Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ, geçen dönemde mecliste partisinin grup başkanvekilliğini yaptıktan sonra
bakanlık koltuğuna oturdu. Cumhurbaşkanı'nın görev süresine ilişkin sorularım üzerine, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eski ana
yasa hükümlerine göre seçildiği için görev süresinin 7 yıl olduğu görüşünde olduğunu belirtti. Ancak, bu konuda yapılan tartışmaların
düzenlemedeki boşluktan kaynaklandığını, bir yasal düzenleme yapılması halinde bu tartışmaların sona ereceğini ifade ediyor. Böyle bir düzenleme önümüzdeki süreçte gündeme gelebilir. Bozdağ, okullarda okutulan "Andımız"ın kaldırılması yönünde ise bir çalışmalarının olmadığını ifade etti. Bozdağ ile gündemdeki konuları konuştuk.
DÜZENLEMEYLE ViCDANi REDDiN YOLU AÇILMIYOR
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, “vicdanı ret” düzenlemesiyle ilgili “
Zorunlu askerlik ortadan kalkacak” yaklaşımlarının yanlış olduğunu söyledi. Bozdağ, “Vicdani reddin önü açılmayacak. Yaptırımlardaki mükerrerlik ortadan kalkacak” dedi.
♦ Bedelli askerlikle ilgili bir düzenleme yapılması ihtiyacı neden doğdu?
Bedelli askerlik toplumsal taleplerden doğdu, uzunca zamandır tartışılıyor. Zaman zaman
eleştiri aldı, zaman zaman
destek buldu, ama gündemden hiç inmedi. Bugün gelinen noktada ise
bedelli askerliği geçmişte eleştirenler dahi artık gündemden düşürülmesi konusunda hemfikir.
♦ Özellikle
Genelkurmay olumsuz görüş
bildiriyordu.
Genelkurmay da geçmişte bedellinin aleyhinde açıklamalar yaptı, ama şu anda bedelli ile ilgili aleyhte bir açıklama yok, olumlu bir yaklaşım söz konusu. Kaç yaşı kapsayacak, ne kadar para alınacak,
taksit olacak mı olmayacakmı ve alınan paralar nereye harcanacak, bunlara dair açıklamaları Başbakanımız yapacak. Zenginler askerlik yapmayacak, parası olmayanlar askere gidecek gibi bir eleştiri noktası var. Bu bir toplumsal talep. Herkes bundan yararlanacak,
siyasi partilerin tamamı da olumlu yaklaşıyor. Siyasi istismar konusu edilmek istenirse bunu da istismar edebilirler.
Millet istismarcıları ve iyi niyetli adım atanları ayırt edecektir. Biz bugüne kadar kamu vicdanını rahatsız edecek hiçbir düzenleme yapmadık,
bedelli askerlik konusunda da kamu vicdanını rahatsız edecek bir yaklaşım içinde olmayız.
MÜKERRER CEZA ÖNLENECEK
♦
Vicdani retle ilgili de bir düzenleme yapılıyor.
Zorunlu askerlik ortadan kalkacakmış gibi bir
algı oluştu.
Türkiye’de askerlik zorunlu, bu zorunluluk devam edecek, kalkmayacak. AİHM’de Türkiye aleyhine verilmiş kararlar var. Bir kişi vicdani ret tavrı koyduğu zaman, ne kadar değişik zamanda tavır koyarsa hepsine ayrı ceza veriliyor, cezalar
infaz ediliyor, AİHMde bu cezaların orantısız olduğunu söylüyor. Fiil tekrar etse bile tek, ama verilen cezalar mükerrer, bu orantısızlığı gidermek Türkiye’nin AİHM’deki mahkumiyetlerini ortadan kaldıracaktır. Yani vicdani reddin önünün açılması şeklinde bir düzenleme değil, vicdani retle ilgili yaptırımlarda mükerrerlik ortadan kaldırılıyor, cezalar teke inecek.
