CHP lideri Deniz
Baykal PKK terörü ve bununla mücadele konusundaki görüşlerini VATAN’a anlattı:
Terör konusunda sert çıkışlarda bulunan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Ruşen Çakır’ın “Size bir kuş türü bulamadım. Ne güvercin, ne şahinsiniz. Peki nesiniz?” sorusuna böyle yanıt verdi
*
Türkiye ciddi bir
operasyon yapmadan PKK
Kuzey Irak’tan
tasfiye edilebilir mi?
Terörün
Kuzey Irak’ta etkisiz kılınması diplomatik yöntemlerle, Kuzey Irak’taki yetkililerin çabalarıyla sağlanabilirse mükemmel bir şey olur. Bu
Suriye’deki çözümdür. Gereksiz yere
askeri operasyon yapılmayacağı, kan dökülmeyeceği, hiçbir sıkıntı yaşanmayacağı için bu bizi çok mutlu eder. Ama bunun şu ana kadar sağlanamadığı açıktır. Türkiye bu konuda kararlı, etkili, gerekirse tek başına müdahale edebileceğini inandırıcı bir şekilde ortaya koyamazsa bu süreç de başlamaz. Diplomatik zorlama sürecinin tek başarı şansı Türkiye’nin kararlılığıdır. Yani askeri operasyonla diplomasi; sopayla havuç birbirinin alternatifi değildir. Birlikte bu işi götürmek lazım. Bir defa bu kararlılık olacak. Bunun önündeki engellerin hemen hemen tümü ortadan kalkmıştır. Bizzat
Barzani ve
Talabani’nin yüzüne karşı bunları anlattım.
Son dönemde Türkiye’nin her yerinde vatandaşlar teröre karşı tepkilerini ortaya koydular; iktidarların görmezlikten gelemeyeceği bir milli kararlılık ortaya çıktı. Bunun üzerine tezkere çıktı. Bunun üzerine ABD, Türkiye’de
terörle mücadelenin hükümeti aştığını gördü ve “PKK bizim de düşmanımızdır” diyerek önemli angajmanlara girdi. Sonuçta uluslararası kamuoyunun Türkiye’nin tek taraflı müdahale hakkını kabul ettiği çok önemli bir noktaya vardık.
* Tek bir operasyonla bu iş biter mi?
Kuşkusuz bitmez, ama bu çok ağır bir bedeldir ve bu bedeli onlara ödettirmemiz lazım. Türkiye’ye yönelik saldırıların hiçbir bedeli olmadığı şeklinde bir
imaj oluşursa bu güç coğrafyada başımız çok derde girer.
Benim bakacağım PKK’nın Kuzey Irak’tan tümüyle tasfiyesidir. Bunu yaparken, PKK’nın siyasi projesine
destek olmamak, Türkiye’yi, terörü daha etkili hale getirecek taahhütlerin altına sokmamak şarttır.
* Yani pazarlık yapılmasına karşısınız...
Pazarlığın ne olduğuna bağlı. Mesela bize “Bunları kısmen etkisizleştirecek bir tabloyu birlikte oluşturalım. Barzani’nin, Talabani’nin söylemi değişsin, gazeteciler
Kandil Dağı’na çıkamasın, PKK
silahı bıraksın” denirse olmaz. Burada kritik nokta “
silah bırakma”dır. Çünkü silah bırakma mücadelemizin
hedefi olamaz, bununla yetinemeyiz. Çünkü silah bırakma, istediği zaman silahı yeniden alma hakkını da içerir.
* Peki nedir hedef?
Hedef terörün arkasındaki siyasi projeden vazgeçmeleridir. Bunu bırakmalarının şartlarını yaratmalıyız. Bütün dünyaya haklılığımızı kabul ettirdiğimiz bir dönemde, örgütün bir dönem saldırmaması garantisiyle yetinmeyi çok yanlış bulurum.
* Böyle bir eğilim görüyor musunuz?
Olabilir, bilmiyorum, ama öyle bir olasılık elbette söz konusudur.
* Siz de, Bahçeli de hep “müzakere”den söz ediyorsunuz...
Başbakan önce “Bu kış gelmeden operasyon yapacağız” dedi. Sonra Prag’a giderken “Hedefimiz silahları bıraktırmak” dedi. “Biz kovboy değiliz” demek bunu başka bir şekilde yapmayı söze almak, öngörmek demektir.
* Yani müzakere...
Evet müzakere. Siz müzakerede silah bırakılmasını istediğinizde karşılığında sizden bir şeyler istenecektir. Bu talepler, uzun vadede o siyasi projeye destek verecek şeylerdir, çok açık.
* Burada kastedilen doğrudan PKK ile muhatap olmak mı, yoksa dolaylı müzakere mi?
Herhalde Türkiye’nin duyarlıklarını göz önüne alarak en ince yöntemleri bulacaklardır, bu önemli değil. Benim için önemli olan sonunda atılacak adımların, o projeye katkı yapıp yapmayacağıdır. O projenin etrafında bir af paketi var. Konunun nihai çözümü sağlanmadan af ne demektir? Kendi kararlılığından sapmak ve karşındakinin mücadelesine güç katmak demektir. Zaten bu eğilim bu iktidarda ta başından beri var. Şartlar oluşmadan, konu çözülmeden af demek, arada zaman kazanmak için, konunun esasına yönelik ödünler vermeye hazır olmak demektir.
