Çelik, 1915 olaylarının yıldönümünden bir gün sonra yayınlanan röportajında, "Soykırım,bir gerçeğin tespit edilmesi çabası değil artık. Bir sektör, bir radikal ideoloji, bir tür hesaplaşma. Hesaplaşmanın olduğu yerde kimsenin aklına yüzleşme ve helalleşme gelmez. Bunların olması için hesaplaşma arayışlarının devreden çıkması gerekir." değerlendirmesinde bulundu.
İmparatorluğun dağılma döneminde, büyük bir sarsıntı geçirilirken yaşanmış büyük depremler olduğuna dikkat çeken Çelik, "Her biri büyük trajedilerdir. Burada, her etnik grubun yaşadığı acılar var. Mukatele dediğimiz karşılıklı katliamlar var. Bir şeye karar vermek durumundayız: Merhamet ve vicdan pastasını dilimlere ayırıp her bir etnik gruba dağıtacak mıyız, yoksa yas tutmanın soylu bir erdem olduğunun altını çizerek ortak acımızı, ortak bir gelecek kurmak için bir zemine mi dönüştüreceğiz? Ben diyorum ki: Hayatını kaybeden Türklerin acısı bizim, Ermenilerin acısı Ermenilerin değildir. Türklerin de, Ermenilerin de, Arapların acısı da bizim acımızdır. Bu biz kavramı çok önemlidir. Nihayetinde, o büyük altüst oluş sırasında, büyük travmalar ortaya çıkmıştır. Eğer ortak acımızı soylu bir yas tutma alanından dışarı çıkarırsak, bunu radikalleştiren siyasetlerin enstrümanı haline geliriz." diye konuştu.
"Türkiye, soykırım meselesinin hukuki ve siyasi sonuçlarından çekindiği için mi 'soykırım' kavramından kaçınıyor?" şeklindeki bir soruya Çelik, şu cevabı verdi: "Çok samimi bir şekilde ve soykırımın bütün anlamlarını göz önünde tutarak söylüyorum, bence burada yaşananlara soykırım denmesi mümkün değil. Burada, büyük bir savrulma zamanında, büyük bir otorite boşluğunda karşılıklı katliamlar yaşanmış. Bu durumda, ya yas tutmanın büyük bir erdem ve geleceği inşa etmek açısından halkları olgunlaştıran bir eylem olduğu gerçeğine yaslanan yeni bir gelecek kuracağız. Ya da, soykırım lobisinin ve buna karşılık veren birtakım radikal siyasetlerin arasında ortak tarihi, ortak yası, ortak kültürü sürekli olarak hırpalayan ve bu radikal siyasetlerin oyuncağı haline getiren bir sıkışmışlık içerisinde bunu sürdüreceğiz."
