoğu sorunu için ‘
bölge valiliği’ni gündeme getirmiş.
Avrupa Topluluğu’na tam üyelik, enflasyon ve işsizlik sorunlarının çözümünü Meclis’ten acilen beklediklerini söylemiş.
ÖZAL’IN KONSEPTİ: KALKINAN TÜRKİYE VE ÜÇ HÜRRİYET
Evren’in konuşmalarındaki en ilginç noktalardan biri kuşkusuz, serbest piyasa ekonomisine geçişten duyduğu memnuniyeti dile getirmesi. Bu tavrıyla, dünyada olduğu gibi Türkiye’nin gündemine yeni yeni giren özelleştirmelere de yeşil ışık yakmış, bir yerde
destek vermiş. Evren,
darbe geleneğinden kalma icraatlarının tersine demokratik görüntü vermekten kaçınmamış. Demokrasi ve özgürlük talebini en çok yineleyen, çözüm yerinin Meclis olduğuna işaret eden konuşmalar yapmış.
Özal’ın, ölümüyle yarım kalan yaklaşık 3 yıllık cumhurbaşkanlığı sırasında ilk ve tek açılış hitabı 1 Eylül 1990 tarihine ait.
Meclis Başkanı Kaya
Erdem’in davetinden sonra
genel kurul salonuna gelen Özal’ı SHP milletvekilleri Kemal
Anadol ve Hüsnü Okçuoğlu’nun protestoları karşılamış. O gün muhalefetin gündemi Özal’ı kürsüye çıkarmamakmış velhasılı. “Milletin Meclisi burası, senin değil. Tavsiye edemezsin.
ANAP genel başkanı değilsin. Burası da ANAP grubu değil.”
Özal,
Atatürk’ün ‘
Hakimiyet kayıtsız, şartsız milletindir.’ sözüyle başlayan konuşmasını üç hürriyet olarak adlandırdığı talepleriyle bitiriyor: “Diğer önemli konu ise üç temel hürriyetin geliştirilmesi ve korunmasıdır. Bu hürriyetler; düşünce hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti ve teşebbüs hürriyetidir. Bu hürriyetlerin, uygar dünyanın önde gelen ülkeleri arasında layık olduğumuz yeri almamızın vazgeçilmez şartı olduğunu unutmamamız gerekir.”
DEMİREL: AŞ, EKMEK, DEMOKRATİK DEVLET
Özal’ın konuşmasının en önemli ayrıntılarından biri ekonomi ve dış politi
kaya hakim açıklamaları ve gelecek on yıla ilişkin vizyon çizen konuşma üslubu. İhracatın 6,5 milyar dolardan 19 milyar dolara çıktığını, serbest piyasa ekonomisine geçildiğini,
haberleşme ve
ulaşım ağındaki
akıl almaz ilerlemeleri,
baraj, yol, altyapı yatırımlarını, komşularına elektrik satan bir Türkiye’yi anlatmış. Cumhuriyetin temel niteliklerini sayarken demokratikleşme adımlarını, demokrasiden vazgeçilmezliğin altını çizmeyi de
ihmal etmemiş. Özal, ikinci sene açılışa ‘köşkteki şişman’ ithamları ve Demirel’in köşke karşı ortaya koyduğu siyasi tavır yüzünden katılmamış. Sonraki senenin nisan ayında ise hayata veda ederek, ardından ağlayan milyonlar bırakmış.
