Kültür eski Bakanı ve
Susurluk Komisyonu'nun en aktif üyelerinden biri olan
Fikri Sağlar,
Deniz Kuvvetleri Eski Komutanı Özden Örnek'e ait
darbe günlüklerinin
Ergenekon soruşturması kapsamına alınmaması halind
e devlet içindeki illegal yapılanmaların ortaya çıkartılamayacağını söyledi.
Today's Zaman'ın hafta sonu eki Sunday's Zaman'da yayınlanan haberde Ercan Yavuz'un sorularını
cevaplayan Fikri Sağlar,
Ergenekon soruşturmasının sonuca ulaşmasının
Türkiye'nin bağımsızlığı anlamına geleceğini vurguladı.
Kürt sorununun
silahla çözülemeyeceğini belirten Sağlar, "
PKK'yı yaşatan Türkiye'deki siyasi yanlışlıklardır. Şiddetin, silahlı mücadelenin sürmesi için her şey yapılıyor." dedi. İşte röportajdan çarpıcı bölümler;
-Türkiye, devlet içindeki bu illegal yapıları neden ortaya çıkaramıyor?
Kontrgerillanın varlığını ilk bilen Bülent Ecevit'ti. Bunu bilmek başına bir sürü işler getirdi. Zaten bununla mücadele eden çok
siyasetçinin başına çok işler geldi. Benim de başıma geldi. Biz bu düzenin yarattığı siyasetçiler değiliz. Bu yapılarla mücadele etmeye başladığımızda da bizim siyaset yapmamızı engelleyen bir güçler oluşuyor. Bu çabayı hala gösterdikleri açık. Bugün Deniz
Baykal'ın hal ve hareketlerine bakın, hangi taraftan olduğunu görürsünüz.
Deniz Baykal ve beraberindeki yöneticiler bizim gibi bu düzene karşı olan, Ergenekon yapılanmasının oluşturduğu
derin devlet anlayışı yerine hukukun üstünlüğünü,
demokrasinin bütün kurum ve kurulları ile bir arada olmasını,
egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait olmasına, bürokratik militer devlet yerine hukuk devletini savunan siyasetçilere geçit vermiyorlar.
-Bu tür siyasetçiler nasıl engelleniyor?
Kontrgerilla ile ilgili parlamentoda
Meclis araştırması açılmasını isteyen, bunun için önerge veren siyasetçilerin hiç biri bugün siyaset sahnesinde değil. Bu bir tesadüf değildir. Sağda da böyle solda da böyle. Faili Meçhül Cihayetleri
Araştırma Komisyonu Başkanı Sadık Avundukluoğlu, Susurluk Komisyonu Başkanı
Mehmet Elkatmış yok, Sabri Ergül yok. Susurluk Komisyonu Raportörü
Hâkim Akman Akyürek, 9
Aralık 1997'de İstanbul'da geçirdiği
kazada hayatını kaybetti. 21
Kasım 1999'da da
TBMM Susurluk Komisyon Sözcüsü Fazilet Partili arkadaşımız Bedri İncetahtacı,
Ankara Esenboğa Havalimanı yolunda geçirdiği
trafik kazasında can verdi. Akman Özyürek'in evinde değişik pasaportlar, kimlikler bulundu. Bu yapıya karşı olanların ciddi bir şekilde etrafı çevrilmiştir.
-Sizin başınıza ne tür olaylar geldi?
Ben de 1999 yılında iki ölümcül kaza geçirdim. Ama
CHP'den
ihraç edilme serüvenini anlatırsam bunu anlayabilirsiniz. 6. Nolu Devlet
Güvenlik Mahkemesi Susurluk'ta devlet içinde bir çete yapılanması olduğunu, bu çetenin lideri
Korkut Eken olduğuna karar verince televizyon kameralarına konuşan Eken, "Bizim ceza almamızı sağlayan Fikri Sağlardır, biz onunla hesaplaşacağız" demiştir. İki gün sonra CHP benim ihraç edilmem doğrultusunda çalışmaya başlamıştır. İhraç edilmemin gerekçesini şimdi CHP'ye sorsanız cevap veremiyorlar.
-Bu yapının CHP içinde uzantıları da mı var?
Bugün CHP, e-muhtırayı kabul edilen, darbeleri kabul eden bir anlayışının yerleştiği bir noktadadır. 301 maddeyi savunan, 1982 Anayasasını koruyan, darbe Anayasa'sına sahip çıkan bir çizgiye gelmiştir. Yani hukuk devleti, demokrasi, hak ve özgürlükler karşısında siyaset yapan bir yapıya dönüşmüştür. Maalesef böyle bir partiye sol bir parti denemez. CHP'nin tabanı böyle değildir, yöneticileri bu anlayıştadır.
