Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfınca (
TESEV) düzenlenen ''Geçiş Sürecinde Türkiye: Toplum, Siyaset,
Yargı ve
Medya'' konferansında, ''
Kürt sorununun şiddetten arındırılması'' konusu masaya yatırıldı.
Açılışta konuşan TESEV Yönetim Kurulu Başkanı
Can Paker, konferansı gerginlik ortamında yapmamak için
12 Haziran seçimlerinden sonraya bıraktıklarını belirterek, ''Ancak ne yazık ki son 48 saatte meydana gelen gelişmeler, seçimlerden sonra geride bıraktığımızı düşündüğümüz siyasi
kriz ve
toplumsal gerginlik ortamının sürdüğünü ve belki de artarak devam edeceğini gösterdi'' dedi.
Yaşanan siyasi krizin çözümünde herkese rol düştüğünü anlatan Paker, ''Yeni parlamentonun, yeni hükümetin, siyasi partilerin, medyanın ve
sivil toplumun, demokrasiyi korumak ve
siyasete sahip çıkmak adına birlikte çözüm üretmesi gerekiyor'' diye konuştu.
Ardından gazeteci
Cengiz Çandar'ın, ''Dağdan İniş-
PKK Nasıl Silah Bırakır?/ Kürt Sorununun
Şiddetten Arındırılması'' başlıklı bir yıllık araştırmasının sonuçlarının tartışıldığı panele geçildi.
Çandar, ''PKK sorunsalının ilk günden bu yana 'terörizm' olarak görüldüğünü ve sorunun üstesinden gelinemediğini'' belirterek, ''Dolayısıyla başka bir yaklaşım tarzı gerekiyor. Burada, bunu bir 'Kürt
isyanı' olarak ele almak, dolayısıyla Kürt isyanının nasıl bitebileceğine
cevap aramak gerekiyor. Uluslararası tecrübelerin de gösterdiği gibi isyanlar, isyan liderleriyle konuşularak çözülebiliyor. Nitekim bu isyanın lideri olan Abdullah Öcalan'la konuşuluyor olması toplumun da kabullendiği,
doğal karşılamaya başladığı bir hale geldi'' şeklinde konuştu.
Araştırmada, Öcalan'la müzakere sürecine çözüm mahiyeti taşıyan 4 pratik sonuca ulaşıldığını kaydeden Çandar, ''Öcalan'la İmralı'da sürdürülen
diyalog, sorunu nihai olarak çözme amacına yönelik müzakereye dönüşmelidir.
Müzakereler Öcalan'ın geleceği üzerine görüşmeyi de içermelidir. PKK'nın bölünmesi ya da zayıflatılması taktikleri üzerinde yoğunlaşmaktan kaçınılmalıdır. Öcalan'ın PKK üzerindeki otoritesini dağdan inişe yöneltecek birtakım mekanizmalar kurulmalıdır'' dedi.
Çandar,
rapordaki öneriler arasında, ''Devlet ve PKK arasında çözüm yönünde yol alınabilmesi için öncelikle bir güven ortamı yaratılmalı. Buradaki öncelik de KCK davasının bir çözüme bağlanması ve bir şekilde düşmesi olmalı'' önerisinin yer aldığını belirtti.
-''MUTABAKAT SAĞLANIRSA ANAYASAYI DEĞİŞTİRMEK KOLAY''-
CHP Genel Başkan Yardımcısı
Sezgin Tanrıkulu da raporun 48 saat öncesine göre daha değerli hale geldiğini söyledi.
Türkiye'deki yargı kurumlarının, özgürlüklerin kısıtlanması noktasında kendilerini çok yetkili gördüğünü ifade eden Tanrıkulu, Hatip
Dicle'nin milletvekilliğinin düşürülmesiyle ilgili olarak ''YSK, 'Bu benim değil, Meclis'in yetkisindedir' deseydi, belki de bu kriz olmayacaktı'' dedi.
Hatip Dicle krizinin aşılması için
Anayasa'nın 76. maddesinde değişikliğe gidilmesi gerektiğini belirten Tanrıkulu, ''Eğer bir mutabakat sağlanırsa Anayasayı değiştirmek kolay. Bir yılın üzerinde
hapis cezası alanların milletvekili olamayacağına ilişkin madde beş yıla çıkartılır. Dolayısıyla Dicle'nin önündeki anayasal engel de kalkmış olur. Böylelikle iptal edilen
mazbata iade edilir'' diye konuştu.
Tanrıkulu, Türkiye'de yargının, siyasetin önünü tıkadığını savunarak, TESEV'in yaptığı toplantının, Beşiktaş'taki
özel yetkili savcılar tarafından bir
örgüt faaliyeti olarak değerlendirilmesi halinde salonda bulunan herkesin Anayasa'nın 14. maddesine göre tutuklanabileceğine dikkati çekti.
