Türkiye'nin bir döneme damgasını vurmuş önemli siyasi danışmanlarından
Hüseyin Kocabıyık,
CHP kurultayını değerlendirdi.
CHP, merakla beklenen kurultayını hafta sonunda gerçekleştirdi, CHP lideri
Kemal Kılıçdaroğlu partisini 2011 seçimlerine artık kendi parti yönetimiyle taşıyacak. Öyle anlaşılıyor ki, "
demokrasi ve
özgürlük" Kılıçdaroğlu'nun
toplumda oluşturmaya çalıştığı "yeni CHP" algısının öncelikli kavramları olacak. Kılıçdaroğlu'nu dinlerken insan ister istemez İnönü'nün, Ecevit'in,
Baykal'ın izlerini göreceğini zannediyor, ancak vaatleri ile daha çok Cem Uzan'ı, "Benim adım Kemal" söylemi ile de 22 Temmuz seçimlerine "Benim adım
Mehmet Ağar" sloganı ile giren Mehmet Ağar'ı hatırlattı bana. Kılıçdaroğlu'nun "yeni CHP"sinin eskisinden farkını, neresinin yeni olduğunu aradım kurultayda. Sonunda buldum, "yeni CHP"nin eski CHP'den farkı söylediklerinde değil, söylemediklerinde saklı. Siyaset stratejisi, ne söyleyeceğine değil, ne söylemeyeceğine kurgulanmış. Zira Kılıçdaroğlu, "
Kürt,
Alevi,
türban,
laiklik, asker,
Genelkurmay" demiyor. Bu bir
siyaset midir ve CHP'yi
iktidara taşır mı? Bunları bir dönem Türk siyasetine stratejileriyle, söylemleriyle yön vermiş siyasi danışmanlardan Hüseyin Kocabıyık ile konuştuk. 2. Demokrasi
Programı'nın mimarlarından, 28
Şubat sürecinde Çiller'in danışmanlığını yapmış olan Kocabıyık'ın
Balyoz Darbe Planı nedeniyle hakim karşısına çıkan
emekli Orgeneral Çetin Doğan ile ilgili sözleri de dikkat
çekici.
"Balyoz
darbe planı" davasında
generallerin yargılanıyor olmasını "Türkiye
temizleniyor" sözleriyle değerlendiren Kocabıyık, "Bu bir arınma dönemidir ve 1960'la başlayan uğursuz dönemin son bulmasıdır" dedi.
Türkiye'de ilk kez generaller
sivil yargı önünde, 28 Şubat'ı yaşamış birisi olarak bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye temizleniyor. Yeni Türkiye'nin kodlarından birisi budur.
Anayasal çerçevenin dışına çıkan, her antidemokratik girişim hukuk devletinin pençesinde zebun olacaktır. Elinde
silah olan adamın siyasete müdahalesi ise artık kimsenin kabullenemeyeceği bir
tecavüz olarak algılanmakta. Bu bir arınma dönemidir ve 1960'la başlayan uğursuz dönemin son bulmasıdır. Bu
ülkenin bir kısım generalleri, albayları darbe yapmaya tevessül etmişlerdir ve yine bu ülkenin askerleri, savcıları, yargıçları, istihbaratçıları ve polisleri tarafından etkisiz hale getirilmişlerdir. Türkiye'de her şey
yerli yerine oturmaktadır.
Çetin Doğan ile 28 Şubat sürecinde hiç karşılaştınız mı?
Çetin Doğan, 28 Şubat'taki
darbeci rolünü 2002'de de yeni bir darbe süreci başlatarak devam ettirmek isterken bugün hukukun elinde
hesap vermektedir. Ama, bütün bu düştüğü duruma rağmen hâlâ halkı
psikolojik savaş yöntemleriyle yanıltmaya çalışmaktadır. Hâlâ halka karşı psikolojik savaş yürütüyor. Çetin Doğan Balyoz Darbe girişimi ile ilgili zaten hesap veriyor da, asıl ona 28 Şubat'taki rolünün hesabı sorulmalıdır. Çetin Doğan'ın 28 Şubat'ta aldığı her nefes, yaptığı her
eylem suçtur. O dönemin dokümanları elimizdedir. İnşallah o günleri de göreceğiz.