Kürsüde sataşmaya maruz kalan bir başka isim Süleyman Demirel olmuş. Onun da 1 Eylül 1993’teki ilk hitabı hür parlamento, serbest
seçim, hür ve bağımsız partiler, hür basın, hür yargı, serbest sendikacılık sözleriyle başlıyor: “Türkiye’de bunların hepsi mevcuttur. Kürsüler hür, sokaklar hür, meydanlar hür, zihinler ve vicdanlar hürdür.” Terör, enflasyon, reformlar, Türkiye’nin
Ankara’dan yönetilemediği, merkeziyetçiliğin bitmesi gerektiği mesajlarına
Balkanlar, Kafkaslar ve Orta
Asya’daki gelişmelere yer veren
dış politika mesajlarını ekleyerek konuşmasını bitirmiş. ‘Aş, ekmek, demokratik devlet’ sözleri ise Demirel’in neredeyse tüm konuşmalarında yer bulmuş. Terör, işsizlik, enflasyon ülkenin ana gündemleri.
Demirel, 1
Ekim 1997’deki yirminci dönem 3. yasama yılı açılışında rejim tartışmalarına değinerek, 28
Şubat sürecinin ardından belki de en ilginç konuşmayı yapmış: “
Ordumuz demokrat bir ülkenin, demokrat bir milletin ve demokrat bir devletin ordusudur.” Bir yıl sonraki konuşmasında laiklik ve irticaın tariflerini art arda veren Demirel, Meclis kürsüsünden yapılan cumhurbaşkanları konuşmalarına ‘irticai tehdit’ sözünü ilk sokan kişi olmuş: “Laiklik din ve vicdan hürriyetinin teminatı ve şemsiyesidir... Dinî
inançların
siyaset tarafından istismar edildiği haller de görülmüştür. Bunların tümü ‘irtica’ olarak adlandırılır. Dünyada da böyle bir cereyan mevcuttur... İrtica devlete ve rejime yönelik bir tehdittir.
Türkiye Cumhuriyeti kanunları ve
Anayasası, devlete ve rejime yönelik her tehdidi olduğu gibi irtica tehdidini de önleyecek güçtedir.” Demirel’in Meclis’e son hitabındaki ağırlıklı konu ise 17
Ağustos 1999
Marmara depremi olmuş.
CUMHURBAŞKANI YETKİLERİ FAZLA DEMİŞTİ, ŞİMDİ ÖZGÜRLÜKLER KISITLANSIN DİYOR
Cumhurbaşkanı Sezer’in Meclis’e ilk hitabı 1 Ekim 2000 tarihine ait. Sezer’in konuşmaları
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı dönemini andıran hukuk ve yargı terimleriyle bezeli ve oldukça uzun hazırlanmış. Anayasa maddeleri sıralanarak yapılan konuşmalar; yasama, yürütme, yargı erklerinin (kuvvetler ayrılığı ilkesi)
yetki alanlarını nasıl kullanacağı tartışmaları üstüne odaklanmış. Sezer, daha ilk konuşmasında ‘irtica’ tehdidinden söz etmeyi ihmal etmemiş. Altı hitabın tamamında konuşmalarını dış politik değerlendirmelerle tamamlamış. Laiklik, irtica, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu’nun
üye seçimi, Siyasi Partiler Yasası’nın değiştirilmesi, eğitimin 12 yıla çıkarılması, atamalar, kadrolaşma, seçilmiş ve atanmışların yönetimdeki söz hakkı, işsizlik ve özelleştirme eleştirileri Sezer’in en çok değindiği ana konular. Sezer dış politika konularını tıpkı Demirel gibi AB, ABD,
Rusya,
Kıbrıs,
Yunanistan,
Orta Asya ve enerji başlıklarıyla ele almış. İçerik ve dış politikaya hâkimiyet konusunda ise Özal ve Demirel’in eline kimse su dökememiş.
