Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan,
ekonomik program ve mali disiplinden asla taviz verilmeyeceğini söyledi.
Bursa Ticaret ve
Sanayi Odası'nda bir konuşma yapan Erdoğan, güven ve istikrar ortamının sağlandığını söyledi. Yerli ve küresel sermayenin
Türkiye'nin güven ve istikrarına yatırım yaptığını belirten Erdoğan, ''Bazen söylüyorum bana kızıyorlar. Ama gerçek bu. Bu, yaşanmadan olmuyor. Kusura bakmayın teori ile bitmiyor. Bazen söylüyoruz. İki
koyun gütmemiş olan konuşuyor kardeşim yani. Nasrettin Hoca'nın hikayesi boşuna değil. (Bana damdan düşeni getirin) diyor. Hesap ortada, kitap ortada. Hala kalkıyor şu yok, bu yok, falan filan'' diye konuştu.
Erdoğan, şöyle devam etti:
''Şunu kesinlikle iyi bilmeliyiz: Biz dersimizi iyi çalışıyoruz. Bu iş gevşeyemez. Ekonomik programdan asla taviz veremeyiz, mali disiplinden asla taviz veremeyiz.
Bazıları soruyor. İşte bu yıl
seçim yılı. Eeee?
Hayır asla. Ne yapacaksak gene yapacağız. Gevşemek yok. Son ana kadar adımlar devam edecek. Niye? Biz partimizin menfaatlerini
ülkemizin, milletimizin menfaatleri önünde tutmayacağız, dedik, tutmayız. Bunu aynen böyle biliniz.
Bizim için birinci derecede önemli olan ülkemizin, insanımızın, milletimizin menfaatleridir. Çünkü, bu ülke çok darbeler yedi. Eğer biz bugün bu darbeleri yememiş olsaydık bugün burada olmazdık. Şimdi 10 bin dolarları çoktan devirmiştik.
Avrupa Birliği üyesi ülkelerin, hele hele son alınan ülkelerin hallerini görüyorsunuz. Bulgaristan'ın hali ile ülkemizin halini karşılaştırıyorum. Gidiş gelişlerimde görüyorum. Biz fersah fersah aşmışız. Romanya'nın halini görüyorum. Fersah fersah aşmışız. Ama bakın onların ikisi de AB'ye alındı.''
-AVRUPA BİRLİĞİ-
Türkiye'nin AB yol haritasını belirlediğini belirten Başbakan Erdoğan, ''Alsalar da almasalar da umurumuzda değil'' dedi. Türkiye'nin bacalarının tüteceğini kaydeden Erdoğan, kurumların hepsinin oluştuğunu, AB üyesi ülkelerde ne varsa Türkiye'de de olacağını bildirdi. Erdoğan, ''İster alsınlar, ister almasınlar. Biz yolumuza devam edeceğiz. Nerede ne var hepsi belli. Ama bir oyalamadır gidiyor. Biliyorsunuz bir faslın açma kapaması yapıldı. Son gidişimde de Almanya'da Sayın Merkel ile bunu görüştük. 4 faslın da Haziran sonuna kadar açılışını yapacaklarını söylediler'' şeklinde konuştu.
Erdoğan, şunları kaydetti:
''Şu anda bizim AB ile ilgili sürecimiz adeta bir saatin o çalışma hassasiyeti neyse aynı hassasiyet içerisinde çalışıyor. Orada bir
ihmal söz konusu değil. Bütün ekiplerimiz görevinin sorumluluğu içerisinde bunu yürütüyor. Ama zannediyorum ki medyada bunlar yansımadığı için sizler zannediyorsunuz ki (bu iş kenara mı atıldı acaba, bir şeyler yapılmıyor mu?). Bu tabii bizim kaderimiz. Biz de diyoruz ki kaderimizse çekeriz. Yola devam ediyoruz, işimizi de biliyoruz, ama gazetelere yansımıyor, ne yapalım? Fakat biz işimizi emin adımlarla, gayet güzel bir şekilde götürüyoruz.
