CHP Genel Başkanı Deniz
Baykal,
Türkiye'de pek çok önemli kişinin adının geçtiği bir yolsuzluğun söz konusu olduğunu iddia ederek, ''Ama Türkiye'de adli mekanizma, hukuk, savcılıklar ne yazık ki etkin bir şekilde işlememiştir ve ne yazık ki
Almanya çerçevesinde bu konu aydınlatılabilmiştir'' dedi.
Baykal, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısına, dün Hakkari'de
terör örgütü mensuplarıyla çıkan çatışmada asker ve korucuların şehit olmasından duyduğu üzüntüyü dile getirerek başladı. Baykal, ''
Allah rahmet eylesin, milletimizin üzüntüsünü, acısını yürekten paylaşıyorum'' diye konuştu.
''Ortada Sayın
Başbakan'ın da bir parçasını oluşturduğu önemli bir
tartışma var'' diyen Baykal, bu tartışmada, olayın özü, gerçek niteliği, sorunun kaynağının kaybolmak üzere olduğunu söyledi. Yapılan tartışmaların, ortaya atılan iddiaların, tozun dumanın arkasından gerçeğin yakalanmasına
yardımcı olmak için bu toplantıyı düzenlediğini ifade eden Baykal, şöyle devam etti:
''Bir süreden beri sanki Sayın Başbakan ile bir medya patronu arasında bir tartışma, bir kişisel sürtüşme yaşanıyormuş gibi bir görüntü verilmek isteniyor. Karşı karşıya bulunduğumuz olayın niteliği kesinlikle böyle değildir. Karşı karşıya bulunduğumuz olayın 2 niteliği vardır. Birisi,
Deniz Feneri yolsuzluğu olayıdır, öbürü de
basın özgürlüğü konusudur.
Deniz Feneri yolsuzluğu, son dönemde yapılan araştırmalar sonucunda Alman yargı organları marifetiyle ortaya konulmuştur. Deniz Feneri, insani amaçlarla kurulduğunu iddia eden bir kuruluştur. Türkiye'de de paralel bir örgüt vardır. Bu örgüt, insanlardan yardım toplamaktadır ve topladığı yardımları insani amaçlarla kullanacağını ifade etmektedir.''
Paraların özellikle
Almanya'daki
Müslüman Türk toplumundan toplandığını belirten Baykal, insanların yardımseverlik duyguları, vatan hasreti içinde, dini
dayanışma duygularını değerlendirerek, bu yardımları gerçekleştirdiklerini anlattı. Alman savcılığının incelemeleri sonucunda, ''Türkiye'ye gönderilen paraların Türkiye'deki iktidara yakın bir yayın kuruluşunun, televizyonun ihtiyaçlarına yönelik harcandığının'' belirlendiğini iddia eden Baykal, şunları söyledi:
''Türkiye'de tanınan, bilinen önemli kişilerin bu kaynak aktarma sürecinde sorumluluk üstlendiği iddia edilmektedir. Olay her yönüyle önemli, ciddi, büyük bir olaydır. İnsanların dini duyguları, dayanışma duyguları, insani yardım anlayışları istismar edilerek para toplanacak, o paralar bu amaçlardan tamamen kopuk bir biçimde siyasi hedeflere yönelik Türkiye'de kullanılacak. Bu çok önemli bir tablodur.
Şimdi açık bir sistemli aldatmaca vardır. Bu, dünyanın her yerinde büyük suçtur. Fevkalade tehlikeli bir uygulamadır. Bunun gerçekleştiğini biz nereden öğreniyoruz? Almanya'dan öğreniyoruz. Söz konusu kişiler Türktür, para Türkiye'ye aktarılmıştır, Türkiye'de kullanılmıştır. Türkiye'yi ilgilendiren boyutu olduğu çok açıktır. Türkiye'de pek çok önemli kişinin adının geçtiği bir yolsuzluk söz konusudur. Ama Türkiye'de adli mekanizma, hukuk, savcılıklar,
soruşturmalar ne yazık ki etkin bir şekilde işlememiştir ve ne yazık ki Almanya çerçevesinde bu konu aydınlatılabilmiştir.''