-CHP'yi oy verenler hala CHP'nin sol parti olduğuna inanıyor...
CHP, Atatürk'ün kurduğu, emperyalizme karşı mücadele veren cumhuriyeti kuran parti olması sebebiyle hala sol parti olarak biliniyor. CHP'ye sol parti değildir dediğiniz zaman, yerine yeni bir parti koymanız gerekiyor. Ama onu da koyamıyorsunuz.
Erdal İnönü'nün siyaseti bırakmasından sonra solun birinci partisi her zaman DSP olmuştur. Eğer CHP o dönemde gerçek bir sol parti olabilseydi, Ecevit, 1995 ve 1999 seçimlerinde solun birinci partisi olamazdı.
-Susurluk'ta neden sonucu gidilemedi?
Susurluk meselesinde devletin yasadışı faaliyetlerine katılmamış tek parti Milli Nizam çizgisinden gelen partilerdi. Onlar her zaman devlet tarafından dışlanan partilerdi. Hatta bu yapılar biraz da onlara karşı mücadele için kurulmuştu. Refah Partisi'nin en büyük şanssızlığı DYP Lideri
Tansu Çiller'in hükümet ortağı olmasıydı.
Erbakan o gün Susurluk için 'faso fiso, gulu gul dansı, mum söndü oynuyorlar' demeseydi devletin kurumlarını çalıştırsaydı, birçok şey sıcağı sıcağına bulunacaktı. Ama maalesef ortağının sözünü dinledi. Bu işlere bulaşmış ortağını korumak adına bunu reddetti. Sonra 28
Şubat geldi. O yapı 28 Şubat'ı gerçekleştirdi, 28 Şubat'a da karşı koyamadığı için bugün Ergenekon'a geldik.
-
Tüm partilerin içinde bu yapının temsilcileri var mı?
Özel Kuvvetler Komutanlarından bir tanesi, "Parlamentoda her partiden milletvekillerimiz var. CHP içinde bile milletvekillerimiz vardı' itirafında bulunmuştu. Bu yapıların sağcısı solcusu yok. Bu yapı her taraftan korunuyor. Bu yapılar için solcu bulmak eskiden zordu.
Vatan millet diyerek sağcılar daha kolay bu yapılar içine sokuluyordu. Ama şimdi solcusu sağcısı kalmadı. Hepsi işin içinde.
-Soğuk Savaştan sonra PKK ile mücadele de bu yapının korunması için gerekçe olarak kullanılmadı mı?
PKK'yı yaşatan Türkiye'deki siyasi yanlışlıklardır. Şiddetin, silahlı mücadelenin sürmesi için her şey yapılıyor.
Kürt sorunu silahla çözülemez. Sonuçta onlar sizin vatandaşınız. O vatandaşları silahla yola getirmeye çalışmanın mantığı olamaz. Terörle mücadele yeni düşmanlar yarattı. Böylece bu yapılar saflarını sıklaştırdı. İçerde bölündüğünüz, toplumsal barışı tam olarak sağlamadığınız sürece bu yapılara fırsat verir, güdülürsünüz. Toplumda bir düşman yaratma çabası tüm hızıyla sürüyor. Kürt- Türk,
Alevi-sunni, laik-anti laik, şehirli-
köylü, hatta mahaller bile ayrıştırılıyor. Demokrasi yerine biat kültürü egemen kılınıyor. Ayrışma olduğu,
kavga kültürü var olduğu sürece demokrasi yerine bu yapılara
hizmet ederiz. Mesela Güneydoğu'da kirli savaşa yıllarca batıda doğan çocuklar götürülüp savaştırıldı. Bu Kürt-Türk ayrıştırmasını tetikledi. Bilinçli olarak bu noktaya getirildi.
-Ergenekon Soruşturması'ndan umutsuz görünüyorsunuz.
