BDP Genel Başkan Yardımcısı
Gültan Kışanak,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Irak'a yaptığı ziyareti değerlendirirken, ''Başbakan,
Türkiye'deki
Kürt sorununu çözmek için
Bağdat ve Erbil'e gidiyorsa boşuna yoruluyor'' dedi.
Kışanak, partisinin
grup toplantısında yaptığı konuşmada Türkiye'de eğitimin, sınava dayalı,
yarış içinde geçen bir sürece dönüştüğünü söyledi. Gençlerin, adeta ''yarış atı'' gibi sınav maratonu içinde olduklarını ifade eden Kışanak, bu
sistemin değiştirilmesi gerektiğini kaydetti.
Milli Eğitim Bakanlığının,
yabancı dil eğitimi ile ilgili bir proje kapsamında 4 yılda 40 bin ''
ithal öğretmen'' getireceğini belirten Kışanak, Türkiye'de 350 bin
öğretmen atama beklerken, başka
ülkelerden öğretmen getirilmesi düşüncesinin kabul edilemeyeceğini söyledi.
Nevruz kutlamalarına değinen Kışanak, kutlamalarda halkın demokratik taleplerini de dile getirdiğini, iktidarın bu taleplere kulaklarını tıkamaması gerektiğini ifade etti.
Anadilde eğitim, askeri ve siyasi operasyonların durdurulması, siyasi tutukluların serbest bırakılması ve
seçim barajının kaldırılması yönünde somut taleplerinin olduğunu bildiren Kışanak, bu taleplerinin kabul edilmesi halinde
adaylıktan da çekilebileceklerini söyledi.
Bu kapsamda demokratik çözüm çadırları oluşturduklarını; ancak
AK Parti Hükümetinin bu çadırların karşısına ''polis şiddetini'' çıkardığını savunan Kışanak, AK Parti'nin, 12
Eylül rejiminin getirdiği seçim barajını, polis kuvveti ile korumaya çalıştığını ileri sürdü.
Seçim sürecinde siyasi aktörlerin kışkırtıcı söylemlerden uzak durması gerektiğini belirten Kışanak, şunları söyledi:
''Halkın demokratik taleplerini
siyaseten benimsemiyor olabilirsiniz. Ama bunu kışkırtıcı söylemlerle kamuoyunun gündemine sunup, Türkiye'nin sokaklarını fitilleme yaklaşımı içinde olmak, kabul edilebilir durum değildir. Sokakları tetikleyen, kışkırtıcılık yapan söylemlerden herkesin uzak durması gerekiyor. Varsa farklı bir öneriniz, bunu siyaset içinde önerebilirsiniz. Özellikle MHP lideri Sayın Bahçeli'nin, daha sağduyulu bir siyasi söylem ve üsluba sahip olmasını önemsiyoruz. Başbakan'dan, bu konuda
Başbakanlık sıfatına yakışır bir sağduyu ve üslup görmüyoruz.''
-ERDOĞAN'IN IRAK ZİYARETİ-
Başbakan Erdoğan'ın Irak ziyaretini değerlendiren Kışanak, Türkiye'nin, Irak ile ilişki kurmasını ve bunu geliştirmesini önemsediklerini, bu kapsamda söz konusu ziyaretin önemli olduğunu belirtti.
''Ancak, eğer Başbakan, Türkiye'deki Kürt sorununu çözmek için Bağdat ve Erbil'e gidiyorsa boşuna yoruluyor'' diyen Kışanak, şöyle devam etti:
''Türkiye'deki Kürt sorununu ancak Ankara'da, Diyarbakır'da, Hakkari'de, Van'da çözebilir. Çözümün adresi ne Bağdat ne de Erbil'dir. Onlar kendi çözüm süreçlerini yaşıyorlar. Türkiye de kendi çözüm sürecini
yaşamak zorunda.
Bu
gezinin zamanlaması da manidar. Seçime az bir süre kala böyle bir gezi yapılması, Diyarbakır'da, Şırnak'ta, Hakkari'de bulamadığı desteği orada
arama çabasıdır. Ama sanırım Başbakan şunu biliyor: Erbil'deki
Kürtler, Diyarbakır'da oy kullanamıyor. Eğer Kürtlerden oy isteyecekse
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olan Kürtlerin taleplerini dikkate almak zorunda.''
Seçimlerin demokratik bir yarış içinde eşit koşullarda yapılmadığını belirten Kışanak, TBMM'de grubu bulunan üç partinin Hazine'den
yardım aldığını; ancak kendilerinin bu yardımdan yararlanamadıkları gibi, bağımsız adaylardan 7 bin 734 lira da para istendiğini söyledi. Kışanak, ''Bu hesaplar 12 Haziran'da sandıktan dönecek'' dedi.
