17
Ekim sabahı
Başbakan'la Meclis'in kapısına kadar geldiniz ve birden hayat değişti; işte o ilk an otomobilin içinde ne oldu?
Başbakan makamı gereği sağda oturuyor, ben de sol tarafında kendisine bir şeyler anlatıyordum. Bir an başını sağ tarafa çevirdi. Ben
hapşırmak için başını çevirdiğini sandım, ama baktım geri dönmüyor, "Efendim iyi misiniz" diye sordum ve o sırada fark ettim.
Galiba kucağınıza düşmüş?
Başı yana düştü. Hemen nefes almasını rahatlatmak için yakasını açtım, yapmam gerekenleri bir an evvel yapmaya çalıştım. Ayrıntısını anlatmak istemiyorum.
Peki, Meclis'in kapısına kadar gelmişken
Güven Hastanesi'ne gitme kararını nasıl aldınız?
Zaten her şey 5-6 saniye içinde oldu. Benim kafamda bu tip senaryolar çok önceden hazır, vardı. Birlikteyken Sayın Başbakan ya da bir arkadaşımız rahatsızlanırsa ne yaparız diye...
Böyle bir konuda
beyin jimnastiği yapmış olmak ilginç?
Yurtdışında bu tip konularda çalışan, eğitimli insanlarla zaman zaman sohbet ed
erken böyle bir şey oluşmuştu kafamda. O yüzden karar vermek çok zor olmadı. Ters yöne girdiğinde araca "Sür" diyebilmek bile o anda oluşan bir şey. Bunları ince ince düşünemiyorsunuz, ama çok ilginç, direkt bilinçaltınız çalışıyor ve her şeye otomatik bir şekilde karar veriyorsunuz.
Aracın içinde ağlayanların olduğu söylendi; ağladınız mı?
Karakter olarak pek ağlamam. Zaten o sırada ağlamak, kederlenmek gibi bir şey olmuyor, çünkü düşündüğünüz tek şey Başbakan! Zaten olayın üzerimde bıraktığı tahribatı ancak üç gün sonra hissettim. Öyle bir kitlenmişim ki, üç gün boyunca sadece hedefe odaklandım ve ne hissettiğimin bile farkında değildim.
Zaten
hastaneye gider gitmez büyük bir sorunla karşılaştınız; Başbakan araçta kilitli kaldı ve sizi o olay için suçlayanlar oldu?
Benim orada hata yaptığımı söyleyenleri ben sadece
Allah'a
havale ederim. Benim o anda düşündüğüm tek şey Başbakan'ın sağlığıydı. Aracın içinde durup yapacak bir şey yok. Soldaki araçlardan kapı açılmadığı için benim tarafımdan Başbakan'ı çıkarmak imkânsız... Ama bir an önce de çıkarmak gerekiyor.. Saniyeler söz konusu... Maalesef arkadaşlar da çıkınca ve yedek bir anahtar olmayınca o talihsizlik yaşandı.
Balyoz sesinin çıktığı, o geçmek bilmeyen saniyeler... Başbakan içeride, siz dışarıdasınız... Ne hissettiniz?
Tabii o saniyeler bir ömür gibi geliyor insana. Başbakan'ı o halde görüp de ulaşamamak, o boşluk duygusu çok acıtıyor insanı... Yapabildiğim tek şey
burun deliklerine bakmaktı. Onun nefes alışını görmeye çalışıyordum.
Çıkarıldıktan sonra?
Ankara Milletvekili'miz
Faruk Koca ve Koruma Müdürü'yle birlikte sedyeye koyup Acil'e gittik. Ondan sonra da ilk yaptığım şey Sayın Gül'ü aramak oldu.
Niye Gül?
Çünkü birinci dereceden bilgi sahibi olması gereken kişi o ve ayrıca orada bir
kriz vardı ve o krizi yönetebilecek tek sorumlu kişi de Sayın Gül'dü. Öyle bir durumda ancak Abdullah Bey'in söyleyeceği söz sakinleştirici ve insanları yönlendirici olurdu. Sadece hastaneye gelenleri durdurmak için değil,
Türkiye ve dış dünya için de Abdullah Bey'in söyleyecekleri önemliydi.
Emine Hanım içerledi mi size; niye sonradan haberim oldu diye?
Hayır, zaten bende Hanımefendi'nin direkt telefonu yoktu. Ayrıca o sırada zaten yönetmemiz gereken kriz hastane durumuydu. Kaldı ki o sırada bir başka arkadaşımız da Hanımefendi'ye bilgi verdi. Zaten bütün bunlar 3-5 dakika içinde oldu.
Başbakan'dan taziye
Büyükanıt'ın gösterdiği ilginin çok sıcak olması önemliydi galiba, değil mi?