GÖRMEZLİKTEN GELİNMESİ MÜMKÜN DEĞİL
Alman savcılığının
iddianameyi yeminli tercümanlar aracılığıyla Türkçe'ye çevirdiğini ve metnin ellerinde olduğunu ifade eden Baykal, ''Olayla ilgili deniliyor ki, 'milli görüş ve AKP'nin siyasetine sıkı sıkıya bağlıymışlar, soruşturma süresince soruşturmalara defalarca siyasi etki yapılmaya, bilhassa Türk hükümeti tarafından devam etmekte olan
tutukluluğa mani olunmaya çalışılmıştır'. Bunu kim söylüyor? Bunu söyleyen Alman savcı'' diye konuştu.
Baykal, 2
Şubat 2005 tarihli bir belgede, ''herhangi yazılı bir meblağ olmamasına rağmen Mehmet Gürhan'ın, Firdevs Ermiş'ten parayı Türkiye Başbakanı'na Doğu Asya'daki Tusunami'den zarar görmüş yardıma muhtaçlara dağıtılması için vermek üzere aldığını tasdik ettiğini,
sanık Ermiş'in 7 kez ifadesi alınırken bunun doğruluğunun tasdik edildiğinin'' de Alman savcılığının hazırladığı iddianamede yer aldığını kaydetti.
Deniz Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu, dünyanın her yerinde büyük bir
bomba haberdir. Bunun görmezlikten gelinmesi hiçbir demokratik, basın özgürlüğü olan hukuk devletinde mümkün değildir. Eğer böyle bir olay varsa bu ne kadar gerçeği yansıtır, yansıtmaz, doğrudur değildir tartışması yapılırsa yapılsın, Alman savcılığının resmi iddianamesinde Türkiye Başbakanı'na tutuklu iki sanık, 'Evet ben Başbakan'a vermek üzere bu parayı aldım', 'Evet ben Başbakan'a versin diye bu parayı verdim' diyorsa, savcı da bunu iddianamesine almışsa, Türkiye'de bu daima bir haberdir.
Basın özgürlüğü olan bir
ülkede bunun örtbas edilmesi, bastırılması söz konusu olabilir mi? Olay budur. Ortada Deniz Feneri diye bir kuruluş var, onunla ilgili Almanların yönettiği bir soruşturma var. Bu soruşturmada tutuklanan insanlar var, toplanan paralar var, o paralarla ilgili Türkiye'ye gönderilen, televizyon kuruluşu için harcandığı tespit edilen durumlar var, bunların hepsi çok önemli. Bunu görmezlikten gelmek mümkün mü? Şaşırtıcı olan bunun hala Türkiye'ye yeterince yansıtılamamış olmasıdır. Bu olayın kahramanı Mehmet Gürhan. Gürhan, 'Ben bunun için aldım bu parayı' diyor. Başbakan geçenlerde çıktı, 'Ben Mehmet Gürhan'ı tanımıyorum' dedi. Bu kişi AKP'nin, Başbakan'ın
yurt dışındaki temaslarında baş rolde olan bir kişi. Önde gelen AKP'li pek çok kişi onu çok yakından tanır, beraber olurlar, evinde yatan kişiler vardır. Bunlar gerçek. Bu fotoğraf ülkedeki ana medyada niye yayınlanamıyor. Ben bunu anlamıyorum. Sorulması gereken soru, bu konuyla ilgili bütün ayrıntılar niçin kapsamlı şekilde ortaya konulamıyor? Bu iddia doğrudur, yanlıştır, bu bizi ilgilendirmez ama orada toplanan paraların bu amaçla toplandığı açıktır. Başbakanlığa gideceğinin söylendiği açıktır. Başbakan'ın adının oradaki bu olaya karıştırıldığı açıktır. Bunun elbette haber olarak büyük değeri vardır, herkes ilgilenmek hakkına sahiptir. Mutlaka kamuoyuna yansıtılması gereken bir konudur. Bu konuyu ancak biz Alman savcısının iddianamesine dayanarak söyleyince Türkiye kısmen haberdar oldu. Böyle
demokrasi olur mu, böyle basın özgürlüğü olur mu? Bu acı bir tablodur.''