Anayasa Mahkemesi başkanlığı ve TBMM’ye ilk hitabındaki özgürlüklerden yana sergilediği tavırlarından vazgeçmesi de Sezer’in konuşmalarındaki bir başka ayrıntı. 1 Ekim 2000 tarihli konuşmasında ‘özgürlükçü anayasa’ vurgusu yaparak cumhurbaşkanı yetkilerinin kısıtlanmasını isteyen Sezer’in, geçen haftaki konuşmasında Anayasa Mahkemesi kararları üstünden kişilerin inanç ve
ibadet yaşamına, özgürlüklerine sınırlama konulabileceği noktasına gelmesi ise bir hayli ilginç: “Dinin bireyin manevi yaşamını aşarak, toplumsal yaşamı etkilemesine izin verilemez; bireyin inanç ve ibadet yaşamına, kamu düzenini, güvenini ve çıkarlarını korumak amacıyla sınırlamalar konulabilir; dinin kötüye kullanılması ve sömürülmesi yasaklanabilir.”
Sezer’e göre irtica hem Türkiye’nin iç güvenliği açısından hem de bölgesel açıdan tehdit: “İrticai tehdidin, devletin temel niteliklerini değiştirme hedefinden sapmadığı gözlenmektedir. Bu çerçevede, Cumhuriyetin kazanımlarının ortadan kaldırılması, laiklik kavramının çeşitli biçimlerde yorumlanarak içinin boşaltılması, irticaın tabanının giderek genişletilmesi, kadrolaşma ve dini bireysellikten çıkararak toplumsallaştırma ve siyasete yansıtma çabalarının yoğunlaşmasının, toplumda gerginliği artırdığı dikkat çekmektedir. Bu tehdide karşı savaşımın
kilit taşı laikliktir.” Bir başka ayrıntı ise laiklik tanımının her ülkeye göre farklı farklı yapılabileceği yönündeki değerlendirmesi.
Gazeteci-
Yazar Tamer Korkmaz’ın tespitiyle evrensel hukuk diyebilen Sezer, iş laikliğe geldiğinde ‘evrensel bir laiklik tanımından’ söz edememiş.
Türkiye önümüzdeki mayısta yeni cumhurbaşkanını seçecek. Siyasi yorumlar, rejim tartışmaları, laiklik vurguları, irtica uyarıları kuşkusuz sürecek. Cumhurun yeni başının yapacağı konuşmaların demokrasi, laiklik, irtica, hürriyetler ve ekonomiden ne kadar nasip alacağını ise 2007 Ekim’inde göreceğiz.
CUMHURBAŞKANI KONUŞMALARININ ANATOMİSİ
Dört cumhurbaşkanının bazı konularda Meclis açılış konuşmalarına yansıyan fikirleri şöyle:
DEMOKRASİ
Kenan Evren: Demokrasi ve demokratik rejimden vazgeçilmez. Sorunların çözüm kaynağı Meclis’tir.
Turgut Özal: Demokrasinin en büyük teminatı millettir. Üç temel hürriyetin geliştirilmesi ve korunması en önemli konulardan biridir. Bu hürriyetler; düşünce hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti ve teşebbüs hürriyetidir.
Süleyman Demirel: Türk demokrasisinin kalbi Meclis’tir. Demokrat bir Türkiye, hem Türkiye için hem de bölgede ve dünyada istikrar isteyen bütün demokrat ülkeler için lazımdır. Demokrasiyi mükemmelleştirmek Meclis’in öncelikli işidir.
Ahmet Necdet Sezer: Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesi temeldir. Yasama, yürütme ve yargının da üstündeki temel değer hukukun üstünlüğüdür. Demokratik ulus, özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı, güvenceli devlet organları arasında görev ve yetkileri dengeleyen hukuk devleti sayesinde kurulur.
İRTİCA
Kenan Evren: Rejim değişikliği isteyen bir kısım İslamcı akımların ve ordu mensuplarının açık desteğinden söz etmiş. İrtica kelimesini ve tanımlarını kullanmamış.
Turgut Özal: İrtica ya da iç siyasi çekişmelere değinmiyor.
Ekonomik
kalkınma ve hürriyetleri savunuyor.
Süleyman Demirel: İrtica devlete ve rejime yönelik bir tehdittir. Türkiye Cumhuriyeti kanunları ve Anayasası, devlete ve rejime yönelik her tehdidi olduğu gibi irtica tehdidini de önleyecek güçtedir.