Müzakereler aynı şekilde devam ediyor, edecek. Şunu bilmenizi isteriz ki bu demokratik güven ve istikrar ortamında bizim Avrupalı dostlarımızla
müzakerelerimiz sürüyor ama burada bir gerçek var. Bakın Türkiye'de ulusalcı mı dersiniz, şucu mu dersiniz, bucu mu dersiniz bazı gruplar çıkıyor,
Avrupa Birliği'ne muhalefet ediyor, karşı çıkıyor. Muhalefet edersin o ayrı mesele. İnanın Avrupa Birliği'nin ne getirip ne götürdüğünün bilincinde değil bunlar. Bunun hesabını hiç yapmış değiller.
İstanbul birinci ihracat ülkesi, Bursa ikinci ihracat ülkesi. Bu ihracatın yüzde kaçını biz Avrupa Birliği ülkelerine yapıyoruz? Yüzde 70'ini biz AB üyesi ülkelere yapıyoruz. Bunlar, zerre kadar bu ülkenin çıkarını düşense, bu ülke insanının çıkarını düşünse (Ne yapıyoruz biz? Çılgın mıyız ya, nasıl bu işe karşı çıkarız?) der.
Sen AB üyesi ülkelerle bu münasebetleri kestiğin anda bu fabrikaların bacaları ne olacak? Tüter mi o zaman?
İstihdam, istihdam, istihdam diyoruz değil mi? O zaman kimi çalıştıracaksın? Bu ürettiklerini nereye satacaksın? Arkadaşlar AB ile münasebetlerimizi, AB üyesi ülkeler ile münasebetlerimizi biz bir kenara atamayız. Onun için yanlışı ile sevabı ile ben
Gümrük Birliği olayını önemli bir adım olarak görüyorum. En azından bu ülkedeki yatırımların kendisi için oluşan pazarda yer bulması açısından önemsiyorum.''
-KKTC-
Avrupa'da 5 milyona yakın Türk'ün yaşadığını da hatırlatan Erdoğan, Medeniyetler İttifakı girişimine de dikkat çekti. Türkiye ve İspanya'nın bu süreci yürüttüğünü belirten Erdoğan, ''Arkadaşlar buralara durup dururken gelinmedi ki. Bu mücadeleler verile verile gelindi. Yan gelip yatana bu zarfı uzatmazlar, kusura bakmayın. Çalışırsanız bu zarfı size uzatırlar'' dedi.
Bütün bu olumlu gelişmelerin
AK Parti döneminde olduğunu anlatan Erdoğan, şunları kaydetti.
''Buna durmadan
Kıbrıs'ı sokuşturmak çok yanlış bir politikadır. Kıbrıs asla kaybetmemiştir. Sürekli kazanmaktadır. 4,5 yıl öncesine kadar Kıbrıs'ta yatırım yoktu. İki tane
otel dışında hiçbir şey yoktur. Ama şimdi bakın yepyeni oteller yapılmaya başlandı. Sayıları 15'i falan buldu. Dünyanın çeşitli yerlerinden yatırımcılar Kıbrıs'a gelmeye başladı. Altyapı, üstyapı yatırımları devam ediyor. Kişi başına
milli gelir biz göreve geldiğimizde 4700 dolar civarındaydı. Şimdi 12 bin dolar durumuna geldi. Bizden ileri konuma geldi. Neyle? Anavatan gerekli desteği veriyor. Bununla oluyor bu iş. Kaybettin. Neyi kaybettin? Kaybettikleri ne? Çıkın bir tane somut bir şey söyleyin. Bunu söyleyemiyorlar.
4,5 yıl öncesine kadar dünyada hiçbir siyasi itibarı olmayan bir Kıbrıs vardı ama şu anda cumhurbaşkanından başbakanına, bakanlara kadar siyasi davetlerle itibar gören bir
Kuzey Kıbrıs var. Dünyanın çeşitli ülkelerinde ofislerini açan bir Kıbrıs var. Ticaret heyetlerinin geldiği ve oradan da çeşitli ülkelere davet edildiği bir
Kuzey Kıbrıs var. İtibarı şimdi kazanıyor Kuzey Kıbrıs. Daha önce niye kazanamadı bu itibarı?''