Arkadaşlar bana olayın duyulduğu ilk andan itibaren Sayın Büyükanıt'ın dakika dakika bilgi aldığı, hastaneye karargâhından birinin geldiği ve olayı anı anına takip ettiklerini söylediler. GATA'nın da alarma geçirildiği haberini duyduk. Büyükanıt hastaneye geldiğinde ise aslında Başbakan uyuyordu ve odaya hiç kimse alınmıyordu, ama Başbakan'ın da
Genelkurmay Başkanı'nı görmeyi isteyeceğini düşünerek uyandırdık. Büyükanıt 'Gözlerimle görmek istedim, bizi çok endişelendirdiniz' dedi. Başbakan'ın Büyükanıt'a ilk söylediği ise o gün şehit olan bir asker için taziye dilemek oldu.
Başbakan'ın hastalık teşhisine ilişkin pek çok yorum yapıldı; bu konuda gönül rahatlığıyla ne söylersiniz?
Sayın Başbakan'ın ülkeyi son derece dinamik bir biçimde yönetmek konusunda hiçbir sağlık problemi yok. Allah'ın izniyle bu ülkeye daha uzun zaman çok şey kazandıracak kadar sağlıklı kendileri...
Başbakan'a hiç kırılmadım
Başbakan'ın danışmanlar ekibine AKP içinde de tepki duyan ve artık kenarda kalmasını bekleyen ciddi bir kesim var...
Hayatın
doğal bir halidir bu; lidere yakın olan birinci derecede ateş hattındadır.
Yalnız ilginç olan, danışmanlardan danışmanlar da hazzetmiyor...
Dünyanın her yerinde ve her iş dalında olduğu gibi, birilerinin yanında çalışan insanların arasında
rekabet olur. Önemli olan, ahlaklı davranmaktır. Ahlaklı davranmanın ölçüsü de şudur: Rekabeti ve her türlü tartışmayı, yapılan işe zarar vermeyecek noktada tutmak.
Sizin ekibinizde, zaman zaman bu koyduğunuz ölçünün zorlandığı anlar mı yaşanıyor?
Bakın mesela ben 10 yıldır Sayın Başbakan'ın danışmanlığını yapıyorum, zaman zaman değil, çoğu zaman böyle durumlarla karşılaştım. Hatta o ahlak sınırına gidip gelen değil, sınırın öbür tarafına geçip orada kararlı bir şekilde duranlar dahi var. Ama hayat böyle bir şeydir; kaotiktir.
Siz biraz kırılmışsınız galiba?
Çok haklı olduğumu düşündüğüm bir konuda, çok ters bir iş yapıldığında burukluk hissetmişimdir, ama Başbakan'a hiç kırılmadım. Ekip içinde kişisel olarak haksızlık ya da anlaşmazlık olur, ben onlara da kırılmam. Ama kendi sahte başarısını ortaya koymak ya da başarısızlığını örtbas etmek için
iftira, yalan ve dezenformasyon gibi ahlakdışı unsurlar çalışma çevremize girdiyse o zaman yaptığım şey de şudur: onları yok saymak ve işime devam etmek.
Ya peki benzer eleştiriler sizin aleyhinizde de yapılırsa?
Bana
muhalif, fakat ahlaklı insanlardan aldığım eleştirileri çok dikkate alırım. Onlar tarafından benim
kalp kırdığım söylenmiştir, çalışma ortamında biraz sert olduğum söylenmiştir, fikirlerime katılmayanlar olmuştur ve ben kendimi bu konularda ciddi hırpalarım. Ama hakkımda işini kötü yapıyor diyenini hiç duymadım. Burada şunu istemek lazım, Allah bizi "kendini bil" prensibini unutmak gibi bir felaketten korusun.
Erdoğan Çankaya'ya çıkmazsa:
Arınç
aday olmaz
Sizce Başbakan aday olmazsa, niçin olmaz?
Kendi başlattığı işleri bizzat kendisi takip etmeyi sevdiği için.
Ya cumhurbaşkanlığı hırsı?
Obsesyon derecesinde bir cumhurbaşkanlığı hırsı yok.
Erdoğan'ın adayına rağmen Arınç da adaylığını açıklarsa?
Meclis'te birtakım dalgalanmalar olur diyenler var, ama öyle bile olsa Başbakan'ın iradesini totalde etkileyecek bir sonuç doğurmaz.
Zaten Sayın Arınç da Başbakan'a rağmen bir işe girişmez, sağduyuludur.
Köşk'ten vazgeçmesi, hakkındaki suçlamaları kabul etmiş hanesine yazılmaz mı?