♦ TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35.maddesi ile ilgili bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
CHP’nin de bu konuda bir
teklifi oldu. CHP’nin teklifi İç Hizmet Yasası’nın
35. maddesini iyileştiren ve bu anlamda değiştiren bir teklif değildir, aksine 35. maddeyi takviye ve
tahkim eden bir teklif. Darbeyi yapanlar hep İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesine istinat ediyorlar, ama aslında bu madde bu haliyle buna izin vermiyor. CHP’nin değişiklik teklifi eskaza parlamento tarafından yasalaşmış olsa,
darbe yapma
yetkisini yasal olarak veren bir düzenleme. Parlamenter
demokrasinin işleyişinin
denetleme yetkisini askere veriyor, CHP’nin nasıl bir demokrasi anlayışına sahip olduğunu görmek açısından bu teklifin çok önemli bir örnek olduğunu düşünüyorum.
♦ Bu dönemde İç HizmetKanunu’nun 35. maddesinin kaldırılması ya da bu maddede yeni bir düzenleme yapılması söz konusu olur mu?
Ben bir maddeye ilişkin demiyorum, ama pek çok
kanunumuzda hukukun evrensel ilkeleriyle, demokrasiyle, insan haklarıyla bağdaşmayan antidemokratik hükümler var. Bizim hükümet programımızda kamuoyuna yasalarımızdaki antidemokratik hükümlerin ayıklanacağına ilişkin bir taahhüdümüz var. Yasalarımızdaki antidemokratik hükümleri temizleyeceğiz.
4 partinin de tüzüğü neredeyse aynısı
♦ Mesela hangi maddeler var?
Mesela Siyasi Partiler Kanunu’nda bir parti “şu kadar
teşkilat kurmalı” diyor. Bir partinin nerede teşkilat kuracağına kanun karar verir mi? Parti kendi tüzüğünü yapar, yasalar o partilerin hayatiyetini devam ettirmeleri için teminatlar içerir.
AK Parti’nin, CHP’nin, MHP’nin, BDP’nin tüzükleri yan yana konulduğunda yüzde 80 aynıdır. Yüzde 80’inin birbiriyle örtüşmediği bir tüzük yapılmasına Siyasi Partiler Kanunu izin vermiyor. Demokratik bir ülkede partilerin birbirlerinden farklı bir tüzük yapmasına kanunlar izin vermiyorsa, orada demokrasiden bahsedilemez.
♦ Bunların hepsi temizlenecek mi?
Demokratikleştirilecek, siyasi partilerle ilgili kanun olacak. Demokrasiyle, hukukun evrensel ilkeleriyle bağdaşmayan hükümler yasadan çıkarılması gerekiyorsa çıkarılacak, değişmesi gerekiyorsa değiştirilecek.
♦ Bugün hangi aşamada bu çalışma?
Tarama çalışması yapılıyor. Hangi yasada ne olduğu tespit ediliyor, daha sonra hangileri çıkarılacak, değiştirilecek, neler konulacak bunların üzerinde çalışılacak.
ANAYASA EGEMENLİĞİ MİLLETE KAYITLI, ŞARTLI VERMİŞ
Bir
kabine üyesisiniz, bir siyasetçisiniz, üzerinizde şu anda
baskı olarak hissettiğiniz bir
vesayet var mı?
Türkiye'de vesayet kurumlarını anayasa kurumsallaştırmış.
Anayasada "egemenlik yetkisi kayıtsız şartsız milletindir" denilirken, egemenliği kullanma hakkı milletin temsilcisi olan meclisten alınmış, anayasal yetkili organlar eliyle kullanılmasına izin verilmiş.
RTÜK'ten YÖK'e, Diyanet'ten
HSYK'ya kadar anayasadan kaynağını alan yapılar var, bunlar yetkilerini millet adına kullanıyor. HSYK da, Milli
Güvenlik Kurulu da,
TOBB da, YÖK de, RTÜK de, TRT de, Diyanet de herkes millet adına yetki kullanıyor.
Egemenlik yetkisini kullananların bu kadar çeşitlendirilmesi, anayasayı yapanların millet temsilcilerinin egemenlik yetkisini kullanmasından duydukları kaygıdan kaynaklanıyor. Türkiye'nin uygulaması itibariyle maalesef kayıtlı ve şartlı egemenliği millete veren bir anlayışı var, fakat yeni anayasa inşallah kayıtsız ve şartsız egemenliği millete veren bir anlayışı hayata geçirir.
EPEY BİR İYİLEŞME SAĞLANDI
* Siz üzerinizde nasıl hissettiniz bu vesayeti?
Türkiye'nin geçmişine bakıldığında, AK Parti
iktidarının ilk döneminde mesela Cumhurbaşkanı'nın iade etmediği
kanun tasarısı,
kararname neredeyse yok.
