Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan,
Alman Der Spiegel dergisine verdiği demeçte, cumhurbaşkanlığı
adaylığıyla ilgili olarak, ''Bu konuda henüz karar vermedim. Partim, milletvekilleri ve hükümet dışı kuruluşlara da bu konuda danışıyorum. Hannover Fuarı'ndan döndüğümde 18 nisanda parti yönetimi bir araya gelecek. O zaman kararımı açıklayacağım'' dedi.
Başbakan Erdoğan, ''Merkel'in yönetimi altındaki AB dönem başkanlığından ne ölçüde memnunsunuz?'' şeklindeki bir soruya karşılık, ''Dönem başkanlığının yarısı sona erdi.
Almanya'dan gerçekten de daha fazla şey bekledim. Özel ilişkilerimiz var.
Avrupa'daki başka hiçbir ülkeyle mukayese edilemez. Yakınlıklar var.
Türkiye sahillerinde 50 bin Alman yaşıyor.
Alman Milli Takımı oynadığı zaman Almanya'yı tutuyoruz'' diye konuştu.
Türkiye ile sürdürülen AB üyelik
müzakerelerinin hızının çok daha fazla olabileceğini ve
Kıbrıs sorunu nedeniyle bazı başlıkların askıya alındığı geçen yılın
Aralık ayında Almanya'dan daha fazla
destek beklediğini ifade eden Erdoğan, ''Almanya bizi Aralık ayında daha güçlü bir şekilde destekleyebilirdi. Alınan karar bizi büyük hayal kırıklığına uğrattı'' ifadesini kullandı. AB'nin 50. kuruluş yılı kutlamaları nedeniyle Türkiye'nin Berlin'e davet edilmemesinin de kendisini hayal kırıklığına uğratıp uğratmadığının sorulması üzerine Erdoğan şunları söyledi: ''Bundan büyük üzüntü duydum. Böyle yapılması gerekmezdi.
Bunu büyük bir hata olarak görüyorum. Bu, Almanya'nın AB dönem başkanlığını gölgeliyor. Türkiye'yi davet etmeyerek ne kazandı? Bizi davet etseydi çok şey kazanabilirdi. Biz, birbirimize muhtaç olan iki ülkeyiz. Siyasi liderler olarak günün birinde mevkilerimizden ayrılıyoruz, ancak halklarımız kalıyor. Birbirleriyle anlaşabilmeliler. Bu nedenle halklarımıza olumsuz
mesajlar vermememiz gerekir.''
AB'nin Türkiye'ye, diğer üye ülkelerle aynı standartları koymasını beklediğini ve Türkiye'nin, AB'ye son olarak üye olan ülkelerin bazılarından, özellikle
ekonomik açıdan, çok daha ileride olduğunu belirten Erdoğan, üyelik müzakereleri için kesin bir takvim belirlenmesini istediklerini, bununla Avrupalıların Türk halkına ciddi olunduğu mesajını verebileceklerini kaydetti.
-''AB'Yİ DÜRÜST OLMAYA ÇAĞIRIYORUM''-
Erdoğan, 2014 ya da 2015 yılının üyelik tarihi olarak belirlenebileceğini ifade ederek, ''Her şeyden önce AB'yi dürüst olmaya çağırıyorum; Eğer bizi istemiyorsa bunu şimdi açıkça söylesin. Eğer istenmiyorsak, her iki taraf da boşu boşuna müzakereler ile zaman harcamasın.
Avrupa, kültürlerin bir ittifakı mı, yoksa bir
Hristiyan kulübü mü? Eğer birinci şık doğruysa Türkiye buna ait olmalı'' dedi. Brüksel'in, Türkiye'deki reformların yavaşladığı
eleştirisini getirdiğinin ve din özgürlüğü istediğinin hatırlatılması üzerine de Erdoğan, ''Türkiye'de dini azınlıkların, Avrupa'da olduğundan daha fazla hakları var. Burada inançlarını yaşayamıyorlar mı? Kiliselerini mi yıkıyoruz?'' diye konuştu.
İmar yasasını değiştirdiklerini ve Türkiye'de yeni kiliselerin açıldığını ifade eden Erdoğan, ''Dini vakıflar için yasayı değiştirmek istiyoruz. Şimdi yeniden meclise getiriyoruz. Mahkemeler de el konulan mal varlıklarını iade etmeye başladılar'' dedi. AB'nin Heybeliada ruhban okulunun açılmasını da istediğinin hatırlatılması üzerine Erdoğan, ''Bizi Heybeliada nedeniyle AB'ye almak istemiyorlarsa almasınlar. Burada farklı bir durum söz konusu.
Türk yasalarıyla ilgili bir sorun var. Bu eskiden bir liseydi, şimdi bir fakülte yapmak istiyorlar, ancak YÖK buna izin vermiyor'' açıklamasında bulundu. Türkiye'nin ticaretinin yüzde 60'ını AB ülkeleriyle yaptığını ve AB üyelik sürecinin 1959 yılında başladığını hatırlatan Erdoğan, o tarihten bu yana Türkiye'nin hep kenarda tutulduğunu, ancak tüm engellere rağmen Avrupa yolundan vazgeçmeyeceklerini kaydetti.
Türk halkı arasında AB üyeliğine desteğin azaldığı görüşlerinin hatırlatılması üzerine de Erdoğan, ''Maalesef Avrupalı dostlarımız olumsuz açıklamalarıyla bu olumsuz bakış açısını körüklüyorlar. Üyelik müzakereleri kararı alındığı 2005 yılında halkın yüzde 70'i AB üyeliğini destekliyordu.
