En dikkat
çekici olanı ise
Baykal'ın SHP genel sekreterliği yaptığı döneme dayanıyor. 1989'da '
Kürt Raporu' hazırlayan Baykal'ın tespitleri, hükümetin
açılımıyla örtüşüyor. 'Daha fazla
demokrasi' talebinin dile getirildiği raporda, Kürt kimliğinin kabul edilmesi ve anadil yasağının kalkması gibi öneriler dikkat çekiyor. Ancak rapordan sonra Devlet
Güvenlik Mahkemesi (DGM), 'halkı kin ve düşmanlığa
tahrik etme' suçundan
soruşturma açıyor. Baykal ise milletvekili dokunulmazlığı olduğu için kapsam dışında kalıyor.
AK Parti hükümetinin üzerinde çalıştığı Kürt açılımı, toplumun geniş kesimlerinden
destek alıyor. Muhalefet partileri ise mesafeli. MHP, "Yerli malı bölünme modeli" derken
CHP temkinli yaklaşıyor. Oysa CHP lideri
Deniz Baykal, 1989 yılında SHP genel sekreteri iken benzer bir çalışma yürütmüş, bu yüzden DGM'lik olmuştu. Devlet
Güvenlik Mahkemesi (DGM), 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme suçu'ndan soruşturma başlatırken Baykal,
dokunulmazlık zırhı sayesinde kurtulmuştu. Sadece bu örnek bile Türkiye'nin 20 yılda kat ettiği mesafeyi ortaya koyuyor. O günden bugüne önemli reformlar yürürlüğe girdi; DGM'ler kalktı,
OHAL bitti,
Kürtçe eğitim ve yayının önü açıldı.
Baykal'ın 1989 yılında hazırladığı Kürt Raporu'na, dönemin Kürt kökenli SHP milletvekilleri
Hikmet Çetin ve Eşref
Erdem de destek vermişti. Deniz Baykal başkanlığında hazırlanan
komisyon raporunun en can alıcı kısmı, 'daha fazla demokrasi' talep etmesiydi. Her alanda
demokratikleşme vurgusu yapılıyordu. Bir başka önemli tespit de Kürtçenin önündeki engellerin kaldırılması gerektiğiydi.
Resmî tezlere önemli eleştirilerin getirildiği raporda, Cumhuriyet'in bir siyasal bilinç temelinde kurulduğu belirtiliyor ve şu görüşlere yer veriliyordu: "Bu gerçeğin inkârına dayalı, tek bir ırkı ön plana çıkaran, çareyi ırksal anlayışta bulan, herhangi bir etnik karakterden ve mezhep anlayışından mucize bekleyen tahlil, ideoloji ve politikalar çağdaş olmayacakları gibi çözüm de getiremezler."
Terör örgütünün silahlı mücadelesi ileri sürülerek halka yapılan baskının haklı gösterilemeyeceği vurgulanan raporda, "Bu, silahlı
terör örgütlerinin tuzağına düşmektir. Terör tuzağının amacı, baskıdan bıkan insanların devlete, Cumhuriyet'e yabancılaşmasını sağlamaktır." tespiti yer alıyordu. Raporun '
demokratikleşme paketi' başlığı altındaysa
bölgedeki insanlara önem verilmesi gerektiği, böylec
e devlete yönelik güven ve sevginin yeniden kazanılacağı belirtiliyordu. Çözüm için özetle, şu önerilerde bulunuluyordu: "Anayasa'dan başlayarak, bütün ilgili yasal
düzenlemeler demokratik hukuk ilkelerine uygun hale getirilmeli. Kürt kimliği kabul edilmeli, anadil yasağı ile ilgili her türlü yasal düzenleme yürürlükten kaldırılmalı. Herkes, anadilinde serbestçe konuşabilmeli, yazabilmeli, öğretebilmeli. Köy koruculuğu kaldırılmalı. Bölge insanının diline, kültürüne, vatandaşlık haklarına saygı anlayışı
egemen olmalı."
Raporun yayımlanmasından kısa süre sonra,
Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı, Baykal ve arkadaşları hakkında soruşturma başlattı. SHP'liler, eski Türk
Ceza Kanunu'nun 169. ve 312. maddelerinde düzenlenen 'terör örgütüne
yardım ve yataklık ile halkı kin ve nefrete tahrik etme' suçlamasıyla karşılaştı. Baykal ve arkadaşları, milletvekilliği dokunulmazlığı nedeniyle ifade vermeye çağrılamadı. Bu nedenle de haklarında
dava açılamadı.