'Darbe olacak' diye girmemişler!

Mumcu ve Ağar'ın TBMM'ye girmemesiyle başlayan gerilimin en yakın şahidi Hüseyin Kocabıyık.

'Darbe olacak' diye girmemişler!

Partisinin Anayasa'nın hükümlerine sadakatsizlik gösterdiğine inanan Kocabıyık, olayların perde arkasını Aksiyon'a anlattı. Genç yaşta Tansu Çiller’in siyasi danışmanlarından biri oldu. Arkadaşları onun için, “Siyaseti ilmiyle okuyan gerçek yetenek.” diyor. Aynı zamanda Mehmet Ağar’ın 15, Erkan Mumcu’nun 10 yıllık arkadaşı. Son bir ayda DYP ve Anavatan Partisi’nde yaşananların da en yakın tanığı. Mumcu ve Ağar’ın ‘kulağı kesik kimi siyasetçiler’ ve dışardan gelen bazı telefonlarla ‘yüksek volümlü’ müdahale, yani darbe olacağına inandırıldıkları için Meclis’e girmedikleri iddiasını savunuyor. Uyarılarının dikkate alınmamasına kızgın; ama Türk siyasetinin sahil-i selamete ulaşması için hâlâ söylenecek sözler olduğunu düşünüyor. Partisinin oylamaya katılmayarak, “millî iradeye, onun temsil makamı olan TBMM’ye, demokrasiye, Anayasa’nın açık hükümlerine sadakatsizlik gösterdiğini” söyleyerek Anavatan Partisi Merkez Karar Yürütme Kurulu’ndan geçtiğimiz hafta istifa eden Kocabıyık’la, Anavatan ve DYP’de yaşananların perde arkasını konuştuk. -Türk demokrasisi 27 Nisan’da altıncı trafik kazasını geçirdi. Demokrasinin son kazasının en yakın şahitlerindensiniz. ANAP penceresinden bakıldığında 25-27 Nisan arasında neler yaşandı? Süreç aylar önce başlamıştı. 25 Nisan’a gelindiğinde aslında her şey netleşmişti. CHP ve siyaset dışı bazı merkezler uzun soluklu bir projeyi başlatmışlardı. Mitinglerdeki atmosfer, “Biz cumhuriyete sahip çıkıyoruz.” gerekçesinden biraz da uzaklaştırıldı. CHP hem siyaset içine dönük çabalarıyla hem de siyaset dışı merkezlere verdiği mesajlarla bu süreci alabildiğine gerdi. “Oldurmayın! Erdoğan’ı cumhurbaşkanı yapmayın!” derken Deniz Baykal, siyaset dışı birtakım merkezlerle iletişim kuruyordu aslında. TEZİÇ OLAYINDAN SONRA GELEN TELEFONLAR MUMCU’YU DEĞİŞTİRDİ -Hangi merkezler bunlar? Yargı ve askerler. Bu çok açık. 25 Nisan’a geldiğimizde gördük ki CHP’nin çabaları, mitinglerin atmosferi, sağ partideki liderlerin zihinlerini önemli ölçüde teslim aldı. Onların siyasi kararlarını etkiledi. Buna rağmen özellikle DYP ve ANAP liderleri CHP’nin yarattığı bu havaya karşı bir eğilim içindeydi. 367 tartışmalarının siyasete dönük bir müdahale ve hukuken saçma bir şey olduğunu söylüyorlardı. -Birdenbire değişen neydi peki? Ağar, “Siyasette hesaplaşma yeri sandıktır, mahkeme salonları değildir.” demişti. Mumcu da böyle düşünüyordu. 184 yeterlidir, 367 tartışması saçmadır, diyordu. 