AK Parti Genel Başkanı ve
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, ''
İslam kelime anlamı itibariyle barış ve barışı
teşvik eden, barışı emreden bir dindir. Ama İslamifobiyayla Müslümanların karşısına çıkıldığı zaman bu bizi üzer'' dedi.
Başbakan Erdoğan, ''İslam'ın asla
teröre müsaade etmeyeceğini'' belirterek, ''Zira, 'bir insanın öldürülmesini tüm insanlığın öldürülmesi' olarak gören bir din, teröre müsaade etmez. Kimse bize bunu bu şekilde anlatmaya kalkmasın. Kimse bize, 'İslam teröre müsaade ediyor' diyemez, demesin. Birilerinin yanlışları asla İslam'ın yanlışı olamaz'' diye konuştu.
Erdoğan'ın himayesinde AK Parti Dış İlişkiler Başkanlığı'nca
Türkiye'de görev yapan tüm büyükelçilere, misyon şeflerine AK Parti Genel Merkezi'nde
iftar yemeği verildi. Yemeğe,
Bakanlar Kurulu üyeleri, AK Parti Genel Başkan
yardımcıları ile bazı milletvekilleri ve
Dışişleri Bakanlığı protokolü de katıldı.
Başbakan Erdoğan, yemeğin ardından, partinin konferans salonunda, yemeğe katılanlara hitaben bir konuşma yaptı.
Erdoğan,
Ramazan ayının Müslümanlar için ''gönül dünyasını zenginleştiren bir
dayanışma ve yardımlaşma ayı'' olduğunu söyledi.
''Manevi değerler ve ahlaki erdemlerin bu ayda doruğa ulaştığını'' ifade eden Erdoğan, ''Ramazan; aynı zamanda, dinimizin merhametle yoğrulmuş adaletini, bilgi ve hikmetle bütünleşmiş ahlakını tüm insanlığa gösteren bir bağışlanma ayıdır'' dedi.
2007 yılının Türkiye'de iç
siyaset açısından oldukça hareketli geçtiğini kaydeden Erdoğan, demokrasinin ulaştığı olgunluk seviyesini gösteren önemli seçimlerin geride bırakıldığını hatırlattı.
Başbakan Erdoğan, özellikle 22 Temmuz seçimlerinde saat 24.00'e varmadan neticelerin alınmış olmasının dünyada
rekor bir zamanlama olduğunu ifade etti.
Türkiye'de bugün demokrasinin tüm boyutlarıyla her zamankinden daha güçlü olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:''Seçimler geride kaldığına göre, görevimiz bundan önce olduğu gibi halkımızdan aldığımız
destekle birlik ve beraberlik içinde ülkemizi çağdaşlaşma yolunda daha ileri seviyelere, daha huzurlu, daha aydınlık günlere taşımaktır. Bu amacımıza yönelik atılımları kararlılıkla sürdüreceğiz. Uluslararası alanda büyük değişim ve gelişmelerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Türkiye de bu büyük dönüşümden payını almakta, Doğu ile Batı arasındaki benzersiz konumu itibariyle önemli sınamalar ve fırsatlarla karşı karşıya kalmaktadır. Demokratik ve laik siyasi sistemimiz, sağlam
serbest piyasa ekonomimiz ve çağdaşlığı kültürel kimliğimizle bağdaştıran sosyal geleneğimizle bölgemizde ve ötesinde güvenlik ve istikrar üreten çok boyutlu ve yapıcı bir dış
politika izliyoruz. Özellikle anlayışımızı düşman üretmek üzerine değil, dost kazanmak üzerine kurmuş bulunuyoruz. Zira göreve gelmeden önce komşularıyla küskün, komşularıyla dargın, komşularıyla hatta düşman durumunda olan bir Türkiye vardı. Ama göreve geldiğimizden bu yana artık komşularıyla ne küskün, ne dargın, ne düşman olan bir Türkiye var. Hepsiyle dost, hepsiyle siyasi, askeri,
ekonomik, ticari tüm ilişkilerini zenginleştiren bir Türkiye var.''