Baykal, Türk yargı makamlarının şu ana kadar somut hiçbir adım atmamış olmasının üzüntü verici olduğunu savunarak, ''Niçin acaba? Bir hukuk devletinde, demokratik bir toplumda böyle bir konu Almanya ayağından mı yakalanacak? Çok hazin bir
manzara ve Türkiye'deki tabloyu ortaya koyan bir görüntü'' dedi.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, son günlerde yaşanan gelişmelerin Türkiye'yi ciddi bir basın özgürlüğü sorunu ile karşı karşıya bıraktığını ileri sürerek, ''Neyin yazılacağına neyin yazılmayacağına Başbakan mı karar verecek? Başbakan'ın işine gelenler yazılacak, işine gelmeyenler yazılmayacak... Böyle demokrasi, böyle hukuk devleti, böyle basın özgürlüğü olur mu?'' dedi.
Baykal, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında Deniz Feneri Derneği'ne ilişkin iddiaların ikinci boyutunun da basın özgürlüğü olduğunu söyledi.
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan'ın iddiaların ardından ''telaşa kapıldığını'' savunan Baykal, son günlerde ''
AK Parti adının karıştığı yolsuzlukların birbiri ardına gündeme geldiğini'' ileri sürdü. Baykal, ''Başbakan panikte, telaşta çıkıyor diyor ki 'bunları nasıl haber yaparsınız'. Bunların haber yapılmış olması değil, yeterince haber yapılmış olmaması sorgulanması gereken olaydır'' dedi.
Ciddi bir demokrasi , hukuk devleti ve basın özgürlüğü sorunu ile karşı karşıya olunduğunu ifade eden Baykal, şöyle konuştu:
''Neyin yazılacağına neyin yazılmayacağına Başbakan mı karar verecek? Başbakan'ın işine gelenler yazılacak, işine gelmeyenler yazılmayacak... Böyle demokrasi, böyle hukuk devleti, böyle basın özgürlüğü olur mu? Yani öyle bir hava yaratılıyor ki korkuyorum giderek bu, Türk medyasında bir otosansür uygulamasına yol açacak. 'Aman Başbakan'ı kızdırmayalıM, aman başbakanı üzmeyelim' diye haber tercihleri ona göre şekillenecek. Çok vahim bir manzara, böyle bir şey olamaz Türkiye hiç bir zaman bu hale gelmemişti.
Gerçekler açıkça ortaya çıkacak konuşulacak, cevabı varsa o cevabı elbette söyleyecek, hepimiz öğreneceğiz. Deniz Feneri soruşturmasını niye örtbas etmeye çalışıyor Başbakan? Niye bundan rahatsız? Eğer kendisi ile bir bağlantısı yoksa çıksın açıkça 'sonuna kadar cezalandırılsın ne gerekiyorsa yapılsın' desin. Yapamıyor. Niye yapamıyor? İlişkiler, yakınlıklar temaslar ortada...''
Baykal, iddialar karşısında sessiz kalınmasının beklenmemesi gerektiğini belirterek, ''Türkiye geri zekalı mı? Bu olaylar böyle yaşanacak, konuşulmayacak, ürkeceğiz, korkacağız sesimizi çıkarmayacağız ve yıldıracaklar, susturacaklar, korkutacaklar. Başbakan şimdi bunu deniyor'' diye konuştu.
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmalarında
Doğan Grubu sahibi Aydın Doğan'a 1 hafta süre verdiğini ifade eden Baykal, Doğan'dan bu süre içinde arzu ettiği yayıncılık noktasına gelmesini beklediğini ileri sürdü. Baykal, ''Bunun adı hukukta
şantajdır. TCK Madde 107... Bir yıldan üç yıla kadar
hapis. Başbakan'a şantaj yapmak yakışır mı? Bir hafta süre veriyor ve 'yayıncılığını toparla' diyor. 'Beni rahatsız edecek şeyler yapma' diyor'' dedi.
Başbakan Erdoğan'ın ''basını yıldırma, tutsak alma eğilimi'' içinde olduğunu iddia eden Baykal, ancak bu boyutu saklayarak kişisel çatışma havası yaratılmaya çalışıldığını ifade etti.