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, genel seçimlerden
koalisyon hükümetinin çıkması durumunda ekonomik istikrarın zedeleneceğini kaydederek, ''Türkiye'nin koalisyonlarla değil, tek partili iktidarlarla geleceğe kararlılıkla, emin adımlarla yürümesi lazım. Bunu başarmamız şart diye düşünüyorum'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin geri dönüşü olmayan olumlu bir yola girdiğini söyledi.
Piyasaların rekorlar kırdığını belirten Erdoğan, bazı eleştirmenlerin, ifadelerinden dolayı rahatsız olabileceklerini belirterek, şunları söyledi:
''Bir başbakan olarak hedeflere kilitlenmiş birisiyim. Onun için bunu konuşmak, söylemek durumundayım. Ve beklentilerim var. Bu beklentileri inanıyorum ki, piyasa da satın alıyor. Hep birlikte bunları satın almaya mecburuz. Çünkü, Türkiye'nin çıkarı burada yatıyor. Bunu da başaracağız. Buna da inanıyorum.
Arkadaşlar inancın, azmin, kararlığın yerini hiçbir şey tutamaz. Gittiğimiz her yerde biz bunu konuşuyoruz. Hangi ülkeye gidersek, gidelim oturup masaya konuştuğumuz ilk iş, 'Biz sizden ne alıyoruz, siz bizden ne alıyorsunuz?' bunları konuşuyoruz. Neler alabilirsiniz? Bunları konuşuyoruz. Niye? Ben ülkemin pazarlayıcısıyım. Siz belki farkında değilsiniz ama ben sizler için pazarlamacılık yapıyorum. Görevim bu.
Aynı şeyi, bırakın bizim için attığımız adımları, dünyanın en gelişmiş ülkelerinin liderleri bizimle masaya oturduğu zaman bunları konuşuyor. Kendi işadamlarının Türkiye'deki yatırımlarıyla ilgili bir sıkıntısı varsa onu konuşuyor. Ama sağolsun bizde bu tür anlayışlar bir dönem hariç hep böyle kenara atılmıştı. Biz, bunları aşmaya mecburuz.
Ülkenin ortak menfaatleri var. Bu ortak menfaatleri bir kenara koyamayız. Yani bu ortak menfaatlerde biz birleşmeye mecburuz.
Basit
hesaplara girersek enerjimizi tüketiriz. Ülkenin ortak menfaatinin olduğu yerde muhalefet olmaz.
Bizdeki muhalefet anlayışında şu var: Beyaza
siyah deme kabiliyetini gösterene
muhalif denir. Bizdeki mantık budur. İnşallah, bu da değişecek. Ben buna inanıyorum. Değişmeyenleri millet değiştirecek. Bunun için de en önemli yer,
imtihan yeri
sandık. O da geliyor. Fazla zaman yok.''
-''ELİNDE MEZURAYLA DOLAŞMAK''-
Başbakan Erdoğan, konuşmasının ardından Bursa Sanayi ve Ticaret Odası üyelerinin sorularını yanıtladı. Erdoğan, ''Ülkemizde önemli bir güvenlik sorunu gündemdedir. Son günlerde toplumun çeşitli kesimlerinde fanatikleşme eğilimleri görülmektedir. Bu, özellikle milliyetçilik,
yabancı ülke düşmanlığı ve hatta
spor alanlarında kendini göstermektedir. Son
Malatya olayı herkesi derinden yaralamıştır. Bu konuda hangi etkin önlemler düşünülmektedir?'' sorusuna şu yanıtı verdi:
''Malatya olayına şöyle bir atıfta bulunacak olursak, tabii bu olay, bizleri derinden yaralamış bir olaydır. Bunu defaatle kınadığımızı, lanetlediğimizi söyledik.
Bu gençler ne adına bu işi yaparlar ve bu gençleri buralara hangi anlayış nasıl kanalize ediyor? Bu, salt bir milliyetçilik anlayışı mıdır? Tabii ki, bunların
psikolojik, sosyolojik değerlendirmelerini gerek İçişleri Bakanlığımız, gerek
Milli Eğitim Bakanlığımız gerek Devlet Bakanlığımız bütün bunlar üzerinde çalışmak suretiyle yapıyorlar.
