Her zaman olduğu gibi
öneri alternatifleri konuşuldu.
CHP eski Genel Sekreteri
Ertuğrul Günay’a göre ise ‘Acı gerçek ortada sol partinin olmaması.’
Tabelasında ‘sol’ ya da ‘İslamcı’ yazmayan yeni bir siyasi oluşum hazırlığında olan Günay’la
Türkiye’nin değişmeyen siyasi meselelerini konuştuk. Günay, ‘Silahla ya da silahsız ayrılıkçılık talep edenler var. Bu azınlığın yarattığı korkular yüzünden insanımızı kaçırmamalıyız’ diyor.
Ecevit’in CHP’sinde Meclis’teki en genç politikacıydınız. 20 yıl sonra kendinizi ‘Hacca giden karınca gibiyim’ diyerek anlattınız... 2004’te CHP’den ihraç edildiniz... ‘Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar’ olarak özetlenebilir misiniz?
Evet, doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar ama belki onuncu köyde
muhtar olursunuz. Ben biraz onuncu köy muhtarı gibiyim (Gülüyor).
‘Sol birleşecek mi’ tartışması yeniden başladı. Ve siz bu kez ‘Acı gerçek şu; ortada sol parti yok’ dediniz. Vur abalıya mı bu?
Hayır. Bu hep yaptığım ve birilerinin ayağına basan tespitlerden. Birileri ismi ‘sol’ olan ancak gerçekte evrensel sosyal
demokrasi olmayan yapıları ‘sol’ diye
topluma kabul ettirip bunların birleşmesinden bir hayal yaratmaya çalışıyor. Önce bu gerçeği tesbit etmek gerek.
Önce şu birilerinin kim olduğunu tesbit etseniz?
Türkiye’de birtakım partilerin başına çöreklenmiş
yönetici kadroları var. Modern yaşamın nimetlerini korumayı solculuk sanan bir kitle var. İş, aş,
emek dertleri yok. Evet sol çağdaş hayatın getirdiklerini korumayı kapsar ama bunu da aşar... Bu çerçeveden baktığınızda zaten sol si
yasal yapı yok. Ki bunlar birleşse ne olacak?
‘Sol siyasi yapı yok’ dediniz de sağ parti var mı?
Cemil
Meriç’in kitabından okuduğum eski bir söz var. Bir
Fransız, Fransız Meclisi’nin yapısına bakıp ‘Yüce meclisin solu sağdır, sağı da zaten ölü’ diyor. Bizim siyasi yapımız da biraz buna benziyor. Solumuz sağ, sağımız da zaten var mı yok mu; belli değil. Onlar da bir çıkarın arkasında sürüklenip gidiyor.
CHP DEVLET PARTİSİ OLDU
Bu mantıkla ‘solcu’ ya da ‘sağcı’ seçmen de mi yok Türkiye’de?
Siyasi partiler sol ve sağ diye ciddi bir ayrışmayı toplumda içselleştiremedi. İnsanımızı oy verdiği partiye göre tek kalıba dökmek çok doğru değil. Türk
halkı oy verirken gelirinin artmasını, çocuğunun okula gidebilmesini, iş bulabilmesini umursuyor. Türkiye’de sol bu değerler üzerinden
siyaset geliştirmek yerine bir kavram, kurum tartışmasını siyaset üslubu olarak benimsediği için kitleselleşemiyor...
CHP’nin bugünkü tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
CHP devlet kurmuş bir parti... 1946’da çok partili sisteme geçildiğinde belki de doğru olan CHP’nin yapı olarak tarihin değerlendirilmesine terk edilip çok partili rejimin gereklerine uygun bir parti kurulmasıydı. Fakat o CHP neticede alışkanlıklarını taşıyarak çok partili sistemde bir teminat ve denge unsuru gibi devam edegeldi. 1960’ta
darbe olmasında CHP’nin devletten gelen özellikleri, tutucu niteliklerinin de etkisi oldu. Ancak 1960’tan sonra çok önemli bir adım attı. İsmet Paşa ‘ortanın solu’,
Bülent Ecevit ‘sosyal demokrasi’ dedi. Ve ilk defa 1970’lerde CHP bir halk partisi olma yolunda evrimleşti...