Nedir oynadığı rol?
28 Şubat'ın o yoğun
fişleme operasyonlarının arkasında da Çetin Doğan'ın olduğunu biliyorduk, bugün de zaten elimizdeki belgeler bunu doğruluyor. Çetin Doğan, benzer rütbedeki generallere göre çok daha zeki bir askerdir. 28 Şubat'ın pek çok eyleminin arkasında Çetin Doğan olmasına rağmen, hiç gözükmemiştir.
Çevik Bir'in "Beni kullandılar" diye feryat etmesinin sebebi boşuna değildir.
Toplumsal gerilim çıkabilir
Türkiye seçime giderken siyaseti şekillendirmeye yönelik yeni hamleler öngörüyor musunuz?
Önümüzde seçimlere 6 aylık bir süre var. Bu 6 ayın 2 ayını saymıyorum, bana göre çok riskli bir 4 aylık süreç geliyor. Türkiye'nin istikrarı bu 4 aylık sürede beklenmedik saldırılara maruz kalabilir, nitekim öğrenci olaylarını bu çerçevede görüyorum. İkincisi
Kürt meselesi, zayıf ihtimal ama, bunun üzerinden bir toplumsal gerilim ortamı yaratılabilir. Nitekim yer yer bunun işaretlerini görüyoruz. BDP'lilerin 2 dillilik açıklamaları, sanki bu amaca
hizmet eder nitelikte.
KILIÇDARDOĞLU İNGİLİZ SOLUNUN TERKETTİĞİ ÜÇÜNCÜ YOLA SARILDI
CHP
Kurultayı sizde
ümit verici bir yeni CHP algısı yarattı mı?
Hayır, Kılıçdaroğlu'nun kurultay konuşması 22
Mayıs kurultayı gibi hazırlıksız, soyut söylemleri peş peşe sıraladığı bir konuşma oldu. 41 vaatte bulunmuş, ancak bu vaatlerini nasıl gerçekleştireceğini söylemiyor, "benim adım Kemal, ben kaynağı bulurum" diyor. Böyle bir siyasi söylem olur mu? Halka haksızlık bu. Konuşması çelişkilerle doluydu. Bir kafa karışıklığı olduğu çok açık. Konuşmasının bir yerinde CHP'nin "genleriyle oynanmamış bir parti" olmasıyla övünüyor, bir başka yerinde ise "bürokratik devlet solculuğu yapmamaktan" söz ediyor. Bu ikisi bir arada nasıl olacak? CHP kurultayının siyasetteki dengeleri değiştireceğine dair en ufak bir ipucu yok.
KENDİ DÜNYASINDAKİ GELİŞMELERE KAPALI
Niye bu kadar ümitsizsiniz CHP'den?
CHP, kendini dünyadaki gelişmelere o kadar kapatmış bir parti ki, ne dünya solunun yakın tarihinden ne de bugünkü hazırlıklarından haberi var.
İngiliz solunun terkettiği "üçüncü yol"u şimdilerde Kılıçdaroğlu'nun ağızından duyar olduk. Dünya solunun kendini ne kadar geliştirdiğini görmek için
Fransız Sosyalist Partisi'nin çalışmalarına bir bakmaları lazım. Fransız Sosyalist Parti kurduğu düşünce laboratuarında "sosyalist proje" adlı program üzerine çalışıyor. "Ne üretebiliriz? Nasıl üretebiliriz? Nasıl bölüştürebiliriz?" sorularına yeni cevaplar arıyorlar.
Ne gibi yeni söylemler sunuyorlar?
Ernst Hillebrand, Christian Paul, Alexis Delors, Fabienne Brugere gibi seçkin akademisyenlerle "Karşılıklı ihtimam toplumu" kavramı üzerine kafa yoruyorlar. Sosyalist Parti'nin 1. Sekreteri Martine Aubry'nin "bireyci toplum"dan "karşılıklı ihtimam" toplumuna geçmek konusundaki çalışmalarından kaç CHP'li haberdar? Konu başlıklarına bakın: "İhtimam etiğinin siyasi tercümesi", "İhtimamın kamu tartışmalarında belirmesi", "İhtimam ve evrensellik." Her biri bir tez konusu.