Bu tabii, bu olayla başlayan süreç değil. Bu,
Hrant Dink olayıyla başlamış, daha öncesi olan bir süreç. Bunların üzerinde bütün teşkilatlarımız ve
Başbakanlık olarak da çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Fakat görünen bir gerçek var. O da şu: Ben milliyetçiliği vatanperverlik, milliyetperverlik olarak görüyorum. Daha önce de açıkladım. Elinde mezurayla dolaşmak suretiyle kafatası ölçen ve o ölçü sınırları içerisinde olanlara hani milliyetçilik denirdi ya, ya da belli bir etnik mensubun ya da belli bir ırkın mensubu denirdi ya. Böyle bir kafatası milliyetçiliğini biz kabul etmiyoruz. Böyle bir şey yok.
Ülkemizde bir defa 36 etnik unsur var. Ben açık, net konuşuyorum. Bir defa bunlar alt kimliktir. Ama (üst kimlik nedir?) diye sorulursa, üst kimlik
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır. Bunu herkesin istisnasız kabul etmesi gerekir. Bu bizim Anayasa'daki ifadesiyle de anayasal vatandaşlıktaki ifadesiyle de ne ile noktalanıyor? Türklükle. Oradaki Türklük, bir etnik kimlik değil. Oradaki bir Anayasal kimliktir. Bir yurttaşlık ifadesi olarak kimliktir. Bundan da bazıları gocunuyor. Bundan gocunmana gerek yok. Niye gocunuyorsun? Yani bu, dünyanın değişik yerlerinde de böyle ifade ediliyor. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını hep birlikte, hangi etnik gruba dahil olursak olalım, seve seve kabulleneceğiz, benimseyeceğiz ve onu dünyaya tanıtmanın bizim için bir şeref olduğunu bileceğiz. Bunu halletmemiz gerekiyor. Bunu hazmedemeyenler var.
Aynı şeyi inanca getiriyorum. İnanç milliyetçiliği de
sakat bir şey. Malatya'daki görüntüye bakılırsa orada sanki böyle bir hava da var. Mesela bizim kırmızı çizgilerimizden bir tanesi -parti olarak söylüyorum- biz
inanç milliyetçiliğine, dinsel milliyetçiliğe de karşıyız. Neden? Benim ülkemde sadece
Müslümanlar yaşamıyor. Müslüman olmayanlar da var.
Biz, hükümet olarak, laikliğin de gereğini yapıyoruz.
Hükümet olarak her inanç sahibinin inancına aynı mesafedeyiz. Onları da güvence altına almak bizim için bir görevdir.
Bu konuda hiç rahatsız olmaya gerek yok. İnancına güvenen, inanç hürriyetinden korkmaz. Düşüncesine güvenen düşünce hürriyetinden korkmaz. Korkmamalıdır. Biz Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olarak bu konuda rahatız. Biz
öfke ve kin üzerine dayalı bir Türkiye istemiyoruz. Bu bakımdan Malatya'daki olay, gerçekten bizim aynı zamanda uluslararası itibarımıza gölge düşürmenin de adımlarından bir tanesi olmuştur. Hafife alınacak bir olay da değildir.''
-KOALİSYON-
Başbakan Erdoğan, ''Koalisyon olursa ekonomik istikrar zedelenir mi?'' sorusu üzerine de ''Açık, net söylüyorum. Evet. Koalisyon olursa ekonomik istikrar zedelenir'' dedi. Geleceği görerek değil, geçmişte yaşananlara göre konuştuğunun altını çizen Erdoğan, sözlerini söyle tamamladı:
''Türkiye'de çok partili siyasal hayata geçtikten sonra, koalisyon hükümetlerinin olduğu dönemlerde, Türkiye kan kaybetmiştir. Ne zaman ki, tek partili iktidarlar olmuştur, Türkiye kendine gelmeye başlamıştır. Onun için Türkiye'nin koalisyonlarla değil, tek partili iktidarlarla geleceğe kararlılıkla, emin adımlarla yürümesi lazım. Bunu başarmamız şart diye düşünüyorum.''