KİM USTA, KİM ÇIRAK?
Seçimden önce meydanlardaki usta-çırak tartışması
seçimin hemen ardından gerçek hayatta kendini gösterdi.
Başbakan Erdoğan;
12 Haziran sonrası üçüncü kez geldikleri iktidarı “ustalık dönemi” olarak ilan etti.
Başbakan; seçim mitinglerinde kendisinin ustalık dönemini eleştiren CHP Genelbaşkanı Kılıçdaroğlu'na “sen çırak bile olamayacaksın” diyerek seslendi.
“Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz” dedikleri gibi, her şey 12 Haziran'dan sonra uygulamada ortaya çıktı.
Meclisin yeni dönemdeki ilk imtihanı olan yemin krizi; kimin usta gibi, kimin çırak gibi davrandığını ortaya koydu.
Kılıçdaroğlu milletvekili
adaylığı sürecinde yaptığı yanlışa bir yanlış daha ekledi.
Tutuklu vekilleri;
tahliye olamama ihtimalini bile bile aday gösterip bir yanlışa
imza atan Kemal bey, bir de onlar için bütün partisini bağlayıcı yemin etmeme kararı alınca, CHP'yı çıkmaz bir yola soktu.
Liderlerin kriz yönetmesi gerekirken, Kemal Bey krizi bizzat çıkardı ve partiyi bu kriz bataklığının dibine doğru çekti.
Parti içindeki ustaların aklıyla değil de kendisini bataklığa sürükleyenlerin yönlendirmesiyle hareket edince, ortaya maalesef çırağın bile yapmayacağı bir siyasi acemilik çıktı.
Başbakanın ustalığını beğenmeyen CHP, neredeyse bölünme noktasına doğru gidiyordu.
Tıpkı; evden kaçan çocuğun nasıl olsa arkamdan beni almak için birileri gelir düşüncesiyle hareket eden Kemal Bey; günler geçmesine rağmen kimsenin peşinden gelmediğini, hatta arayıp sormadığını görünce bu kez eve dönmenin yollarını aramaya başladı.
CHP; önce “Başbakan bizi çağırsın” dedi sonra “namusumuz Meclis Başkanına emanet” dedi.
Kaçtığı eve girebilmek için uçan kuştan medet umar hale gelen CHP, sonunda ustanın ocağına düştü.
Mahallenin; herkesin sevdiği, küsleri barıştıran abisinin devreye girmesiyle, olup biteni uzaktan seyreden usta, adamlarına talimat verdi, kapının önünde dolanıp duran çocuğu içeri alın dedi.
Bunu yaparken de; “incitmeyin, ustalığa yaraşır gibi getirin” dedi.
“Bir daha kaçmaya kalkmaması için tedbirinizi de alın” demeyi unutmadı adamlarına.
Ortak bir metin hazırlandı.
Nihayet CHP mecliste yemin etti ve çalışmalara katılma hakkını kazandı.
CHP niçin evden kaçmıştı ?
İki
tutuklu arkadaşlarının meclise dönmelerinin yolunun açılması için.
Bu ortak metin o yolu açtı mı ?
Hayır.
Ortak metinde “milletvekilinin yeri parlamentodur” denildi ve “yasalar özgürlükleri genişletici bir anlayışla yorumlanmalı” diye eklendi.
Bu zaten böyledir.
CHP ilk gün yemin etseydi de bu böyleydi.
Bunun böyle olduğunu en iyi CHP'liler bilmeli. Zira aynı
dava kapsamında iki tutuklu yargılanan vekillerine karşı, iki de tutuksuz yargılanan vekilleri var.
Eğer yasalar özgürlükleri genişletici anlayışla yorumlanmasaydı, dördü de tutuklu olurdu.
Bir diğer ortak metin maddesinde “milletvekilinin yeri meclistir” denildi.
Bu da doğru.
Eğer CHP;
Anayasaya göre serbest bırakılmama ihtimali bulunan kişileri aday göstermeseydi seçilen vekilin yeri Meclis olacaktı.
Dolayısıyla bu ortak metinde; CHP'ye tutuklu vekillerin serbest bırakılması konusunda verilmiş bir teminat da yok, yakılmış bir ışık da yok.
Yemin krizini çıkarıp sonra da “beni kurtarın” diye Avrupalara kadar feryad eden Kılıçdaroğlu; maalesef çıraklığın bile tam hakkından gelemedi.
Usta ise; ortak metine koydurduğu “milli iradenin yüzde 95 yansıdığı parlamentonun bu temsil oranını yeni bir anayasa yapılması hedefi için kullanması gerektiği” yönündeki maddeyle, çocuğun anayasa yapımı sürecinde evden kaçmamasını garanti altına aldı.
Netice itibariyle çırak bu işi eline yüzüne bulaştırdı, usta; ustalığını gösterip düzeltti.
Kimin çırak, kimin usta olduğu bir kez daha ortaya çıkmış oldu.
ABDULLAH ABDULKADİROĞLU - SAMANYOLU HABER
[email protected]