SİVİL TOPLUMDAN TAMAMEN KOPUKLAR
Sizce CHP'nin söylem dışındaki en önemli problemi nedir?
Mesela
Avrupa solu, kendisini Avrupa sivil toplum kuruluşları üzerinden ifade eden bir siyasi akımdır. Sivil toplum olmadan dünyanın hiçbir yerinde sol olmaz. Bizdeki solun temel problemi budur. Solun Türkiye'de dayandığı, bir sivil toplum gerçeği yoktur, Türkiye'nin en gerçek sivil toplum unsurları örneğin muhafazakâr veya dini gruplardır, CHP bunlardan tamamen kopuktur.
CHP neden sivil toplum unsurlarından kopuk?
CHP tüm
Cumhuriyet tarihi boyunca kendisini konumlandırdığı o imtiyazlı mevkiden bir türlü ayrılmak istemiyor. Bürokratik oligarşinin sivil uzantısı olmak, o oligarşinin darbelerle tesis ettiği vesayetçi yapının
sistem taşıyıcısı rolünü oynamak CHP'yi, muhalefette bile olsa bir muktedir olma duygusu içinde yaşatmıştır. Bir tür devlet iktidarı, hatta yakın zamana kadar "gerçek iktidar" diyebileceğimiz statünün verdiği o derin hazzı terk etmek istemiyor.
İNSAN KAYNAKLARI KISIRLAŞTIRILMIŞ DURUMDA
Kılıçdaroğlu "halkın iktidarı gelecek" diyor.
Bizim solcuların ve CHP'lilerin anlamadığı bir gerçek var, eski dünyada krizler sol politikaları gerekli ve meşru kılardı, artık öyle bir şey yok. O nedenle Avrupa solu, kendi toplumlarının önüne yepyeni kavramlarla ve toplumu dönüştürme iddialarıyla çıkıyor. Bizde ise mesela CHP toplumsal dönüşümün önünü kesmek gibi bir misyonu ısrarla sürdürmeye çalışıyor.
Bu misyonu belki de CHP'nin varlığını sürdürmesini sağlıyor.
CHP bir sol parti olmaya bir türlü karar veremediği için insan kaynakları da alabildiğine kısırlaşmış vaziyette. Tekeden süt çıkmıyor. Mesela Mitterand'ın Jacques Attali gibi bir danışmanı vardı, Kılıçdaroğlu ile adı birlikte anılan böyle biri var mı? Bakın, sol, Avrupa'da ve dünyada, her zaman tarihi değiştiren işler yaptı.
Fransa'yı 1982 sonlarında Sosyalist Parti'den Mitterand- Delors ayağa kaldırdı. İngiltere'yi Thatcher'in sert politikalarından sonra Blair onardı.
İspanya'yı Felipe Gonzales
refah devleti yaptı.
İtalya'yı Sosyalist Craxi-Prodi ikilisi temiz toplum haline getirdi.
Portekiz'i sosyalist Soarez, Almanya'yı Schmitt-Schröder ikilisi dönüştürdüler. Bugün AB düşüncesi bu derece gelişmiş ve kurumsallaşmışsa bu sol partilerin eseridir.
TÜRK HALKI SİYASİ MİMARİYİ KENDİSİ TANZİM EDİYOR
Kılıçdaroğlu normal bir süreçle genel başkan olmadı, bu siyasette yeni bir dizaynın sinyali mi?
Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin başına getirilmesiyle
Tayyip Erdoğansız bir Türkiye ve siyaset amaçlandığına inanıyorum. Bu süreci yönlendirenler
demokratikleşme yönünde hızlı adımlar atan bir Türkiye istemiyorlar. Sanki Türkiye'de değişimin yavaş ve kontrollü ilerlemesini, bunun da CHP gibi bir partinin eliyle yapılmasını arzu ediyorlar. Nitekim Kılıçdaroğlu'nun iki ileri bir geri tutum ve davranışları da bu senaryoya uygun. Ancak, herkesin unuttuğu bir husus var, Türk halkı siyasi mimariyi kendisi tanzim ediyor, bu işi mühendislerin eline bırakmıyor.
Başbakan Erdoğan paradigmaları değiştirdi
CHP liderliği biraz rol
model olarak Başbakan Erdoğan'ı almaya başladı sanki.
Tayyip Erdoğan, varlığıyla ve bugüne kadar sergilediği icraatlarıyla çoktan tarihsel bir şahsiyet hüviyeti kazanmıştır, beğensek de beğenmesek de bu gerçek değişmeyecektir. Demokraside, iş hayatında, hukuk devleti meselesinde, zihniyet değişiminde, toplumsal alanda, 8 yıllık hikaye bize birşeyi gösteriyor, Tayyip Erdoğan, Cmhuriyet'in kuruluşunu saymazsak ilk defa gerçek anlamda "parametreleri değil, paradigmaları" değiştirdi. Aslında Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin demokratikleşmesini değil,
Akdeniz Avrupası'nın demokratikleşme sürecini tamamlayan insandır. Portekiz, İspanya, Fransa, İtalya,
Yunanistan ve TürkiyeÖ Bu coğrafi hat üzerinde demokratikleşmesini tamamlayamamış tek ülke Türkiye kalmıştı ve bunu Tayyip Erdoğan tamamladı. Ayrıca, Türkiye'de şehirleşmeyi geliştiren ve Türkiye'yi sekülerize eden liderdir.
MHP'NİN KADERİ ERDOĞAN VE KILIÇDAROĞLU'NUN ELİNDE
CHP'deki gelişmeler MHP'yi nasıl etkiler?
MHP Türkiye için dünden daha gerekli bir partidir. Ancak, MHP'nin kaderi kendi elinde olmaktan çıkmıştır, anayasa oylamasında kendi kaderini belirleme yeteneğini kaybetmiştir. MHP'nin kaderi Tayyip Erdoğan'ın ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun sürdürecekleri politikaya bağlı hale gelmiştir. Bugün MHP "
Oğuz coğrafyası" dediğimiz, Orta
Anadolu ve
Toroslar uzantısında yoktur, içine kapanmış bir
kibir partisi görünümü vermektedir.
BAYKAL VE SAV DEVRİM MUHAFIZI GİBİ KENARDA BEKLİYOR
Türkiye'de CHP değişimin ve dönüşümün adresi olamaz mı?
CHP deyince aklınıza insana acı veren bir geçmiş geliyor. Buna rağmen bu toplum CHP'den hâlâ bir şeyler bekliyor. Ben her zaman şuna inandım: CHP'nin ön ayak olduğu bir değişim ve dönüşüm süreci başka partilerin liderliğinden daha sağlıklı sonuçlar verir. CHP Türkiye'ye tarihsel hizmetler edebilir. Aslında CHP'nin peşine takılmaya hazır büyük bir toplum kesimi de var, ancak CHP bir türlü kendisi için böyle bir rolü uygun göremedi.
Kılıçdaroğlu yeni bir şans olamaz mı CHP için?
Genel başkan olduğu günden bu yana Kılıçdaroğlu'na baktığım
vakit, valizinde diş macunuyla fırçası dışında hiçbir şey olmayan birisini görüyorum. Birilerini suçlamayı bir siyaset yapma tarzı olarak benimsemiş. "Tayyip Erdoğan'a saldır ve muhalefet potansiyelini etrafında kenetle" politikası yürütüyor. Diğer taraftan, belki de bir çaresiz adam Kılıçdaroğlu. CHP'yi demokrat ve değişimci bir çizgiye çekmek gerektiğini o da biliyor, ama bunu yaptığı takdirde parti tabanının kayacağını görüyor. Baykal ve
Önder Sav devrim muhafızı gibi kenarda bekliyor. Kılıçdaroğlu başaramazsa, bunu yapan birisi seçimden sonra ortaya çıkacaktır. Bu da Gürsel Tekin'dir. Sol siyasete ilgi duyanların Gürsel Tekin'i dikkatlice izlemelerinde fayda var.