25 Nisan’da Anavatan merkez karar toplantısı oldu. Bu toplantıda girelim diyenler de vardı, girmeyelim diyenler de… Hatta girmeyelim diyenler ağırlıktaydı. Yani CHP’nin etkisi Anavatan’da açıkça kendini hissettirdi. Fakat Mumcu girme eğiliminde olduğunu, 367 meselesinin siyasete müdahale anlamı taşıdığını söyledi. Eğer 367 meselesi Anayasa Mahkemesi’nde kabul görürse bundan sonra rejimin işlemeyeceğini dile getirdi. Ekonomik kriz çıkacağını belirtti. -O halde bu kararından nasıl vazgeçti? O gün saat 16.45 ile 17.00 arasında Mumcu’ya telefonlar geldi. Odaya heyecanla girdi, çıktı. Toplantıya son girişinde YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’e suikast girişiminde bulunulduğunu, önemli gelişmeler olduğunu ve artık Türkiye’de her şeyin değiştiğini, her şeyin yeni baştan düşünülmesi gerektiğini söyledi. -Basın olayı üç saat sonra (17.30 gibi) duydu. Erkan Bey erken öğrenmiş galiba. Neydi o telefonlardan sonraki tavrı? Türkiye’de son derece önemli olaylar oluyor, dedi. Sözlerinden anlaşılıyor ki o ara devreye kimler girdiyse Türkiye’de bir askerî müdahale olacağına inandırmışlardı liderleri. -Bu fikre nasıl vardınız? O günün akşamı Ağar ile Mumcu Meclis’te (saat 19.00’da) acilen bir toplantı yaptılar. Dediler ki hükümet cumhurbaşkanlığı seçimini iptal etsin, hemen erken seçime gitsin. İşte, o arada kendilerine ne söylendiyse bundan ürktüler ve basın toplantısı düzenlediler. Bunu liderlerin daha sonra verdikleri beyanlarından da anlıyoruz. -Hangi beyanlarından mesela? 27 Nisan gecesi askerler bildiri yayımladı. Ertesi gün Mumcu bu bildirinin katıldığım ve katılmadığım bölümleri var. Hatta eksik bulduğum yönleri var diyor. Bunu bir merkez sağ partisi lideri söylüyor! -Yani o baskı hâlâ sürüyor mu? Bence bu insanlar muhtıra falan değil, bunun daha ötesinde bir şey (darbeyi kastediyor) olacağına inandırıldılar. Sonra Mumcu devam ediyor: “Kum saatinde kum tükenmek üzere.” Sonra bir şey daha söylüyor. “Meclis’i açık tutmalıyız!” Bakın bunlar olan biteni anlamak için anahtar kelimeler, şifrelerdir. Meclis’in kapanma tehlikesi mi var ki çırpınıyor bir genel başkan? Yani bir askerî müdahale olacağına bu iki başkan inandırılmışlardır. Onlar da olacak beklentisiyle bir siyasi tutum takınmışlardır. TBMM’deki oylamaya girmemelerinin nedeni budur. -27 Nisan’da bildiri internette yayımlandı. Asıl olan 28 Nisan’daki hükümetin cevabıydı. Bu cevabı vermek cesaretti deniliyor. Bu bir cesaret falan değildir. Hükümet sadece normal olanı yaptı. Zaten Türkiye’nin genel sorunu budur. Anayasa dışı bir müdahaleyi reddetmek bile cesaret olarak algılanıyor. Hükümet normal ve gerekli olanı yaptı. Farkı bugüne kadarki hiçbir sivil iktidarın yapmadığını yaptığı için cesaret sayılmıştır. -Bu muhtıra girişiminin muhatabı en az iktidar kadar muhalefet değil miydi? Çok doğru. Benim iddiam da budur. Zaten muhtıra iktidara verilmiştir; ama taleplerini muhalefete yaptırmak için düzenlenmiştir. Nitekim sonucu da böyle olmuştur. DARBEDEN SONRA MERKEZ SAĞI TOPARLAYACAĞIZ HAYALLERİ -Yani muhalefete saflarınızı sıklaştırın uyarısı yapıldı. Evet. Benim şu isteklerim var, bunları yerine getirin demiştir o bildiri. Muhalefet de bunları yerine getirmiştir. Muhtırada sözü edilen talep belliydi: Cumhurbaşkanını seçtirme. Diğer partiler de bu talimatı almışlar ve gerekeni yapmışlardır. İtirazımız bunadır zaten. Yani bu muhtıranın muhatabı hem iktidar hem de muhalefetti. İktidar bu muhtırayı reddetti. Askere