Cumhurbaşkanlığı seçiminde tüm
baskılara rağmen,
TBMM Genel Kurulu'na giren DYP eski Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan, 27
Nisan'daki e-
muhtıra ile sonuçlanan sürecin, tipik bir
Ergenekon operasyonu olduğunu söyledi. Kandoğan, Süleyman
Demirel,
CHP,
Genelkurmay komuta katı,
yüksek yargı ve medyanın, el birliği ile bu sürece müdahale ettiklerini ifade etti.
Kandoğan, DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar'ın oylamaya girmek istediğini; ancak Demirel'den gelen tehdit telefonu üzerine bundan vazgeçtiğini kaydetti. Kandoğan, “Demirel saat 10.15'te aradı. Ağar'ın rengi benzi sarardı, elleri titremeye başladı. Bunun üzerine elleri ayakları titredi, sigara üstüne sigara yaktı.” dedi.
Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı seçiminin engellenmesiyle sonuçlanan
27 Nisan e-muhtırasının üzerinden 4 yıl geçti. Ancak bu sürecin yankıları devam ediyor. Cihan'a konuşan dönemin tanığı ve halen
HAS Parti GİK üyesi Ümmet Kandoğan, Türkiye'de
cumhurbaşkanı seçimlerinin hep sıkıntılı geçtiğini hatırlatarak, “Bu sıkıntılar 1961 yılından 2007'ye kadar ara ara devam etmiştir. 1961'deki seçimde İstanbul'dan Ankara'ya gelen Ali Fuat Başgil'in yolda ne büyük zorluklar ve sıkıntılar yaşadığını, önünün kesildiğini ve çok büyük zorluklar sonunda Ankara'ya geldiğini, buraya geldiği günün akşamı başbakanlığa götürülüp başına
silah dayanarak adaylıktan vazgeçirildiğini biliyoruz. Yine
Özal, seçimde bazı siyasi partilerin genel kurula girmeyerek önleme yolunda büyük gayretler oldu.” dedi.
Kandoğan, bunun son
halkası olan 2007'de ise geçmişteki planlardan farklı olarak Gül'ün Cumhurbaşkanlığı'nın engellendiğini hatırlatarak, şöyle konuştu: “O güne kadar cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aranmayan 367 şartının dayatılmasının arkasında çok büyük oyunlar var. Daha önceki seçimlerde aynı anayasa ve iç tüzük yürürlükte olduğu halde Meclis'in açılabilmesi için 367 şartı aranmazken,
Sabih Kanadoğlu'nun önderliğinde bunun şart olduğu iddia edildi. O zaman çıktım, eğer böyle bir şart aranıyorsa o zaman 2001 yılından bu yana yasalara ve iç tüzüğe aykırı bir şekilde seçilerek cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuştur. Bunun arkasında büyük oyunlar planlanıyordu. O günlerde cumhuriyet mitingleri yapıldı. Arkasında kimlerin olduğunu milletimiz çok iyi biliyor. Cumhurbaşkanı Gül'ün seçilmemesi için kimlerin devreye girdiğini de artık üzerinden 4 yıl geçtikten sonra çok daha iyi anlıyoruz.”
ERGENEKON TERTİBİ
Kandoğan, o dönemde yaşananları şöyle anlattı: “Eski bir kuvvet komutanının ses kaydı ortaya çıktı. O görüşme kayıtlarında
Mumcu ile ilgili hicap olan bir hitap tarzı ile Meclis'e girmeyeceksiniz diyen bu ağır hakaretler, bu konuda kimlerin devrede olduğunu çok açık bir şekilde gösteriyor. Bugün Ergenekon davsından yargılananlar ve
tutuklu olanlar 2007'de büyük bir b
ölümünün cumhurbaşkanlığı seçimlerinin engellenmesi için çok aktif bir şekilde bu sürecin içinde olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.
ANAP-DYP'nin birleşmesi derin güçlerin planıydı. Ergenekon'un ne olduğunu görmek isteyenlerin bu sürece bakması yetiyor.”
TSK-CHP VE DEMİREL FAKTÖRÜ
Kandoğan, bu süreçte Demirel'in çok büyük etkisinin olduğuna işaret etti. Demirel'in bu süreçte resmen devrede oluğunu tarih, saat ve dakika vererek anlatan Kandoğan, “Sayın Demirel bu süreçte çok aktif bir şekilde görev aldı. Ben bunun canlı şahidiyim.