Eğer birileri bu anlama çekmeye çalışırsa Türkiye'nin normalleşmesi çok büyük oranda sakatlanır, bu artık Türkiye'nin
demokrasi meselesi olur.
Sandığa nasıl yansır?
Statüko kendini devlet iradesi olarak sunarsa bu, devleti demokrasi krizine sokar. Krizi besleyenler de sandıkta ağır ve kesin bir mağlubiyet alır.
Erken
seçim olur mu?
Hayır. Kaldı ki böyle bir "
kapkaç seçim" yapılması etik de olmaz.
Başbakan olmaması Gül'de hayal kırıklığı yaratmaz mı?
Kesinlikle hayır, Sayın Gül, bu tip konuları hem insan olarak hem d
e devlet adamı olarak aşmış birisidir.
Beş yıldır değişim bekleyen AKP'liler partiye küsmez mi?
Biriken enerji kendisini parti içinde kırılma olarak değil, seçim sandığında daha çok başarı şeklinde gösterir.
Erdoğan Çankaya'ya çıkarsa:
Aile, Keçiören'de kalabilir
Sizce Anavatan
oylamaya katılır mı?
Sayın Mumcu'nun "Ben tavrımı demokrasiden yana koyarım" sözü mantıken oylamaya girecekleri anlamına gelir.
Başbakan kim olmalı?
Kesinlikle Sayın Gül.
Erdoğan'sız bir AKP'nin bölünme olasılığı nedir?
Böyle bir olasılık yok. Hem Başbakan'ımızın ve Gül'ün kimliği buna izin vermez. Kaldı ki Gül, AKP için tartışılmaz bir siyasal yapıştırıcıdır.
Ya Gül olmazsa ?
Öyle bir ihtimal yok, ama o zaman sıkıntı olur.
Erdoğan doğal lider olarak kalır mı?
Siyasal olarak tarafsız olacaktır, ama şahsen benim ve bütün tabanımızın doğal lideridir.
Gül ile Erdoğan'ın da arasının üç ay sonra bozulacağı yorumu?
Bu sınav daha önce başarıyla geçilmiştir.
Erdoğan
cumhurbaşkanı olursa ekibi silinir mi?
Birbirinden
Berlin Duvarı'yla ayrılmış gibi karşı
ekipler yok. Ayrıca hem Başbakan hem de Gül, yetişmiş insanın değerini bilme konusunda çok hassastırlar. Heba etmeyeceklerdir.
"Yalnız bir cumhurbaşkanı olur, itibar görmez" diyenler haklı çıkar mı?
Bu bir aşiret devleti yaklaşımıdır. Türkiye ise köklü gelenekleri olan bir ülkedir. Cumhurbaşkanı üzerinde hiçbir şaibe yaratılamaz, devletin bazı kurumları cumhurbaşkanını
protesto edemez.
Emine Hanım'ın Keçiören'de kalacağı fikri sizce mantıklı mı?
Onu bilmiyorum. Aile olarak resmi konutlarda yaşamayı çok sevmiyorlar ve kendi tercihleri olarak yine Keçiören'de kalabilirler, Köşk'e de çıkabilirler. Ama bunun türbanla alakası olmaz.
Anayasa Mahkemesi'nden 367 lehine karar çıkarsa buna "post-post-
darbe" mi dersiniz, yoksa içinize sindirir misiniz?
Eğer sonuçta sınırları zorlayarak tersi bir görüş çıkarsa Türkiye'nin toplumsal ve siyasal dokusunda yırtılma yaratır.
367 gerekçesiyle ilk oylama iptal edilirse AKP ne yapar?
Bence seçimler yapılır ve AKP bu kez Meclis'e hiçbir muhalefet partisi giremeyecek kadar ezici oy alır.
Peki Başbakan bir daha aday olur mu?
Kişisel görüşüm; o saatten sonra artık aday olmamak diye bir şey olmaz. Yine olur ve gelir.
Sezer mağrur bir cumhuriyetçi
Sezer'in en takdir ettiğiniz özelliği?
Yabancıların Türkiye'nin milli çıkarları konusunda laubalileşmelerine hiç fırsat vermedi. Tabii takdir makamı değilim, ama müsaadelerine sığınarak, mağrur bir cumhuriyetçi olmasını takdir ediyorum.
En eleştirdiğiniz olay?
Orhan Pamuk'u
tebrik etmemesi.
Sistemin supabı olması sebebiyle Sezer, AKP için bir şans mıydı?
Sistemin bütün kurumları birbiri için supaptır. Ama Sezer bu görevini daha sofistike yapabilirdi. En azından birtakım tartışmalarda önceden uyarıp Başbakan'la diyaloğu daha sıkı tutabilirdi.
Devrim Sevimay -
Milliyet