Bugünü sordum, siz dünü anlatıyorsunuz.
Dünü bilmezsek bugünü anlayamayız. Bugün CHP 70’leri hiç yaşamamış gibi yüzünü 50’lere döndü. Halk partisi olan CHP konumunu kapattı, tekrar devlet partisi konumuna döndü şu anda. Talihsizlik şu ki hálá sol iddiayı taşıyor.
Bugün olmadı ya bu?
10 yıldan bu yana böyle.
O son 10 yılda siz de vardınız!
1994’ün sonundan itibaren bu çizgiye tümüyle yüksek sesle
itiraz ettim. Biliyorsunuz ki
arşiv bu itirazı dile getiren
makale ve konuşmalarla dolu. Ben bunun bir halkçılaşma değil devlete doğru bir sığınma çizgisi olduğunu yıllardır söylüyorum. O yüzden parti yönetimiyle bir türlü bağdaşamıyoruz...
CHP o halkçı parantezi kapatırken hiç mi iyi bir şey yapmadı?
Elbette iyi şeyler yapıldı... Ama itirazım şu, iktidarın karşısında yeni bir umut yaratmak için iktidarı eleştirmek yetmez. Nasıl bir çalışma dosyanız var? Bunları anlatmanız lazım. Bunlar yok.
Yarın seçim olsa kime oy verirsiniz?
Bugünkü görüntüyle hiçbir partiye oy vermem. O yüzden zaten yeni bir parti olsun diye uğraşıyorum.
Evet sol gelenekten gelenler ‘birleşmeyi’ konuşurken siz Saadet- Refah çizgisinden gelen Mehmet Bekaroğlu’yla siyasi arayış içindesiniz. Ne ‘renk’ olacak bu oluşum?
Bu oluşum sadece sayın Bekaroğlu ve benden oluşmuyor, başka arkadaşlarımız da var. Çizgimiz halkçı, emekten, özgürlükten yana saydam bir siyasal v
e devlet yapısı öneren bir renk. Bu siyasi çizgiyi de insanlar kendileri içselleştirsin, bizim taktığımız isimlerden ötürü önyargıyla bakmasınlar istiyoruz.
AVRUPA BİRLİĞİ ARAÇ
Yapmaya çalıştığınız şey AK Parti ya da CHP’ye karşı bir ittifak mı?
Hayır, hiçbir parti düşmanlığına dayanmıyor bu oluşum. Bir partiden kopmuş bir hareket de değil. Eski CHP’liler, Fazilet Partililer, SHP’liler,
ANAP’lılar olduğu gibi hiç siyasete girmemiş insanlardan da oluşuyor.
Siz genel başkan mı olacaksınız?
Bu konuşulmuş bir şey değil. Benim de böyle bir saplantım yok.
Neden yok?
İnançlarımı özgür bir kürsüde ifade etmeyi seven bir insanım. Benden daha genç daha vasıflı ya da birikimli bir arkadaşım da olabilir.
Kürt sorunu programınızda yer alıyor mu?
İnanç özgürlüğü ve etnik kimlik alanındaki soruların özgürlükle çözülebileceği fikrindeyiz... Türkiye’nin
toprak ve milli bütünlüğü içinde insanların kendilerini diledikleri gibi ifade etmelerinin önünün açılması mümkün. Doğu ve Güney
doğu’yu yakından tanıyan bir siyasetçi olarak söyleyebilirim ki, o yöredeki insanların ayrılmak gibi bir derdi yok. İnsanların ekmek, adaletli, güvenli bir toplum düzeni gibi insani talepleri var. Bunlar ayrılıkçı talepler değil. Evet Türkiye’de silahla ya da silahsız ayrılıkçılık talep edenler var. Ama bunlar
azınlık. Bu azınlığın yarattığı korkulardan kendi insanımızı elimizden kaçırmamalı, zamanı her konuda iyi kullanmalıyız.