-''MUHATAP TÜM KÜRT HALKIDIR''-
AK Parti Milletvekili Galip Ensarioğlu da çalışmanın son 48 saatte yaşanan siyasi krizlerden sonra daha bir anlam kazandığını belirterek, ''Ne olursa olsun çözüm sürecinden kopamayız. Çözüm süreçleri enfeksiyona açık süreçlerdir. Zaten çözüm olmasın diye bunlar oluyor'' dedi.
Ensarioğlu,
Kürt sorunundaki olası bir çözümsüzlüğün felaket getireceğini kaydederek, ''Türkiye'de çözülemeyecek bir durum yok. Yeter ki çözüm iradesini ortaya koyabilelim'' diye konuştu.
''Sadece PKK ve BDP ile de sorunu çözemezsiniz, muhatap tüm Kürt halkıdır'' diyen Ensarioğlu, çözüme odaklanmak gerektiğini vurguladı. Ensarioğlu, ''Çözümden hiçbir şekilde kopmamak lazım. Her türlü provokasyona karşı da ısrarla çözümün üzerine gitmek lazım'' diye konuştu.
Ensarioğlu, çözüm için vatandaşlık tanımının değişmesi ve temsilde
adaletin düzeltilmesi gerektiğini belirterek, ''Belki de temsilde adalet sağlanırsa bu provokasyona açık durumları da yaşamayabiliriz. Yerel
yönetimler
reformu veya
demokratik özerklik, kimine göre federasyon, kimine göre eyalet sistemi, ama
ittifak ettiğimiz bir şey var ki yerinden yönetimin güçlendirilmesi gerekiyor'' dedi.
Siyasetin dışında bir çözüm olmadığını belirten Ensarioğlu, şöyle konuştu:
''Kürt sorununun çözümünde artık
silah dönemi bitmiştir ama silahsızlandırmayı çözümde bir ön koşul olarak ortaya koyarsanız, bu da çözümü tıkar. Taraflar birbirine güven sağladıkça,
jestler ve olumlu adımlar atıldıkça silahlar kendiliğinden süreç içinde bırakılır. Kürt sorununda silah artık yöntem olarak kullanılmamalıdır. Zaten PKK, defalarca eylemsizlik kararı alarak, sınırlarını
ülke dışına çekmekle aslında silahlı mücadeleden vazgeçme iradesini bir yerde göstermiştir. Silahlı mücadelenin yöntem olmadığını kendisi de kabul etmiştir.''
-''KÜRTLER PRATİK ADIM BEKLİYOR''-
BDP'nin desteklediği bağımsız milletvekili
Aysel Tuğluk da çalışmayı önemli ve çözüme dönük bulduğunu, araştırmanın genel tespitlerin ötesine geçerek, daha somut, tartışılabilir ve kabul edilebilir öneriler içerdiğini kaydetti.
Tuğluk, Kürt sorununun nihai çözümünün anayasal olma zorunluluğu bulunduğunu belirterek, yaşanan sürecin, Kürt sorununun şiddet boyutundan arındırılması için önemli fırsatlar taşıdığını söyledi. Tuğluk, ''Ama aynı zamanda şiddetin tırmandırılması ve kimsenin kazançlı çıkamayacağı bir iç savaşa sürüklenilmesi ihtimali de gözardı edilmemelidir. Rapor bunu tespit ediyor. Katıldığım bir düşünce'' dedi.
Çözüm sürecine girilecekse öncelikle güven meselesinin aşılması gerektiğini vurgulayan Tuğluk, ''Uzun süredir birtakım güzel laflar duyan
Kürtler, bunun pratikteki yansımalarının çok farklı olduğunu yaşadıkları için artık söz değil pratik adım bekliyor. KCK davasının düşürülmesi önemli bir jest, önemli bir adım olacaktır. Kürt sorunu, artık gelinen aşama itibariyle bir statü sorunudur, statünün tanınması sorununa dönüşmüştür'' diye konuştu.
Tuğluk, soru-cevap bölümünde bir gazetecinin, ''Abdullah Öcalan'dan 'Meclise girin' çağrısı gelirse, bu sizin kararınızı değiştirir mi?'' sorusuna, ''Sayın Öcalan'ın parlamentoya dönüş konusunda söyleyeceği sözler önemli. Mutlaka etki yaratır, grubumuz tarafından mutlaka değerlendirmeye alınır. Biliyorsunuz DTP'nin kapatılması sonrası gelişmelerde de bu açıdan önemliydi, değerlendirildi. Bu defa da tabii öyle bir etkisi olacaktır'' yanıtını verdi.