* Şartlar elverdikten sonra af söz konusu olabilir mi?
Bunu konuşmanın zamanı değil, böyle bir noktada kesinlikle değiliz. Şu an sıcak bir çatışmanın içindeyiz. Bunu konuşmak aymazlık olur.
* Size bir kuş türü bulamadım. Ne güvercin, ne şahinsiniz. Peki nesiniz?
Bizim bahçemizde güvercinler de var, şahinler de, kartallar da, güzel muhabbet kuşları da. Neye ihtiyaç varsa her şey var. Bunları birbirinin alternatifi gibi sunmak kadar yanlış bir şey olmaz. Hepimizin bazı
tercihleri olabilir, ama tercih tek başına bize kalmış bir şey değildir.
Ulusal varlık tehdit altındayken “Ben güvercinim” demenin anlamı var mı? “Bu iş sadece silahla olur” demek de yanlış “Ben silaha başvurmam” demek de ciddiyetsizliktir. O zaman niye silahlı kuvvetleri besliyorsun? Bütün mesele, gerekli adımı atmamanın gelecekteki maliyetinin ne olacağını iyi hesaplamaktır. PKK şahin mi, güvercin mi? Bunlar güzel laflar da işin esası bu değil.
Ana dillerin kullanılması engeline ilk biz karşı çıktık
* Sizin son bir
açılımınız oldu ve şaşırttı. Hatta bir yerlerden işaret aldığınızı söyleyenler oldu...
Bunun hepsi bizde var. Örneğin daha önce ana dillerin kullanılması önündeki engellere ilk biz karşı çıktık. Bunlara karşı çıkmamız terörle mücadeleden uzak durduğumuz anlamına gelmiyordu. Şimdi bazı komutanlar hata yaptıklarını
itiraf ediyorlar. Ama bu hatayı biz yapmadık. Artık bu konular aşıldı, ama terör bitmedi. Tam tersine daha da yeşerdi. Suriye’de
Kürt kökenlilerin seçme-
seçilme hakkı yok ama orada terör yok. Yani bu açılımlarla terör ortadan kalkmaz. Ama kalkmıyor diye demokratik açılımdan vazgeçecek değilsiniz. Onun işlevi ayrı. Ama demokratik açılım yapman senin terörle mücadele mecburiyetini ortadan kaldırmıyor. Bu bir çelişki değil. Bunu herkes kavramıyor.
* Bu açılımların teröre zemin hazırladığını söyleyenler oldu...
Hiç ilgisi yok. Ben Irak’ta yaşayan insanlara, tümüyle dost olduğumuz, kendileriyle iyi ilişkiler kurmak istediğimiz mesajını verdim. Biz Irak’la ya da onun belli bir etnik grubuyla savaşmıyoruz. Zaten bizim terörle mücadelemiz yanlış bir şekilde bir etnik çatışma gibi algılanıyor. 25-30 yıldır bu sorunla uğraşıyoruz ama içimizden hiç kimse buna “Kürt terörü” adını vermedi. Bizim o yaptığımız açıklama bunu ortadan kaldırma konusunda çok etkili oldu. Bazıları çok şaşırdı, ben de bu şaşırmaya şaşırdım. Özellikle Irak siyasi kadroları “Türkiye’nin esas derdi K. Irak’tır,
Kerkük’tür, Irak’ın içine girdiği dağılma sürecinde belirleyici olmaktır. İşte PKK’yı vesile yaparak bu amaçlara yönelik harekat yapacak” diyorlardı. Özellikle sıradan Iraklılar da bunlara inanıyordu. Çünkü PKK kendilerine bir rahatsızlık vermiyor. Türkiye’nin derdini anlamadıkları için korkuyorlardı. Bir muhalefet partisi olarak, iyiniyetli, kapsamlı önerilerimiz onları düşünmeye sevk etti. PKK konusu daha iyi anlaşılmaya başlandı. Bu bizim çizgimizde bir kırılma değil. Neye ihtiyaç varsa onu devreye sokabiliriz.
* Yani kimseden talimat almadınız...
Böyle bir şey olabilir mi! Bize kim talimat verebilir! Bizim siyasi çizgimiz belli.
Güneydoğu Raporu’nu yazıp bunları gündeme getirdiğimiz zaman kim bize talimat vermişti? Kendi içimizdeki sorunu demokrasiyle, komşularımızlaysa barışla çözmek isteriz. Ama barışın koşulu, onların da terörü etkisiz hale getirmeleridir.
* Buradan iç barışa geçebilir miyiz?
Bu çok temel bir nokta. Bu terör sadece can almıyor.
Ekonomi allak bullak oluyor. Uluslararası ilişkilerimiz etkiliyor. Bugün geldiğimiz noktada kendi iç barışımızı, huzurumuzu, kaynaşmamızı da olumsuz etkileyebileceğinden kaygılanıyorum. Bunun altında bu terörün devam etmesi yatıyor. Terör konusunda etkili önlem alınmaması durumunda bir süre sonra birbirimizi hedef halinde görmeye başlayabiliriz ki bu çok tehlikeli, çok vahim bir gelişme olur. Son eylemlerden sonra insanlar, kendileriyle ilgili olarak bugüne kadar sormadıkları soruları sorma durumunda kalıyorlar. Eğer birbirlerini
sorgulama noktasına gelirlerse çok vahim olur.
VATAN