Erkan Mumcu’yu 1995 yılında milletvekili seçilip
Ankara’ya yerleştiği zaman tanıdım. O tarihte 32 yaşında, en
genç milletvekillerinden biriydi. Kimi zaman duayen milletvekillerinin esprilerine konu olurdu. Hatırlıyorum. Bir gün
Meclis kulisinde Mumcu’yu gören Kamran İnan şöyle takılmıştı: ‘Evladım, sen hangi milletvekilinin oğlusun. Hadi, babanın odasına. Burası milletvekilleri için.’
Siyasi yolculuğunun başında ‘çocuk’ diyenler, bir süre sonra ondaki cevheri keşfetmeye başladılar. Benim zihnimde ise ilk defa 2000 yılı ekim başında iz bıraktı.
İstanbul Üniversitesi’nin açılış töreninde Rektör
Kemal Alemdaroğlu’nun ‘
Türk Silahlı Kuvvetleri ve üniversitemiz ülkeyi aklı körelmiş bir grubun emellerine terk etmeyeceğini göstermiştir’ sözü hafızalardadır. Dönemin
Turizm Bakanı Mumcu, kürsüye çıkıp şöyle
cevap vermişti: ‘Üniversitelerin duyarlılığı ile TSK’nın duyarlılığı aynı paralelde olamaz. Abartılmış duyarlılık bizi taassuba, yobazlığa götürmemelidir.’
Aradan tam 7 yıl geçti. Mumcu, şimdi ANAVATAN’ın genel başkanı.
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde ‘kritik rol’ üstlenmiş durumda. Bir tarafta ‘367 tezgahı’, diğer tarafta liderliğini üstlendiği siyasi partinin ikbali. Hangi safta yer alsa, eleştirilerin odağında yer alacak. Unutulmasın ki, şahısları ‘lider’ yapan da bu kritik zamanlarda alacakları kararlardır.
ANAVATAN
MKYK, önceki gece karar vermek üzere 4 saat süren bir toplantı yaptı. Toplantıda konuşanların yarısı ‘Oylamaya katılmayalım,
AK Parti’den
hesap soralım’, kalan kısmı ise ‘Oylamaya katılalım, 367 tezgahını bozarak
sivil ve demokratik sürece olumlu katkıda bulunalım’ düşüncesindeydi.
Mumcu ise bana 7 yıl öncesini hatırlatan tarihi bir konuşma yaptı.
Ülkenin geleceğini düşünün
Mumcu’nun ilk sözü, özellikle ‘AK Parti bize çok kötülük yaptı, neden
destek olalım?’ şeklinde konuşan arkadaşlarına oldu: ‘Eğer kötülükten bahsederseniz benim de söyleyecek çok sözüm olur. Bu tür yaklaşımlar bizi duygusal karar almaya sürükler.
Türkiye’nin geleceğine dair önemli projeleri olan insanlara, duygusal hareket etmek yakışmaz.’
‘Peki ne yapalım?’ sorusuna ise Mumcu, özetle şu cevabı verdi: ‘Hepiniz özgür iradenize göre hareket edin. Ne karar alırsanız alın. Dünden bugünden öte Türkiye’nin geleceğini düşünerek karar verin. Vereceğiniz kararın, olası tehlikeleri,
ekonomik kriz ihtimallerini tetikleyici nitelikte olmamasına büyük özen gösterin. Olası krizin faturasının devlete, sokaktaki vatandaşın lokmasına nasıl yansıyacağını düşünerek karar verin. Bakın,
CHP daha önce bir hükümeti yıktı ve vatandaşımız bunu istikrarın bozulması olarak algılayıp sandıkta CHP’ye faturasını ağır bir şekilde ödetti. Meclis dışında kaldı. Ayrıca hep
demokrasi ve özgürlükleri savunduk. Buna halel getirecek bir tavır içinde olamayız.’
Girin, Türkiye kazansın
Toplantıda Mumcu’ya en ciddi destek
Özal mektebinin önemli şahsiyetlerinden eski
bakan Oltan Sungurlu’dan geldi. Mumcu’nun mesajını açarak şöyle okudu: ‘
Milletvekili arkadaşlarımız Genel
Kurul’a girip oy versinler. Hangi tarafta yer alsanız bize zarar verebilirler, zararlı çıkabiliriz. Girerseniz CHP tarafı, girmezseniz karşı taraf kazanmış sayılabilir. Bu riski, oylamaya katılarak alın. Türkiye’yi muhtemel bir krize sürüklememiş, hiç olmazsa Cumhurbaşkanı seçmiş olursunuz. Cumhurbaşkanı seçmek de bir icraattır.’
Partinin duayenlerden
Mehmet Keçeciler’in yaklaşımı da Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecine olumlu katkı sağlamak yönünde oldu. Keçeciler, bir defa 367 tartışmasını hukuka aykırı ve lüzumsuz bulanlardan. ANAVATAN’ın tercihinin karşı cephede farklı algılanacağını bilen ve
bıçak sırtında durduklarını düşünen Keçeciler’in kişisel kanaati de, nihai aşamada halkın hassasiyetlerine göre hareket etmek.
Referansım
Kanadoğlu olmaz
Genç kuşak siyasetçilerden
Fethullah Gündüz’ün tavrı da dikkat çekiciydi: ‘367 tartışmasını bir dayatma, tezgah olarak görüyorum. Sivil siyasetin önüne bir bariyer konmak isteniyor. Özgürlükleri, demokrasiyi savunan birisi olarak, kimin Cumhurbaşkanı seçileceğine milletvekillerinin değil
Anayasa Mahkemesi üyelerinin karar verecek olmasını kabullenemem. Benim kanaat önderim
Sabih Kanadoğlu,
Vural Savaş olamaz. ANAVATAN Özal gibi düşünmeli ve hareket etmelidir.’
Milletvekilleri Edip Safder Gaydalı ve Serpil Yıldız ise karşı cephenin öncü savaşçıları gibiydiler. İkisi de ısrarla oylamaya katılmayıp AK Parti’den hesap sorulmasını istediler. Özellikle, Süleyman
Demirel’le sık sık görüşen Gaydalı’nın bu tepkili yaklaşımı dikkat çekiciydi.
ANAVATAN’ın 20, DYP’nin de 4 milletvekili var. İki parti isterse ilk turda Cumhurbaşkanını seçtirebilir. Bu durum da onları ‘anahtar’ konumuna getirdi. Milletvekilleri, kendi özgür iradelerine göre karar verecek. Bakalım, Mumcu’nun ifade ettiği gibi Türkiye’nin geleceğini mi düşünecekler, yoksa derin devletin 367 projesine mi destek verecekler?
Bugün, tarihi gün. Umarım, demokrasi kazanır.
ŞAMİL TAYYAR- STAR GAZETESİ