-KHK TASARISI-
Hükümete KHK çıkarma yetkisi veren tasarıyı da eleştiren Kışanak, AK Parti'nin bu şekilde yasama yetkisini eline almak istediğini savundu. Bu yöntemin olağanüstü rejimlerin sistemi olduğunu belirten Kışanak, bunun geçmiş dönemlerde de uygulandığını, ancak Türkiye'nin ağır faturalar ödediğini söyledi. Kışanak, hükümetin bu talebinin ''
demokrasi adına bir ayıp'' olduğunu ileri sürdü.
Söz konusu tasarının seçim sürecine denk gelmesinin de dikkati çektiğini belirten Kışanak, ''Bu, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan herkese 'seçimde AKP'yi desteklerseniz yerinizde kalabilirsiniz, desteklemezseniz hiçbirinizin yeri güvencede değil' demek anlamına geliyor. Bu durum iktidarın bürokrasiyi teslim almasının bir sonucudur.
Meclis buna engel olmalı ve böyle bir yetkiyi devretmemelidir'' dedi.
Önemli kamu kurumlarında çok sayıda
istifa olduğunu ve bunların neredeyse tamamının AK Parti'den
aday adayı olduğunu belirten Kışanak, ''Bunun altında yatan gerçek şu: AKP Hükümeti sonuna kadar partizanca bir yaklaşımla tüm kamu kurumlarında yetkili makamları ele geçirdiğinin, ileri demokrasiden bahseden AKP'nin ve Sayın Başbakan'ın, otoriter bir sistem özlemi içinde olduğunun bir göstergesidir'' diye konuştu.
-''NÜKLEER SANTRAL KADAR TEHLİKELİ''-
Japonya'daki depremin ardından dünyanın,
nükleer santrallerdeki
patlama riskini yeniden tartışmaya başladığını kaydeden Kışanak, şunları söyledi:
''Ancak bizim Başbakanımız adeta
şaka yaparcasına çıkıp ekranların karşısına, 'Trafik kazası da olabilir, köprüden de geçmeyin, evinizdeki tüp de patlayabilir' diyor. Sayın Başbakan şaka mısın? Anlamaya çalışıyoruz. Tüp patlaması ile
trafik kazası ile bunların yarattığı risk ile nükleer santralin yarattığı riski aynı kefeye koyabilecek kadar mantıktan mı yoksunsun, bunu anlamaya çalışıyoruz.
Oldukça trajik bir durum. Bir Başbakan, nükleer santralin yaratacağı riskin farkında değil ise o ülkede hiç kimsenin yaşam güvencesi yok demektir. Demek ki AKP Hükümeti, en az nükleer santral kadar
tehlikeli. Karikatüristlere bir fikir vermek istiyoruz. AKP'nin
ampul ambleminin altına: 'Dikkat tehlike' diye yazmak gerekiyor.''
-İDAM CEZASI TARTIŞMALARI-
Grup toplantısı çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kışanak,
Mısır ve Libya'da toplumsal muhalefet gelişmeden önce, Türkiye'de insanların 20 yıldır taleplerini dile getirdiğini belirtti.
Gültan Kışanak, idam cezası tartışmalarına ilişkin bir soruya da şu yanıtı verdi:
''
İdam cezası, devlet eliyle işlenmiş bir cinayettir. Evrensel hukuk kuralları içinde yeri yoktur. Telafisi mümkün olmayan bir ceza verilemez. Türkiye, Sayın Adnan Menderes'in idamını tartışıyor, itibarını iade ediyor. Ama onu geri getiremiyor.
İdam cezası böyle bir şeydir. Demokrasilerde yeri yoktur. Hangi gerekçe ile olursa olsun, cezalar
ıslah etmek, suç işlenmesini önlemek amacıyla verilir. İdam ettiğiniz insanı ıslah edemezsiniz. Bu konuda özellikle
Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Kuzu'nun yaklaşımını esefle kınıyorum.''
Kışanak, Kayseri'de bayramda kaybolan ve ardından cesetleri bulunan çocuklara ilişkin, ''O çocukların yaşama hakkı ne olacak peki'' şeklindeki başka bir soru üzerine, ''Bunu
yönetim korumak zorundadır. Demokrasilerde halkın can ve mal güvenliğinden yönetim sorumludur. Bunu korumak için gerekli önlemleri almakla mükelleftir. Türkiye
çocuk istismarı konusunda sabıkası kabarık bir ülke. Bu konuda önlem almayan iktidarın, kalkıp bugün, bunun üstünü idam cezası tehdidiyle örtmeye kalkışması tam bir aymazlıktır'' diye konuştu.