Bu oran şimdi yüzde 50. 'AB üyesi olmak istiyor musunuz?' diye sorulduğunda halkın yüzde 60 ila 65'i '
evet' diyor. 'Avrupa'nın Türkiye'yi alacağına inanıyor musunuz?' diye sorulduğunda ise halkın yüzde 60'ı 'hayır' diyor'' şeklinde konuştu. Başbakan Erdoğan, Türkiye'de 301. madde nedeniyle hala yazarların mahkemeye çıkartıldıklarına işaret edilmesi üzerine de ''Siz herhalde Türk basınından etkilenmişsiniz.
Bir bakın, bu yazarlardan kaçı yargılandı ya da hapiste'' dedi. Erdoğan, 301. maddenin tümüyle kaldırılması gerektiğini düşünmediğini, bu madde sayesinde eleştiri hakkının da korunduğunu belirterek, ''301'in tümüyle kaldırılması gerektiğini savunan yazarlarla konuştum. Kendilerine sordum: 'Devleti, parlamentoyu ya da Başbakan'ı daha rahatlıkla mı karalamak istiyorsunuz?' diye. Ben eleştiriye 'evet', ancak karalamaya 'hayır' diyorum. Avrupa'da da benzer yasalar uygulanmakta. Biz 'Türklüğü', sizler de 'Alman ulusunu' korumaya çalışıyorsunuz'' diye konuştu.
-CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ-
Başbakan Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olup olmayacağının sorulması üzerine de ''Bu konuda henüz karar vermedim. Partim, milletvekilleri ve hükümet dışı kuruluşlara da bu konuda danışıyorum. Hannover Fuarı'ndan döndüğümde 18 nisanda parti yönetimi bir araya gelecek. O zaman kararımı açıklayacağım'' dedi. Kendisi aday olmadığı takdirde, mutlaka AK Parti'den birisinin
cumhurbaşkanı olacağına inandığını kaydeden Erdoğan, partisinin TBMM'deki çoğunluğuna dikkati çekti.
Eşinin
türban takmasının bir sorun olup olmayacağının sorulması üzerine de Erdoğan, ''
Hayır, türbanın bir engel olduğunu düşünmüyorum. Anayasamızda kimin cumhurbaşkanı olabileceği belirtilmiştir, burada türbandan söz edilmiyor. Bunun da dini özgürlüğün bir ifadesi olarak görülmesi lazım'' diye
cevap verdi. Türkiye'de türban konusunun bazı sorunlara neden olduğunun hatırlatılması üzerine de Erdoğan, ''Birçok kadın bu konuda haksızlığa uğradı, benim eşim de.
Biz iktidara gelinceye kadar başı örtülü kadınlar da cumhurbaşkanına gitti, bugünkü Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e de. Sonra biz seçimleri kazandık ve bizi davet etmedi. Bu tür bir ayrımcılık için hiçbir yasal temel yok'' diye konuştu. Seçmenlerine türban yasağını gevşetme vaadinde bulunup bulunmadığı şeklindeki bir soruyu da Erdoğan şu şekilde cevapladı: ''Hayır. Benim için bu, seçmenlerin oyu meselesi değil, bir
özgürlük meselesi. Toplumdaki insanlarla kamu kuruluşları arasında bir uzlaşma sağlarsak bu sorunu çözebiliriz. Türbanlı kızlarım bile bu nedenle Türkiye'de okuyamadılar. ABD'ye gittiler.''
-IRAK VE
PKK SORUNU-
Başbakan Erdoğan, bölücü
terör örgütü PKK'nın kuzey
Irak'ta yuvalanmasıyla ilgili olarak da ''Evet,
teröristler bu bölgede sığınıyorlar. Buradan bize saldırıyorlar, Türkiye'ye
silah ve terörist sokuyorlar.
Bağdat hükümetine diplomatik bir nota verdik. Teröristlere karşı kararlı bir tutum bekliyoruz. Aksi takdirde kendimizi
savunma hakkımız var'' dedi.
Uluslararası yasalar gereğince Türkiye'nin de ulusal güvenliğini korumaya hakkı olduğunu vurgulayan Erdoğan, ''Yıllarca sabırlı bir şekilde bekledik. Uluslararası hukuk uyarınca ulusal güvenliğimizi garanti altına almaya hakkımız var. Iraklı
Kürtler Saddam Hüseyin'den kaçarken, onları ülkemize aldık. Bu nedenle şimdi teröristlere sığınak sağlamalarını biz anlayamıyoruz'' şeklinde konuştu.
İran'ın nükleer silahlanmasından endişe duyup duymadığı sorusuna karşılık ise Erdoğan, ''
Nükleer silahlara karşıyız, ister İran'ın, ister
İsrail ya da başka bir Batılı ülkenin elinde bulunsun. Ancak görünüşe göre, bazı ülkelerin kitle
imha silahları bulundurmalarına izin veriliyor, diğerlerine verilmiyor. Nükleer enerji insanlığın iyiliği için kullanılacaksa 'evet', yıkıcı olacaksa 'hayır' diyoruz. Bıçağı bir katilin eline verirseniz öldürür, doktorun eline verirseniz iyileştirir'' dedi.
Fransa,
İngiltere ve Almanya'nın isteği üzerine İran Cumhurbaşkanı
Mahmud Ahmedinejad ile birkaç kez görüştüğünü ifade eden Erdoğan, ''Her zaman şunu söylüyor: Nükleer enerjiyi halkımızın iyiliği için kullanıyoruz.
Bunu şimdilik, başka bir
suçlama getirmeden bu şekilde kabul etmem lazım. Nükleer program gerçekten sadece
sivil amaçlı yapılıyorsa
yaptırımlar getirilmesi yanlış olacaktır. Ben başlangıçtan bu yana diplomatik bir yolu daha iyi bulduğumuzu söyledim'' diye konuştu.