Anayasa’yı hatırlattı. Aynı şeyi muhalefet de yapmalıydı. Yani onlar bunu yapmayarak siyasi alternatif olmadıklarını da gösterdiler. Çok alışık olmadık bir durum sergilediler. Ben ANAP’ın 28 Şubat tutumunu biliyorum. ANAP’ta 28 Şubatçılık hâlâ yaşıyor; bu anlaşıldı. Ama benim garibime giden Ağar’ın tutumuydu. Partinin geleneğinde bu tür müdahalelere reaksiyon göstermek vardır. DYP, kendi geleneğine uygun davranmadı. -Zaman’daki röportajınızda bu iki liderin davranışını fırsatçılık olarak nitelendiriyorsunuz. Nedir bundan kastınız? İki lider de yüksek volümlü bir müdahale olacağına inandırıldı. Buradan AKP’nin sağ çıkamayacağını, paramparça olacağını düşündüler. Yani AKP alaşağı edilecek, yok edilecek, Anavatan ve DYP bu şaşkın, çaresiz seçmeni tekrar toparlayacak ve büyük bir merkez sağı ortaya çıkaracak… Birtakım eski politikacılar olabilecekleri; yani askerlerin müdahalesini Ağar ve Mumcu’ya daha anlayabilecekleri tarzda söylemişlerdir. Yani bu iki lidere doğrudan doğruya biz geliyoruz, diyen askerler değildir. Benim ‘kulağı kesik’ diye tabir ettiğim eski siyasetçiler inandırmışlardır Ağar ve Mumcu’yu. -Bu gerilim sahnesinin en önemli aktörü CHP. 25-27 Nisan sürecinde ve öncesinde CHP olayların neresinde sizce? CHP bu işin planlayıcısı, kışkırtıcısı ve provokatörüdür. Baykal’ın söylem ve eylemlerini önünüze koyun, bunu anlarsınız. Baykal bir sene önce halkı cumhuriyete sahip çıkmaya çağırıyorum, diye seslenmiştir. Ondan sonra kademe kademe 27 Nisan’a kadar yaşanılan olayları örgütlediği çok açıktır. Oldurmayın, diye bağırıyor. Üçüncü şahıslara söylüyor bunu. Mesele Anayasa Mahkemesi’ne intikal ettiğinde iki şey söylüyor Baykal: “Anayasa Mahkemesi 367 gerekli değil derse kaos çıkacak. Türkiye’de seçim sonuçları istenen şekilde çıkmazsa bu yeni bunalımlar olacak anlamına gelir.” Bütün bu olup bitenler sadece cumhurbaşkanlığını önlemeye yönelik değildir. Bir sonraki Meclis aritmetiğini dizayn etmeye yönelik çabalardır. Muhtıra, Anayasa Mahkemesi’nin kararı, Baykal’ın açıklamaları... Türk demokrasisi böyle bir örgütlü tezgâhla baş başadır. -Baykal’ın tehdit ve tahriklerinin yönlendirme olduğu da tartışıldı. Neresi yönlendirme, neresi Anayasa’ya aykırı konuşmasının? Siyaset bu konuların üzerinde durmuyor. Baykal 27 Nisan’da yaptığı açıklamayla bir Anayasa suçu işlemiştir. Görülmekte olan bir dava ile ilgili açıklamada bulunmuştur. Anayasa’nın 138. maddesi çok açıktır. Savcıların derhal harekete geçmesi gerekir. Bu vaka-i adiyeden bir mesele gibi ele alınmaktadır. CHP’nin konumunu düşündüğümüz vakit ortaya şu çıkmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi rejim için öncelikli bir tehdit haline gelmiştir. Eylemleri ve söylemleriyle rejimi tehdit eden odak halindedir. Kanıtı da Baykal’ın açıklamalarıdır. Bunu herkes görmezden geliyor. Baykal, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde söz ve eylemleriyle demokratik parlamenter nizam için bir tehdit odağı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu yeni bir şey, bunun altını