Silvan'da 13 askerin şehit olduğu
terör saldırısı sonrası
CHP'de ilginç şeyler yaşanıyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı
Sezgin Tanrıkulu saldırı sonrası yazılı bir açıklama yaparak, "Barış dilini konuşmalıyız"
mesajı verdi. Ancak mesaj CHP basın birimi tarafından dağıtılmadı, CHP sitesine de konulmadı.
Yaşanan bu ilginç durumu
Radikal yazarı
Murat Yetkin köşesine taşıdı. Aynur'un
Kürtçe şarkı söylemesiyle ilgili bir yazı kaleme alan Yetkin "Dün ilginç bir başka gelişme daha sessiz sedasız yaşandı" diyerek şunları ifade etti:
"Öğle saatlerinde haber merkezlerine gelen bir e-
posta, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu'nun bir mesajıydı. İnsan hakları savunucusu Tanrıkulu mesajında özetle "50 bin kişi kaybettik. 30 yıl daha böyle yitebilir. Artık barışın dilini konuşmak zorundayız" diye, aslında
siyasetçilere ve siyaset kurumuna bir
çağrı yapıyordu. Güzel bir mesajdı. On beş dakika kadar sonra, aynı CHP kaynağından gelen bir başka e-posta, Tanrıkulu'nun mesajının iptal edildiğini duyuruyordu. Mesajın CHP'nin internet sitesine konulmasıyla çıkarılması bir olmuştu.
Tanrıkulu'nu aradım,
Ankara uçağından yeni Diyarbakır'a inmişti, gelişmeleri bilmiyordu ve o sırada ABD
Dışişleri Bakanı
Hillary Clinton ile görüşmek üzere Ankara'dan İstanbul'a uçmakta olan Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'na ulaşmaya çalışıyordu."
İPTALDE KILIÇDAROĞLU'NUN ETKİSİ VAR MI?
Edindiğimiz bilgiye göre Tanrıkulu'nun söz konusu açıklaması isteği üzerine köşe yazarlarına gönderildi. Ancak CHP basın birimi açıklamanın, "CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun şimdilik kalsın" dediğini ileri sürerek kaldırılmasını istedi. Bunun üzerine açıklama hem siteden kaldırıldı hem de köşe yazarlarına yeni bir
mail gönderilerek iptal edildiği duyuruldu. Ancak daha sonra Kılıçdaroğlu'nun böyle bir şey söylemediği, basın biriminin kendi tasarrufu ile kaldırıldığı iddia edildi.
TANRIKULU MESAJINDA NE DEDİ?
Sadece Anka'nın geçtiği Tanrıkulu'nun yazılı açıklamasında özetle şöyle deniliyordu:
"...Gençlerimizi, geleceğimizi yitirdik, yitirmekteyiz. O nedenle, şimdi barışın dilini konuşmak mecburiyetindeyiz. Bu, boynumuzun borcudur. Son olaylarla beraber, birden
Türkiye'nin dört bir yanında, savaş ortamı içine düşüverdik.
Savaşın diliyle konuşmaya başladık.
Savaşın sonunu sadece ölüler görür derler. Biz, yaşama şansına sahip olanlar olarak, her nefeste, nasıl bir barışı inşa edebileceğimizi düşünmeli, zamanımızı buna harcamalıyız.
Şimdi de, birçok siyasetçi bu konuda, sert açıklamalar yapıp sonra yaşamlarına aynen devam edecek. Oysa bu yıkımın kurbanlarını geri getirmeye imkân yok, yakınlarının yaşamı da sonsuza kadar değişiyor. Kimse, insan hayatını siyasetin malzemesi yapmamalı. Yaparsa da, bugün kazanacağı göreceli
zafer, yarın onurunu zedeleyen bir leke olacaktır.
Çatışarak değil, zıtlaşarak değil, kutuplaşarak değil; ortaklaşarak, toplumsal bir mutabakat sağlayarak, çatışmaya karşılık askeri değil, politik bir yol açabilelim. Çözüm için yapılacaklar üzerine Türkiye çapında birçok fikir üretilmiştir, çaresiz değiliz. Yeni
Anayasa süreci de bize çözümün temelini atmak, hem de sağlam atmak için
altın bir fırsat sunuyor. Barışa, ancak yaşamı, insanı, hayatı yücelterek ulaşabiliriz, onu hak edebiliriz.