-''ŞU ANDA KÜRESEL BARIŞ YOK''-
Başbakan Erdoğan, barış ve
refah içinde, istikrarlı
işbirliğine dayalı ve insani kalkınmayı sağlayacak bir bölgesel ve uluslararası ortamın oluşturulabilmesini amaçladıklarını kaydederken, bu konuda Türkiye'nin üzerine düşeni bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yapmaya devam edeceğini bildirdi. Erdoğan, konuşmasını, şöyle sürdürdü:''Özellikle terör ve örgütlü suçlarla mücadeleden kitle
imha silahlarının yayılmasının önlenmesine, ama bunu söylerken bir şeyin de altını çizmek durumundayım, o'da şudur; Kitle imha silahlarıyla mücadele ederken birileri kitle imha silahları üretmeye devam eder, eğer birilerinin yaptıklarına, 'sen de kitle imha silahı yapıyorsun ha, bunu kaldır' diye yaklaşırsan, herhalde bu da adil olmaz. Adaletli olan tüm dünyadan artık insanlığı kana ve ölüme boğacak olan kitle imha silahlarının kaldırılmasıdır. Ben hep şunu söylüyorum; 2006 rakamları, 2007 daha elimize gelmedi, sadece silahlanmaya ödenen paranın 1 trilyon dolar olduğunu örnek veriyorum. Öbür taraftan Afrika'da, dünyanın değişik ülkelerinde, kıtalarında fakir, fukara,
yoksulluk, cehalet bütün bunların ürettiği, dayattığı bir terör var. Ondan sonra da terör mücadelesiyle adeta bütün
savunma sanayinin ürettiği silahlarla mücadele ettiğini söyleyen güçler var. Halbuki 21. asra girerken, 'küresel barışı yakalayacağız' diye girdik. Ama şu anda küresel barış yok. Şimdi küresel savaşa gidiyoruz. Bunu anlamakta, bunu tanımlamakta zorlanıyoruz.''
-''HİÇBİR SEMAVİ DİN İNSANLIĞIN KATLİNE MÜSAADE ETMEZ''-
İkili ve bölgesel ihtilafların çözümüne yardımcı olunması mecburiyeti bulunduğunu dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:''Çok taraflı ekonomik işbirligi ilişkilerinin teşvikine, barışı koruma operasyonlarından, insani yardım ve yeniden
yapılandırma faaliyetlerine,
Avrupa'ya güvenli enerji arzının sağlanmasından Batı ile İslam dünyası arasındaki anlaşmazlıkların aşılmasını kolaylaştırmaya, burada üzülerek şunu söylüyorum; İslam kelime anlamı itibariyle barış ve barışı teşvik eden, barışı emreden bir dindir. Ama İslamifobiyayla Müslümanların karşısına çıkıldığı zaman bu bizi üzer. Biz antisemitizmi
insanlık suçu olarak ilan etmiş bir ülkeyiz. Bu ülkenin Başbakanı olarak, partimin Genel Başkanı olarak kuruluşunu yaptığımızda bunu yaptık ve bunu uluslararası kayıtlara da geçirdik. Bunu kayıtlara, bu şekilde geçiren bir ülkenin eğer karşısında İslamifobiya gelir durursa, orada biz üzülürüz. Çünkü İslam asla teröre müsaade etmez. Zira, 'bir insanın öldürülmesini tüm insanlığın öldürülmesi' olarak gören bir din, teröre müsaade etmez. Kimse bize bunu bu şekilde anlatmaya kalkmasın. Kimse bize, 'İslam teröre müsaade ediyor' diyemez, demesin. Birilerinin yanlışları asla İslam'ın yanlışı olamaz. Bir Musevinin yapmış olduğu yanlış tüm Musevilerin yanlışı olamaz. Bir
Hristiyan'ın yapmış olduğu
katliam Hristiyanlığa, Hristiyan dinine mal edilemez. Hiçbir semavi din insanlığın katline, insanın ölümüne müsaade etmez. Biz buna inanıyoruz ve biz şunu da söylüyoruz. Biz tüm peygamberleri, peygamberimiz gibi severiz, çünkü bizim dinimiz böyle emreder. Ama biz diyoruz ki diğer dinlerin mensupları da aynı şekilde bizim peygamberimize lütfen saygı duysunlar. Gerçi onlar saygı duysa da duymasa da biz diğer dinlerin peygamberlerini zaten sevmeye mecburuz. Diğer dinlerin peygamberlerini sevmek için kimseden müsaade almaya veya teşvik görmeye de ihtiyacımız yok. Biz zaten seviyoruz, bu inancımızın gereği. Ama diyoruz ki peygamberimize de en azından saygı duyulsun.''
"DİN EKSENLİ BİR PARTİ DEĞİLİZ"
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Kimse bizim partimizi din eksenli bir parti olarak tanımlamaya kalkmasın. Bunu kendimize
hakaret telakki ederiz'' dedi.