"ERMENİ KİMLİĞİNE DE BÜYÜK BİR ZARAR VERİLİYOR"
Ermenistan'ın ve soykırım lobisinin faaliyet dizisi gözlemlediği zaman, bütün Ermeni diasporasını bu meseleye indirgeyen bir yaklaşım olduğuna dikkat çeken Çelik, "Burada Ermeni kimliğine de büyük bir zarar veriliyor. Ermenilerle Türklerin kendi meselelerini diyalog yoluyla konuşmaları önünde de sinyal bozucu bir rol oynanıyor. Eğer soykırım lobisinin bu yanlış hareketliliğine cevap vermek üzere reaksiyoner bir eylem planı ortaya çıkarırsak, bu Ermenilerle Türklerin kendi meselelerini doğrudan konuşmasını engelleyen mekanizmanın parçası haline getirir bizi. Bu mekanizmanın parçası haline gelmemeliyiz. Soğukkanlılığımızı korumalıyız. Ermeni dostlarımızın, kardeşlerimizin şunu doğru algılaması gerekir. Eğer mesele Türklerin yapması gerekenlerse, biz sadece Ermeni meselesi değil, bu memlekette yaşanan bütün trajedileriyle topyekûn hesaplaşan, yüzleşen, helalleşen bir siyasi meydan okuma içerisindeyiz. Diasporanın Türklerle konuşma biçimi soykırım lobisinin ortaya koyduğu kodlar çerçevesinde olursa, geçmişte Ermeniler üzerinde bu zulmü gerçekleştirenlerle bu lobinin ortak amacına hizmet etmiş olurlar. Buna karşı ortak bir duruş göstermek gerekir." şeklinde konuştu
Ömer Çelik, Ermeniler ve Türkler arasında sağlıklı bir iletişim, kayıpları kendi yasımız haline getirecek bir çerçeve oluşturulmak isteniyorsa, burada Ermeni kimliğinin ve Ermeni diasporasının da soykırım lobisinin kodlarına indirgenmesine karşı bir duruş sergilenmesi gerektiğini ifade etti. Çelik, şöyle devam etti: "Bunu söylediğimiz andan itibaren soykırım lobisi bunu Türklerin Ermenileri bölme çabası olarak sunuyor. Oysa bizim şu konudaki tavrımız nettir: Biz diasporayla daha çok konuşmalıyız. Bu özgüven içerisinde olmalıyız. Karşılıklı önyargılarınızı rehabilite edecekseniz, oturup karşılıklı konuşacaksınız. Konuşmama üzerine kurulan veya herkesin bir başkasıyla konuşması üzerine kurulan şeye propaganda denir. Bunu propaganda zemininden çıkarıp karşılıklı konuşma zeminine taşımak gerekir. Ermenilerle bu konuyu direkt konuşmamız gerekir, bunu propagandanın diliyle yapamayız. Eğer soykırım lobisinin yaptıklarına karşı reaksiyoner bir tavır içinde olursak, o zaman biz Ermenilerle konuşma zeminimizi kaybederiz. Propagandayı bir iletişim biçimi olmaktan çıkarmalıyız. Bu, Azerbaycan'ı da içine alacak şekilde tüm bölgede barışa hizmet eder."
"BİZ DE SOYKIRIM OLMADIĞINI SÖYLÜYORUZ"
Bu tartışmayı tarihçilere bırakıp geleceğin nasıl kurulacağına odaklanmak gerektiğini savunan Çelik, "Birileri sonsuza kadar soykırım diyecektir. Bu onları bağlar, biz de soykırım olmadığını söyleyeceğiz. Burada hesaplaşmaya dönüştürülmesinden kastettiğim, bunun bütün Ermeni diasporasının ve Ermeni kimliğinin resmi politikası haline getirilip, başka ülkelerin parlamentolarından karar çıkarmanın sürdürülmesi ve bunun uluslararası alanda Türkiye'nin köşeye sıkıştırılması anlamında bir manivela olarak kullanılması; problem orada ortaya çıkıyor. Yoksa, birilerinin ebediyen soykırım demesine yapacağımız bir şey yok, biz de soykırım olmadığını söylüyoruz. Ermeniler içinde de, Türkler içinde de farklı düşünceler olması gayet doğal. Bir şey yok. Ermeniler içinde de, Türkler içinde de farklı düşünceler olması gayet doğal. Ben sadece kendi görüşümü söylüyorum, bugüne kadar okuduklarım doğrultusunda, bu bir soykırım değildir diyorum. Doğru adlandırmayla bir trajedidir bu ve imparatorluğun pek çok unsuru bu trajediyi yaşamıştır. Bir general, Sabri Yirmibeşoğlu 6-7 Eylül olayları için 'Bir Özel Harp örgütlenmesiydi ve çok da başarılı oldu' diyor. Şimdi, bu olay için bütün Türkler suçlanabilir mi? Biz kendi içimizde 2013 model İttihatçılığa teslim olmuyorsak, karşı taraftan da bunu beklemek hakkımız olmalı." ifadelerini kullandı.
CİHAN