23 Nisan saat 10.15'te Anıtkabir'deki törenden döndükten sonra Sayın Ağar ile birlikte biz
Celal Bayar Köşkü'nde otururken Demirel, Mehmet Ağar'ı aradı. genel kurula girmeme noktasında çok büyük baskılar yaptı. Saat 17.00'de Güniz Sokak'a çağırarak yoğun baskı yaptı. Çünkü Ağar, başta, bu işte Meclis'te başlayıp burada bitmeli, 184 yeterli diyordu. Ama sona doğru hem Demirel, hem de TSK'nın değişik kademelerinden gelen yoğun baskılar üzerine Ağar ve Mumcu korktu, Meclis'e girmeme kararı aldılar. Mehmet Ağar'ın rengi benzi attı, sigara üstüne sigara yakmaya başladı.” ifadelerini kullandı.
RESMEN DARBE
Kandoğan, Demirel'in yan sıra CHP,
Anayasa Mahkemesi, TSK'nın komuta katı ve medyanın bu süreçte birleşerek cumhurbaşkanı seçimi sürecini baltaladığını söyledi. Kandoğan, “Türkiye'de geçmişten günümüze bakıldığında TSK, bizzat çok aktif olarak siyasetin içinde yer almıştır. 27 Nisan e-muhtırasının altında, sadece TSK'nın 'bu sebeplerle yönetime el koymuştur' cümlesi eskitir. Onun dışındaki metin TSK'nın mevcut ve meşru bir hükümeti iktidardan uzaklaştırmanın hesabı içinde olduğunu göstermiştir. Fiili bir müdahaledir. Ama hükümet buna karşı dik durarak
cevap verdi. CHP kesinlikle başından sonuna kadar maalesef antidemokratik cephede yer almıştır.
Cumhuriyeti kuran CHP, maalesef bir tek vekilin bile girmesine müsaade etmemiştir. Fiilen bu olayların içinde yer almış ve bu olayların organizasyonu düzenleyen çevrelere de alet olmuştur. CHP, maalesef orduyu arkasına alarak iktidara gelmek istemiştir, çok değişik oyunlarla TSK'yı da arkalarına alarak iktidarı ele geçirme yoluna girmişlerdir.” diye konuştu.
"GÖREVLİ PERSONELLER GELDİ TEHDİT ETTİ"
Kandoğan, büyük baskılara maruz kaldığını söyledi. “O dönemde benim üzerimde çok büyük baskılar oldu.” diyen Ümmet Kandoğan, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Cep telefonuma ölüm mesajları geldi. Hiç tanımadığımız insanlar
seçmen kılığı ile gelip kimi tavsiyede bulunuyordu, kimisi telkinde, hatta bazıları da işi tehdide vardıracak kadar götürüyordu. Ama bunların kimler olduğunu, onları kimlerin gönderdiğini biliyoruz. Bizim odamıza kadar gelip, belirli yerlerden maksadı belli amaçlarla gönderilen insanlardır. Bunlar
personel insanlardı. Birçok arkadaşımıza da aynı şeyler yapıldı. Büyük bir oyunun parçalarıydı.”
"O GÜNLER MAZİDE KALDI"
Kandoğan, Türkiye'nin artık
darbeleri konuşan bir
ülke olmayacağını ifade etti. Bugün artık darbe ve darbecilerin değil, bu işe yeltenenlerin tutuklanmasının konuşulduğunu hatırlatan Kandoğan, ”Bundan sonra meşru bir iktidarı gayri meşru yollarla iktidardan uzaklaştırma faaliyeti içinde olmadığını halk tarafından görülmüş ve bundan sonra kesinlikle müsaade edilmeyeceğini anladı. Halk buna maruz kalanlara sahip çıkıyor. 27 Nisan e-muhtırasına halkın verdiği cevap bir dönüm noktası oldu. Dört yıldan beri darbeler konuşulmuyor. Artık vatandaş nezdinde kabul görmüyor. Şu an, o dönemde meşru bir iktidarı gayri meşru yollarla iktidardan uzaklaştırmaya çalışan TSK'nın en üst noktasına gelmiş kişiler cezaevinde tutuklular. Bu süreçler artık geride kalmıştır. Türkiye'nin önü artık son derece açıktır.” şeklinde konuştu.