Aksine umutla bekliyorum ama endişeliyim. Başbakan'a karşı veya hükümet karşı kim muhalefet yapıyorsa bu dosyanın içine şöyle veya böyle yerleştiriliyor intibasının yerleştirilmesi Ergenekon'un çözülmesi önündeki en büyük engel. Kim bu hükümet karşı çıkıyorsa onları tutukluyorlar görüntüsünün verilmemesi lazım. Bunlardan kaçınılmadığı takdirde çözümü engelleriz. Herkesi tutuklayıp içere atıp, sonra tek tek serbest bırakmaya başlarsanız, asıl suçluyu bulamazsınız. Bir kısmını tutup, diğerlerini serbest bırakmaya başlarsanız gerçeği ortaya çıkaramazsınız. 2400 sayfa
iddianame 10 bilerce sayfa ek, sürekli yeni dalgalarla insanları içeri alırsanız o zaman bu iş çözülmez. Siyasi irade bunu ortadan kaldırma konusunda çok kararlı olmalı.
-TSK tarafından Eruygur ve Tolon'a cezaevinde yapılan ziyaret ne anlama geliyor?
Tüm askerlerin askeri cezaevleri yerine
sivil cezaevlerinde tutulması önemlidir.
Askerler trafik suçu işleyen mensuplarını bile askeri cezaevlerinde gözaltında tutarlar. Asker bunu talep etti mi, etmedi mi bilmiyorum. TSK adına yapılan ziyaret iki
generalle sınırlı. Eruygur ve Tolon ziyaret edilmiştir. Aynı cezaevinde bulunan bir başka general olan
Veli Küçük ziyaret edilmemiştir.
Veli Küçük de silah arkadaşları ve generaldi. Onu niye ziyaret etmediler? Bunu çok anlamlı buluyorum.
-CHP misyonunu tamamladı mı?
CHP'nin bugünkü mevcut yöneticileri CHP'nin programına
ihanet ediyorlar. Her birinin partiden ihraç edilmesi gerekiyor. CHP'nin programı sosyal demokrat programdır. Her yerinde hak, hukuk,
insan hakları, evrensel haklar vardır. Ama bugün, devletçi, hatta demokrasi dışı bir yapıyı ve
yönetim anlayışına sahiptir. CHP'nin tabanı ile oy verenleri arasındaki kurumsal kimlik arasında büyük bir çelişki vardır. CHP yöneticileri CHP içinden atıldığında CHP gerçek kimliğine kavuşur. Çünkü CHP, Türkiye'nin en eski ve en köklü partisidir. CHP yöneticileri bugün Diyarbakır'a Kara
deniz'e gidemiyor. Sadece Ankara ile
Antalya arasında gidip gelebiliyorlar. Ankara'nın içinde bile dolaşamamaktadırlar. CHP yöneticileri Keçiören'de dayak yiyen kişinin kurtarıcılığına ABD'nin üçüncü
sınıf kâtiplerini çağırıyor.
-CHP'yi gerçek sol kimliğine kavuşturmak mümkün değil mi?
Bu kadroya devirmek imkânsız. Bu kadronun seçicileri de bu kadro tarafından atanıyor. Orada bir kısır döngü var. Bu döngüyü durduracak tek güç
halktır. Halk CHP'ye oy vermezse CHP yöneticilerini iktidarlarını sürdüremezler.
-CHP barajın altında kalmasına rağmen liderleri koltuğunu korumayı başarıyor.
Askerlerin hazırladığı
Andıç adı verilen raporda, CHP Liderlerinden bir tek Deniz Baykal'ın
terör örgütünün düşüncesine sahip olmadığı, kendi düşüncelerine uygun hareket ettiği vurgulanmıştır. CHP'nin tek lideri Baykal değil;
Erdal İnönü,
Murat Karayalçın,
Altan Öymen,
Hikmet Çetin de lideriydi.
Kürt raporu sebebiyle diğer CHP liderlerine bu suçlamalar yapılırken sadece Baykal'ın bu liste dışında kalması çok anlamlıdır. Bunun ne anlamı geldiği açıktır.
-Ergenekon'un dış bağlantısı var mı?
12
Eylül Darbesi'nden sonra 'Bizim çocuklar yaptı' diyenlere karşı,bir soruşturma başlatılıyor ve bu kişiler tutuklanıyorsa Ergenekon onlara karşı yapılıyor demektir. Ergenekon soruşturmasının sonuca ulaşması Türkiye'nin bağımsızlığıdır. Türkiye'ni tam bağımsızlığı burada yatıyor. Türkiye kendi hukuka uygun bir yargılama yapabiliyorsa o zaman bağımsızız demektir. Türkiye'ni artık ekonomisi yok. Ekonominin aktörleri Türkiye'nin dışında. Bir devletin en azından siyaseti ve hukuku bağımsız olmalıdır. 5 Kasım 2007'de sınırötesi operasyonda ABD'nin iznini aldıktan sonra Türkiye'nin bağımsızlığından bahsetmek mümkün değil.
CİHAN