Ahmet Necdet Sezer: İrtica hem Türkiye’nin iç güvenliği hem bölgesel açıdan tehdit. İrticai tehdidin, devletin temel niteliklerini değiştirme hedefinden sapmadığı gözlenmektedir. İrticanın tabanının giderek genişletilmesi, kadrolaşma ve dini bireysellikten çıkararak toplumsallaştırma artmaktadır.
LAİKLİK
Kenan Evren: Laiklik sadece din ve vicdan hürriyetinin bir güvencesi değil, aynı zamanda milli birlik ve beraberliğimizin devamını sağlayan, demokratik rejimimizi tutucu ve bağnaz dinî akımlara karşı koruyan güçlü bir kalkandır.
Turgut Özal: Türkiye Cumhuriyeti
modern, demokratik, laik bir hukuk devletidir. Din ve vicdan hürriyetinin teminatı laikliktir. (Laiklik tartışması yok.)
Süleyman Demirel: Demokrasi ve laiklik birbirinden ayrı düşünülmeyecek iki kavramdır. Laiklik olmadan demokrasiden bahsedilemez; zira laiklik demokrasi gibi, her fikrin ve inancın yaşama hakkını teminat altına alır.
Ahmet Necdet Sezer: Laiklik ülkelerin içinde bulunduğu tarihsel, siyasal, toplumsal koşullara ve her dinin gerektirdiği isteklere bağlı olarak ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Anayasada laikliğin işlevsel tanımı yapılmıştır. Türkiye için laiklik Anayasa’da benimsenen ve korunan içerikteki laikliktir. Kamu yararı varsa dinî inançlara sınırlama getirilebilir.
ÜLKENİN SORUNLARI
Kenan Evren: Anarşi, terör, enflasyon, işsizlik, komünist partilerin siyasi yaşamda yer alıp almayacağı.
Turgut Özal:
Irak savaşının sonuçları, hızlı şehirleşme ve kalkınmanın aksamadan sürdürülmesi, enflasyonun düşürülmesi.
Süleyman Demirel: Terör, enflasyon, bölücülük, yolsuzluklar. GAP, baraj, yol gibi projelerin tamamlanması, demokrasinin güçlendirilmesi, dış politik tehditler (Balkanlar:
Bosna,
Kosova; Kafkaslar: Dağlık Karabağ,
Azerbaycan,
Gürcistan;
Kırım)
Ahmet Necdet Sezer: Terör, irtica,
nüfus artışı, yargının siyasallaştırılması, kuvvetler ayrılığının sağlanamaması, yolsuzluk, sosyal güvenlik açıkları, eğitim (dogmatik yaklaşımlar, kuran kursları)
TÜRKİYE’NİN HEDEFLERİ
Kenan Evren: Dış politikadaki temel hedeflerimizden birini Avrupa Topluluğu’na tam üye olmak teşkil etmektedir.
Turgut Özal: Avrupa Topluluğu’na tam üyelik. 21. yüzyıla, bilgi ve teknoloji çağına
hazırlık. Eğitim, sağlık, haberleşme, ulaşımın daha da modernleştirilmesi. Kamu ve özel
sektör verimliliğini, üretimini artırmak. Türki cumhuriyetlerle demokratik ve ekonomik
işbirliği.
Süleyman Demirel: Büyük Demokrat Türkiye, milli geliri 2000’de 5 bin dolara çıkarmak, işsizliği düşürmek, tarım nüfusunu azaltmak. Üretimi artırmak. AB’ye üyelik. Orta Asya ile ilişkileri geliştirmek.
Ahmet Necdet Sezer: Yurtta barış, dünyada barış ilkesini hayata geçirmek. Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak. AB’ye tam üyelik.
Fatih Uğur - Aksiyon