Sizce AB sürecinde zaman iyi kullanılabiliyor mu?
AB süreci Türkiye’nin
demokratikleşme ve
ekonomik standartlarını yükseltmesini kapsayan konularda bir
araç. AB’nin kriterleri olmasa tüm bunları yapmamız gerekmiyor mu? AB süreci bizi bir zaman disiplinine sokuyor. Bizde zaman kavramı yok.
Randevu alırken ‘yarın görüşürüz, öğleden sonra buluşalım’ denen bir ülkeyiz. Bakınız, parlamentoda 1973’te sekiz yıllık eğitime geçmeye karar vermişiz. 1997’de geçebildik...
Türban bir ‘mesele’ mi sizce?
Bence
türban özgürlükler içinde çözülebilecek
küçük bir ayrıntıdır. Türban, başörtüsü, geleneksel
giyim ne derseniz deyin... En çarpıcı yerden söyleyeyim, bugün sokaktaki yurttaşın giyim kuşamına kimse karışmıyor. Ama üniversite kapısına geldiğimizde birtakım siyaset adamları ‘Aslında ona da karışmayacağız ama bu bir siyasi simge’ diyor. Dünyanın hiçbir yerinde devlet üniversite öğrencisinin kıyafetine karışmaz. Dünyanın her yerinde akıllı devletler eğitimin kalitesine karışır.
Sizce Türkiye ‘akılsız devlet’ mi?
Akılsız politikacıların elinde bir devlet...
Üniversite eğitiminde müthiş bir kalite düşüşü var. YÖK’ün ya da
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yani devletin asıl görevi eğitim kalitesini yükseltmektir. Ayrıca bugün Türkiye Milli Eğitimi’nin temel sorunu
katsayı sorunu mudur; son derece akılsız bir tavır...
‘Asker-siyaset’ denklemindeki düşünceleriniz nedir?
Türkiye’de siyaset
vesayet altında. 20 yıldan bu yana anayasal dayanak da buldu siyasete getirilmiş bulunan bu vesayet. Bu, demokratik açıdan kabul edilemez bir şeydir. Askerin Türkiye gibi bir ülkede kendi alanında titizlenmesi gereken çok şey var. Bölgemizde güvenlik sorunlarımız azalmıyor, artıyor. Askerin siyasetin doğrudan ilgi ve etki konusu olan alanlara gelişigüzel konuşmalarla müdahale etmemesi gerek. Bu, Türkiye’de siyaseti yanlış kamplaştırıyor. Bu konuda yasal düzenlemelerin yapılması lazım.
Siyasetin sivil demokrat bir yapıya kavuşturulması sadece yasa düzenlemeleriyle olur mu?
Tabii ki hayır. Burada tılsım sadece anayasaya bir
yasak koyarak askeri kendi mesleki kalıplarının içine sokmak değildir. Türkiye’de siyaset grupsal bir çıkar olmaktan çıkıp saydamlaşırsa sizi medya da, halk da, silahlı kuvvetler de sayar. Tılsım siyasetin bugünkü konumundan başka bir düzeye yükseltilmesinde yatıyor.
Bunlar iyi hoş da her gelmek isteyen aynı şeyleri söylüyor. Ama hiçbir şey değişmiyor.
Söyleyen var, söyleyip yapmayanın ortaya koyduğu siyasi sicil var. Aradaki farkı görebilmek için söyleyenden söyleyene bin tane fark var.
Sizin farkınız nedir?
Yalan söyleyerek dokuz köyde birinci olmaktansa doğru söyleyerek onuncu köyde tek adam olmayı
tercih ederim. Söylediklerimizi yapmazsak, gelin ve tekrar sorun.
STAR GAZETESİ