çizmek lazım. Bu mesele devletin savcılarınca da ele alınmalıdır. Herkesi suç duyurusunda bulunmaya çağırıyorum. -Türkiye’nin bir provokasyonla karşı karşıya olduğunu söylüyorsunuz. Bunun yerli-yabancı aktörleri de var mı? Ben ABD’nin AKP hükümetinden yeterince memnun olmadığını düşünüyorum. Çünkü AKP, ABD’nin istediklerini yapıyor gibi görünüyor ama hiçbir şey yapmıyor. Başka siyasetçiler hiçbir şey vermiyor gibi görünürlerdi, her şeyi verirlerdi. Ama AKP öyle değil. Bu ABD’yi rahatsız eden bir durum sanırım. Bir de Türkiye’de bazı kurumlar belli ki eskiden olduğu gibi ABD’ye Türkiye’de gerçek patron hükümet değil, biziz mesajını vermeye çalışıyor. Muhtıranın sebeplerinden biri de budur. Yani muhtıra üzerinden ABD ile korsan bir diyalog kurulmaya çalışılmıştır. -Merkez sağın birleşmesi yıllardır isteniyordu. Ancak bu gergin süreçten sonra birleşme kararı çıktı. Neden alelacele ve bugün yaşanıyor Anavatan - Doğruyol Partisi birleşmesi? Acele olmuştur, ancak bu birleşmenin sahici bir birleşme olması için fikirler, idealler temelinde gerçekleşmesi gerekirdi. Ancak bu birleşme son derece eklektik, yapay, kısa vadeli çıkarları gözeten bir birleşmedir. Daha doğrusu bir araya gelmedir. Birleşme, tarafların yeni dönemde parlamentoda olma arzusudur. Sonuç almayacağı çok açıktır. 27 Nisan, bana göre merkez sağ için ‘Kara Nisan’dır. 27 Nisan’da bu iki partinin Meclis’e girmemesi 22 Temmuz’dan sonraki kaderlerini de belirleyecektir. Halk bunu affetmeyecektir. -Bu süreçten önce birleşmeden bahsediliyor muydu? Hayır. Sadece biz Anavatan’ı Demokrat Parti ismiyle, DYP’nin dışında kalan parçaları Demokrat Parti adı almış bir Anavatan’da toplamaya çalışıyorduk. DYP ile birleşme hiç gündemde yoktu. Hem iki lider de bunu reddediyordu. 27 Nisan’daki oylama öncesinde bu birden hızlandı ve böyle bir sonuç çıktı. Neticede bu partilerin jet hızıyla birleşmelerinde 27 Nisan’da ‘TBMM’ye girmeyin ve millî iradeyi hiçe sayın’ diyen kimler ise, ‘Birleşin, birleşmek mecburiyetindesiniz’ telkinini de yapan aynı kişilerdir. Buradan bu anlaşılır. -Erken seçim kararı bu baskıyı yapanların planını bozmuş mudur? Kısmen bozmuştur. Nitekim düne kadar erken seçim diyen insanlar bunu baskın seçim olarak görüyor artık. -Bu birleşmede CHP’nin bir etkisi var mı? Hem hayır, hem evet. Doğrudan yoktur; ama Baykal’ın kafasından geçen bir fikir vardır. Bunu da ağzından kaçırmıştır. “Bütün sağ partiler; DYP, Anavatan gelsinler CHP listelerinden girsinler. Oradan bir iktidar modeli çıkartalım!” demiştir Baykal. 27-28 Nisan’da yaptığı açıklamada da şu ifadeleri kullanmıştı. “Meclis’te birlikte hareket eden DYP-CHP ve ANAP’ın birlikte seçime gireceği yönünde bir algı oluşmuştur ve bu büyük heyecan yaratmıştır. Biz herkese kucağımızı açıyoruz, sağ ve sol kavramlarının önemi yoktur.” SENARYOLARI 4 PARTİLİ MECLİS -Siyaset mühendislerinin yeni bir projesi ile mi karşı karşıyayız peki? Evet, bu seçim sonrası parlamento aritmetiğini dizayn çabası; yani siyaset mühendisliğidir. Buradaki amaç 4 partili bir parlamento