Erdoğan, partisince büyükelçilere verilen
iftar yemeğinin ardından yaptığı konuşmada, son dönemlerde iklim değişikliği, küresel ısınmayla mücadeleden, çevrenin korunması çabalarına kadar uzanan geniş bir yelpazede yapıcı, barışçı, dinamik ve çok yönlü bir
dış politika izlediklerini kaydetti.
Başbakan Erdoğan, bugün uluslararası toplumun
gündemini meşgul eden başlıca konuların aslında Türkiye'nin de gündeminin ön sıralarında yer aldığı göz önünde bulundurulduğunda, ülkenin uluslararası ilişkiler açısından sahip olduğu konum ve gündemdeki konulara sağlayabileceği katkıların kendiliğinden ortaya çıktığına dikkat çekti.
Türkiye'nin
soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte ortaya çıkan
Avrasya jeopolitiğinde üstlenmiş olduğu merkezi konumun öneminin, 11
Eylül terör olayları ve bunu takiben
Afganistan ve Irak'ta meydana gelen savaşlar sonrasında daha da belirgin bir hale geldiğini vurgulayan Erdoğan, ''
Küresel gelişmelerden etkilenmekle kalmayıp, gelişmeleri bizzat etkilemeye başlayan ülkemiz, gündem belirler hale gelmiştir. Uluslararası politikada etkisi hissedilen ve katkıları beklenen bir ortak olma özelliği kazanmıştır'' diye konuştu.
-''DIŞ POLİTİKAMIZDAKİ ÖNCELİK AB'YE TAM ÜYELİK...''-
''Dış politikamızdaki öncelikli yerini koruyan
Avrupa Birliğine tam üyelik hedefimiz doğrultusunda gerçekleştirmeyi üstlendiğimiz reformları hayata geçirme kararlılığımız devam etmektedir'' diyen Erdoğan, davette AB üyesi ülkelerin büyükelçileri ile AB temsilcilerinin yer aldığını hatırlattı. Erdoğan, ''Biz bu süreç içerisinde kendilerinden, özellikle bugüne kadar esirgemedikleri desteklerinin devamını bekliyoruz'' şeklinde konuştu.
Zira, zaman zaman bazı zorlaştırıcı yaklaşımlar olduğunu ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Sürecin zor olduğunu da biliyoruz ama Türkiye Avrupa Birliği yolunda samimidir. Bunu özellikle Avrupalı dostlarımızın bilmesini isteriz ve bu konuda bugüne kadar verdiğimiz mücadeleyi bundan sonra da vereceğiz. Fakat herhangi bir fasılla ilgili kalkıp da önümüze bir siyasi engel konulmaya teşebbüs edilirse bu bizi üzer. Örneğin bir
Güney Kıbrıs önümüze çıkarılırsa bu bizi üzer.
Güney Kıbrıs kendi yapması gerekenleri yerine getirmeli, Türkiye kendinin yapması gerekenleri yerine getirmeli. Güney Kıbrıs ile Türkiye'yi mukayese etmeye kalkarsanız, herhalde ne
Kopenhag siyasi kriterlerinde ne de Maastricht kriterlerinde Türkiye'nin yakalamış olduğu noktayı Güney Kıbrıs ile mukayese edemezsiniz. İşin coğrafi boyutuna da baksanız buradan da mukayese edemezsiniz. Hangi kritere göre, nasıl alınmış bu belli değil. Bunu söylediğimiz zaman da Avrupalı dostlarımız üzülüyor. Üzülmenize gerek yok, gerçekler ortada. Adını da Kıbrıs diye koyuyorsun. Nasıl Kıbrıs diye adını koyuyorsunuz?
Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan insanlarla Güney Kıbrıs yönetiminin yakından uzaktan hiçbir alakası var mı, olabilir mi? Mümkün değil. Güney Kıbrıs'ın elde ettiklerinden Kuzey Kıbrıs'ın istifadesi var mı?
Hayır. Bütün bu gerçekler ortadayken kalkıp Güney Kıbrıs'ı bizim önümüze sürekli engel olarak koyduğunuz zaman Türkiye, mevcut duruşundan hiçbir zaman taviz veremez. Çünkü Türkiye kendinden istenenleri yerine
teker teker getirmiştir. Kopenhag siyasi kriterleri aşılmıştır, şu anda Maastricht kriterlerini teker teker yerine getiriyoruz. Bunlar yerine gelirken de açalım mı, açmayalım mı? Artık kapamayı konuşmuyoruz. Şimdi açmada kaldık. Bununla birşey kazanılmaz ki bununla birşey kazanılmaz.