Aydın Doğan'ın iddialara ilişkin açıklamalarında ''Başbakan Erdoğan'ın Doğan Grubunun talip olduğu
rafineri ruhsatı için Çalık Grubuna söz verildiğini ve bu işin içinde Putin ile Berlusconi'nin de olduğunu söylediğini'' aktaran Baykal, bunun vahim bir manzara olduğunu söyledi. Baykal, ''Türkiye'de
akıl tutulması yaşıyoruz herhalde bu olaylar yaşanıyor, ortaya konulur ama hiç bir şey olmamış gibi hayat devam ediyor'' dedi.
Başbakan Erdoğan'ın kamuoyuna net açıklamalar yapması, Deniz Feneri Derneği ile ilişkisi olup olmadığını aydınlatması gerektiğini kaydeden Baykal, ''Almanya'daki bu yardım kuruluşunun içine gerdiği yolsuzluk konusunun başbakanlık ayağının netleşmesi lazım ortada ciddi iddialar var'' diye konuştu.
Olayın bu yönleriyle Türkiye'yi bir demokrasi krizine soktuğunu öne süren Baykal, başbakanların kimin ne okuyacağını, kimin ne yapacağını belirleyerek ülke yönetmelerinin söz konusu olamayacağını söyledi.
''Başbakan Erdoğan'ın demokratik bir ülkede basına müdahale edilemeyeceğini öğrenmesi ve demokrasiyi içine sindirmesi gerektiğini'' savunan Baykal, CHP olarak yaşananlara tepkisiz kalmayacaklarını kaydetti.
TBMM GÜNDEMİNE TAŞIYACAĞIZ
Baykal, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını da yanıtladı.
Bir soru üzerine yeni yasama yılının başlamasının ardından Deniz Feneri Derneği konusundaki iddiaları TBMM gündemine taşıyacaklarını bildiren Baykal, konuyu tüm ayrıntılarıyla takip edeceklerini, bunun demokrasiyi içine sindirmiş insanların boynunun borcu olduğunu belirtti.
Baykal, bir başka soru üzerine de ''AK Parti'ye yakın basın kuruluşlarının bile son gelişmelerden rahatsız olduğunu ve tepki gösterdiğini'' ifade ederek, bunun demokrasi adına sevindirici olduğunu kaydetti
Yolsuzlukların yaşanmaması için yasal düzenlemeye ihtiyaç olup olmadığına yönelik bir soruya karşılık verirken Baykal, bu düzenlemelerin mutlaka yapılması gerektiğini ifade etti. Baykal, dokunulmazlıkların kalkmasının önemini vurgulayarak, bunu yapacak iradenin ortaya konulması gerektiği görüşünü dile getirdi.
Bir gazetecinin, ''
Ergenekon iddianamesini eleştirdiğini ancak Deniz Feneri Derneği olayına ilişkin iddianameye aynı şekilde yaklaşmadığını'' ifade ederek, ''çifte standart olup olmadığını'' sorması üzerine de Baykal, iki iddianameyi karşılaştırmanın doğru olmayacağını söyledi. Deniz Feneri Derneği soruşturmasına ilişkin olarak hukukun temel ilkelerine dayanan bir iddianame ortaya konulduğunu kaydeden Baykal, Ergenekon iddianamesinin ise bu nitelikte olmadığını savundu.
Baykal,
RTÜK Başkanı Zahid Akman'ın adının da iddialara konu olduğunun hatırlatılması üzerine, ''RTÜK Başkanı hakkında soruşturma iznine yönelik yasal düzenlemenin zamanlamasına'' dikkati çekti.
Deniz Baykal, CHP Grup
Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu ile
Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Ali Kılıç'ın Deniz Feneri Derneği davasını Almanya'da takip edeceklerini ve Türk kamuoyunu bilgilendireceklerini de bildirdi.
Baykal, bir başka soruyu yanıtlarken de Deniz Feneri Derneği davasına ilişkin bilgileri Doğan Grubuna ait basın kuruluşlarından aldığına ilişkin bir açıklama yapmadığını belirtti.
AA
İLGİLİ HABERLER:AYDIN DOĞAN'DAN BİR CEVAP DAHA
ERDOĞAN, AYDIN DOĞAN'A MÜHLET VERDİ!
AYDIN DOĞAN'DAN BAŞBAKAN'A CEVAP
ERDOĞAN, DOĞAN GRUBU'NA ATEŞ PÜSKÜRDÜ! - İZLE