tasarlamaktır. Çünkü 4 parti girdiği zaman AK Parti bir hükümet kuramayacaktır, o anlaşılıyor. Mumcu’nun ve Ağar’ın açıklamalarına bakılırsa böyle bir şeyin olmaması gerekiyor. Ama bunu oldurdular. -En büyük riski kim aldı? En büyük riski demokrasi aldı. Bu iki lider halkın gönlünden de zihninden de düştü. Üstlendikleri rol gerçekleşirse bu, demokrasiyi risk altına sokacaktır. Aslında bu iki liderin, yani Ağar ile Mumcu’nun kaybedecek bir şeyi de kalmamıştır. -Merkez solun oyları hep blok olarak yüzde 30, merkez sağın oyları da yüzde 70 gözükmüştür. Seçim sonrası bu durum ne olur sizce? 27 Nisan tarihindeki olay siyasi haritayı şöyle şekillendirdi: Solda CHP ve ona yakın unsurlar, merkez sağ koridor, onun sağında da çok geniş alanda AK Parti. 27 Nisan’da eğer merkez sağ partiler böyle uğursuz bir rol üstlenmeyip Meclis’e girseydi, o muhtıraya açıktan karşı çıksalardı, AKP’ye en ağır eleştirilerini yaparak halka dönüp sorumluluklarını anlatsalardı merkez sağ bulunduğu dar koridordan hem sağa hem sola genişleyecekti. Ama tam tersini yaptı Mumcu ile Ağar. CHP’nin kışkırtıcı, siyasetini takip ettiler. AK Parti’ye muhalefet edenler bile kendini AK Parti’ye yakın hissetti. Ara renkler yok oldu. Merkez sağı bitirdiler. -Neden? Kendi varlık sebebi olan millî iradeye darbe vuran bir sağ olamaz ki. Millî iradeyi Anayasa Mahkemesi’nin tutsağı haline getirdiler. Yaptıkları halka karşı işlenmiş büyük bir suç. Buradan bir merkez sağ üremez. Nitekim halk da affetmeyecektir. -İktidar partisi ve seçmen temmuza kadar başka ne tür oyunlarla karşı karşıya kalacak? Bu oyunu bir provokasyon olarak nitelendiriyorum. Hukukun, siyasi partilerin, Anayasa Mahkemesi’nin, askerlerin, sıradan insanların, medyanın, her aracın kullanıldığı bir provokasyon bu. Bunu planlayanlar bu işi, cumhurbaşkanı seçtirmemek hedefine ulaşma noktasında kesmeyecekler. Bu devam edecek. Seçime kadar da ondan sonra da devam edecek. Burada demokrasi adına uyanık olmak gerekiyor. -Nasıl? Örneğin seçime kadar AKP’nin dikkatli olması lazım. Beklenmedik saldırılarla karşılaşabilir. AKP’ye şöyle bir öneride bulunmak istiyorum. Kendilerine yapılan her müdahaleyi mutlaka hukuka taşısınlar. Hukukî tedbir almaya zorlasınlar. Görmezden gelmesinler. İkincisi son dönemlerde AKP’nin kapatılacağına dair söylentiler yayılıyor. Böyle bir şey olmayacaktır. Ancak bunu yaygın bir söylenti haline getirerek AKP seçmeninin psikolojisini bozmaya çalışıyorlar. Önümüzdeki günlerde çok daha fazla hızlanacak bu tip söylentiler, çok belli. Yalnız unutulmasın, öyle bir oyun oynanıyor ki bir noktadan sonra bu, oyundan istifade edenleri de vurabilir. Nitekim yüz binlerce insanın mitinglerde kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Atatürkçü Düşünce Derneği artık mitinglere son vereceklerini açıklama gereği hissetti. Çünkü bunu yapanlar Ankara siyaseti için kullanıldıklarını anlamışlardır. Önemli bir gelişmedir bu. Aksiyon
<< Önceki Haber 'Darbe olacak' diye girmemişler! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER