Bir defa ‘merkez’ nedir?
Merkeze göre ‘sağ’ ne yana düşer, ‘sol’ neresidir.
Artık baygınlık verecek ölçüde tekrarlandığı için rahmetli İdris Küçükömer’in sağ ve sol tanımlamalarına girmek istemiyorum.
Eline
kalem alan, sanki rahmetliyle, rahmetlinin müktesebatıyla çok ilgiliymiş gibi, ‘Küçükömer demişti ki’ diye başlıyor.
Bence meselenin esasını özetleyen bu tespit (sol zannettiğimiz yapının aslında sağ olduğu tespiti) gide gide ‘Eğitim şart’ yahut ‘Bir yağmur ister’ gibi bir klişeye dönüştü.
Kronik bir İdrisgil olarak ben bu hakkımdan şimdilik feragat ediyorum.
Yücel Yaman ağabeyim beni anlayacaktır.
Zaten bir tek o anlıyor.
Neyse, bu iş zaten olmayacaktı. Fena halde ‘
toplum mühendisliği’ kokan bu birleştirme-kaynaştırma çabası ‘sosyolojik gerçekliğe’ aykırı olduğu için sonuç vermeyecekti.
Nitekim vermedi.
Erkan Mumcu, bir kez daha, ‘83 ruhu’nun küllerinden doğmak gerektiğini farketti ve ‘bozan adam’ olmak pahasına zaten sonuç vermeyecek yapıya çomak soktu. (Keşke bunu zamanında farketseydi, daha doğrusu
Meclis’ten kaç
masaydı da,
ülke bu büyük siyasi krizin eşiğine gelmeseydi.)
Siyaset mühendislerimize göre, ‘istenmeyeni önlemek’ için yapılması gereken ilk şey ‘merkez’de bir düzenlemeye gitmek... Önce ‘sağ’ oldukları sanılan DYP’yle Anavatan’ı evlendirmek, sonra da
küçük sol yapıları (
CHP’sinden DSP’sine, BCP’sinden SHP’sine, hatta İP’sine) birleştirerek güçlü bir ‘merkez’ oluşturmak.
Fakat, bu işler masa başında olmuyor.
Üstyapı her zaman altyapıyı belirlemiyor.
Çünkü, üzerinde
ittifak edilebilir bir ‘merkez’ tanımlaması, bir merkez telakkisi yok. Çoğunluk (Emre Kongar gibi sosyologlar da buna dahildir), değişime direnen statükoları ‘merkez’ sanıyor.
Statükolara yaslandığınızda, sizi ‘merkeze yakın’ olmakla taltif ediyorlar... Vatanınızı milletinizi fetişleştireceksiniz, bazı dokunulmazlara dokunmayacaksınız, hukukun ‘haklar’la ilişkisini kurcalamayacaksınız, giderek kendini dinselleştiren ‘
laiklik’le ilgili en ufak bir
itiraz cümlesi geliştirmeyeceksiniz, sık sık ‘birlik ve beraberliğe her zamankinden muhtaç olduğumuz şu dönemde...’ türünden cümleler kuracaksınız,
siyasete müdahale etmeyi alışkanlık haline getirmiş o namütenahi iradeye karşı herhangi bir siyasi pozisyon almayacaksınız...
Kısacası şu:
Bürokrasiye kendinizi sevdireceksiniz.
Fakat,
sandık gerçekliğiyle mühendis hesabı her zaman örtüşmüyor.
Hiçbir zaman örtüşmedi.
Bir tür ‘istenmeyeni engelleme’ operasyonu olan 60, 71, 82, 97 müdahaleleri ve sonrasındaki ‘mühendislik çalışmaları’ ters tepti.
Sandıktan, siyaset mühendislerini üzecek sonuçlar çıktı. 2007 müdahalesi de ortaya farklı bir tablo çıkarmayacaktır.
Hulasa, bürokrasinin ve değerli dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel’in dolduruşuyla ‘bir şeyler yapmaya çabalayan’ arkadaşlar üzüleceklerdir.
İlhan Kesici üzülecektir,
Mehmet Ağar ve
Mesut Yılmaz üzülecektir, Deniz
Baykal üzülecektir... Halka dayanmayı reddedip mühendis hesabına tamah ettikleri için...
Ahmet Kekeç/
Star