Onun için biz diyoruz ki eğer AB gerçekten barışın adresi olacaksa, sevginin adresi olacaksa ve medeniyetler ittifakının adresi olacaksa Türkiye'yi arasına katmaya mecburdur. Ama yok medeniyetler çatışmasının adresi olmak istiyorsa o kendi bileceği bir iştir. Ülkemizde işte bu kararlılık vardır. Türkiye ile
katılım görüşmelerini başlatma kararı alan Birliğin ortak değerlere bağlı her Avrupa ülkesine açık olduğu yönündeki stratejik bakış açısını zamanında ortaya koyabilen AB çevrelerinde bugün de karşılık bulmasını bekliyoruz. Katılım sürecinin aksamadan ilerlemesi ve yapay sorunlarla engellenmesine izin verilmemesinin Türkiye ve Birlik üyesi ülkelerin ortak yararına olduğu kadar küresel barışa da katkıda bulunacağına inanıyoruz.''
-''DİN EKSENLİ BİR PARTİ DİNİN SÖMÜRÜSÜNÜ GETİRİR''-
Türkiye'nin AB ve ABD ile ilişkilerinin birbirini tamamladığını ifade eden Erdoğan, farklı kültür ve dinler arasında gerçek bir diyaloğa olan ihtiyacın uluslararası toplumun temel taşlarını oluşturduğunu bildirdi.
Gerçek bir
diyalog, anlayış, hoşgörü ve saygının geliştirilmesini amaçlayan çabalara öncülük ettiklerini ve etmeye devam edeceklerini kaydeden Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Aşırı düşünce biçimlerinin ya da radikal, marjinal hareketlerin bizi yapay, kültürel veya dini fay hatlarıyla ayırmasına izin vermememiz son derece önemlidir ve kimse bizim partimizi, bunu da açıkça söylemek durumundayım, din eksenli bir parti olarak tanımlamaya kalkmasın. Bunu başından itibaren söyledik ve bunu kendimize hakaret telakki ederiz. Niye bunu söylüyoruz? Çünkü din eksenli bir parti dinin sömürüsünü getirir. Onun için biz yola çıkarken din eksenli olmadığımızı, muhafazakar demokrat bir parti olduğumuzu söylemiştik. Ama bu
dindar insanların siyaset yapamayacağı anlamına gelmez. Bunu da böyle bilmek durumundayız ve gerçek anlamda birleşik bir cephe halinde davranarak, bu girişimlere set çektik. Bundan sonra da hep birlikte set çekeceğiz.''
-MEDENİYETLER İTTİFAKI-
Erdoğan,
İspanya Başbakanı
Zapatero ile eş sunuculuğunu yapmakta oldukları medeniyetler ittifakı girişiminin tam olarak bu ihtiyaca yönelik olduğunu bildirdi. Erdoğan, ''Girişim kültürler ve dinler arasındaki ortak paydayı vurgulayarak, uyum ve diyaloğu kolaylaştırmayı hedeflemektedir'' dedi.
Türkiye'nin
çağlar boyunca birçok medeniyetin
buluşma noktasında yer aldığını kaydeden Erdoğan, kültürler, dinler ve toplumlar arası etkileşim ve uyumun tarihsel merkezlerinden birisi olduğunu söyledi. Erdoğan, şunları kaydetti:
''Şimdi bunu daha da zenginleştirmenin, daha da geliştirmenin gayreti içerisinde olan bir AK Parti iktidarı var. Bu çerçevede farklı kültürler arasında etkileşimi artıracak, her tür proje ve girişime etkin destek vermeyi tarihsel mirasımızın da bir gereği sayıyoruz. Medeniyetler ittifakı girişiminin kültürler ve dinler arası diyalog bakımından arzulanan sonuçları vermesi için uluslararası toplumun sağlayacağı destek büyük önem taşımaktadır. Ülkelerinizin de bu yöndeki yapıcı katkılarını bekliyoruz.''
Daha sonra basına kapalı olarak devam eden davette,
Konya Büyükşehir Belediyesi Topluluğu tarafından semazen gösterisi sunuldu.
Erdoğan, daha önce partisinin Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürüten şu anda ise Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstlenen
Şaban Dişli'ye bir plaket verdi.
AA