Yargıya bakıldığında her gün açıklama yapan, neredeyse siyasi partilerden daha çok bildiri yayınlayan bir yargı. Daha sonra
Ergenekon soruşturmaları çerçevesinde öğreniyoruz ki
Sarıkız,
Ayışığı, Eldiven, Yakamoz,
Balyoz,
Kafes... Perde arkasında devam eden hukuk dışı yapılanmalar ve darbe teşebbüsü iddiaları,
367 kararı, 27
Nisan e-muhtırası,
kapatma davası... Mesela
Milli Eğitim Bakanlığı
tayin, atama ve
yer değiştirme yönetmeliğini bu ülkede yıllarca yürürlüğe koyamadı. AK Parti'nin iktidar olduğu dönemler pek çok sıkıntılarla, mücadelelerle geçti. Anayasada 12
Eylül referandumunda kabul edilen köklü değişikliklerle Türkiye'de önemli bir adım atıldı, anayasanın kurduğu vesayet yapıları tamamen kalkmasa bile epey bir iyileştirme sağlandı.
CHP GRUP TOPLANTILARI MAHKEME SALONUNA DÖNÜYOR
* CHP
Silivri'ye "toplama kampı" diyor, Silivri toplama kamplarına mı dönüştü?
Devam eden yargı süreçlerinin siyasallaştırılması CHP'nin kötü bir alışkanlığı. CHP Grup Toplantıları adeta bir
mahkeme salonu oluyor. Devam eden davaların soruşturma ve kovuşturmasında görev yapan hakimler ve savcılar
sanık sandalyesine oturtuluyor, onlar itham ediliyor, suçlanıyor, yargılanıyor ve yargılanan kişiler de orada aklanıyor.
BAŞBUĞ HATA ETTİ
Bizim bu süreçlerde insanları itham eden veya aklayan yaklaşımlardan uzak durmamız lazım. Ne suçlu demek ne de suçsuz demek doğru.
İrtica ile Mücadele
Eylem Planı ortaya çıktığı zaman hatırlanırsa, o dönemde
imza ıslak mı değil mi diye tartışmalar yapıldı, ama şimdi yargılama süreci bir noktaya geldi, imza sahibi imzayı kabul etti, imzanın ıslak olduğu, belgenin sahte olmadığı anlaşıldı. O zaman
Genelkurmay Başkanı Başbuğ "kağıt parçası" demişti, ama mahkemede bilirkişi raporlarıyla bunun kağıt parçası olmadığı ortaya çıktı. Yürümekte olan davalarla ilgili bilmediğimiz konularda biliyormuş gibi konuşursak hata ederiz.
*
Tutukluluk sürelerinin cezaya dönüştüğü eleştirileri var.
Bizim yasalarımıza göre zorunlu
tutuklama kararı verilmesini gerektiren bir yasa hükmü yok, esas olan yargılamaların tutuksuz devam etmesidir. Tutuklama kararı tamamen hakimin, mahkemenin takdirinde. Mahkeme ve hakim takdir yetkisini tutuklama yönünde kullandığı zaman bir yandan yasayla bu yetkiyi verip, öte yandan da "bu yetkiyi siz niye kullanıyorsunuz" diye kızmayı ben doğru bulmuyorum. Bir mahkemenin bir
delil olmadan bu ülkede kuvvet komutanlığı, ordu komutanlığı, üniversitede hocalık yapmış bir kişi hakkında tutuklama kararı verebileceğini ben şahsen düşünmüyorum.
ÖRGÜTLÜ SUÇLARDA SÜRECİ HIZLANDIRMAK ZOR
*
Tutukluluk süreleri konusunda...
Tutukluluk sürelerinin uzun olmaması esas olandır, davanın kısa sürede bitmesi esas olandır. Sadece Türkiye değil, dünyanın pek çok ülkesinde örgütlü suçlarla mücadele ile ilgili adli sürece bakıldığında hepsi zaman almıştır. Ben "bu davalar yıllarca sürsün" demiyorum, ama bu davaların niteliği gereği iddianameleri ve soruşturmaları zaman alıyor. Bir adi suç gibi değerlendirilmemeli, böyle örgütlü suçlarda süreçleri hızlandırmak kolay değil. Her gün
duruşma yapılıyor, davanın niteliği gereği hızlı bitmiyor.