Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''
CHP'nin gözü askerde, kulağı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nda olacaksa böyle bir parti hiçbir zaman demokrat olamaz, hiçbir zaman
sivil olamaz, hiçbir zaman da
iktidar olamaz. Bu
resepsiyon ve
türban konusunda söyledikleri CHP'nin hala 1930'lu yıllardaki gibi gözünün askerde, kulağının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nda olduğunu gösteriyor'' dedi.
Arınç,
Atlantik Eğitim Kurumları Mezunlar Derneği'nin açılış törenin ardından
gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin,
Hürriyet gazetesi başyazarı
Oktay Ekşi'nin görevinden
istifa ettiğini anımsatması üzerine Arınç, ''Ben daha zor, daha önemli bir şey soracaksınız diye çok heyecanlanmıştım'' cevabını verdi.
Arınç, Ekşi'nin başyazarlıktan istifa ettiğini duyduğunu belirterek, ''Bu kendi takdirleridir. Gazete ile aralarında herhangi bir ilişki olduysa bunu da bilmiyorum. Ancak son yazısı fevkalade çirkin bir yazıydı'' değerlendirmesinde bulundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın dünkü resepsiyonda yazıyla ilişkili eleştirilerini dile getirdiğini, Ekşi'nin de bugünkü yazısında özür dileyen ifadeler kullandığını kaydeden Arınç, yazıdaki çirkin ifadelerin hemen unutulacak ifadeler olmadığını söyledi.
Arınç, ''Bu istifa yeterli değil, Sayın Ekşi
Basın Konseyi ve Ahlak Konseyi'nin de başkanlığını yapıyor. Ben önce oradan istifa etmesini bekliyorum. Sanırım başyazarlıktan istifa etti. Sayın Ekşi'nin,
Basın Konseyi başkanlığından istifa etmesini daha uygun buluyorum, şık olan budur'' dedi.
-29 EKİM RESEPSİYONU-
Arınç, 29
Ekim Cumhuriyet
Bayramı resepsiyonuna, CHP ve Türk Silahlı Kuvvetler (TSK) mensuplarının katılmamasıyla ilgili değerlendirmesinin istenmesi üzerine daha önce yaptığı açıklamalarında önemli olanın davet olduğunu, Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül'ün de ayrımcılık yapmadan eşli olarak insanlara davet gönderdiğini söylediğini hatırlattı.
CHP'nin sivil bir
örgüt olduğunu, Anayasa'nın demokratik hayatın vazgeçilmez unsuru olarak nitelendirdiği siyasi bir oluşumu temsil eden kurum, TSK'nın da Türkiye'nin
yurt dışı savunmasından ve güvenliğinden sorumlu askeri bir kuruluş olduğunu belirten Arınç, ''İkisinin yan yana gelmesi bence dikkat
çekici, konuşulacak ve dikkat çekilecek bir husus varsa bu ikisinin yan yana gelmesidir'' dedi.
Arınç, şöyle konuştu:
''Türban konusunda
AK Parti Grup Başkanvekilleri, CHP'yi ziyarete gittiklerinde nasıl karşılandılar? CHP Grup Başkanvekilleri nasıl konuşma yaptı, 'hayır, asla ve kat'a bunlarla bir araya gelmeyiz, komisyonda bulunmayız' dedi. Niçin 15 dakika evvel Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı ''aman ha aman, bu laikliğe aykırıdır' dedi. CHP'nin gözü askerde, kulağı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nda olacaksa böyle bir parti hiçbir zaman demokrat olamaz, hiçbir zaman sivil olamaz, hiçbir zaman da iktidar olamaz. Bu resepsiyon ve bu türban konusunda söyledikleri Cumhuriyet Halk Partisinin hala 1930'lu yıllardaki gibi gözünün askerde, kulağının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nda olduğunu gösteriyor.''
Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Cumhurbaşkanımız bir davette bulunuyor, başka bir kurum da oraya gitmemek için başka bir resepsiyon tertipliyor. Bu şık bir davranış, doğru bir davranış değildir. Amaç ne olursa olsun böyle bir farklılığı ortaya koymak yanlış anlaşılır, eleştirilir ve o kurumu yıpratır'' dedi.
Arınç, Atlantik Eğitim Kurumları Mezunlar Derneğinin açılış töreninin ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla düzenlediği resepsiyona CHP'lilerin ve TSK mensuplarının katılmamasını eleştirdi.
Kurumların resepsiyona katılıp katılmamaları konusu
halk tarafından merak ediliyorsa bu kurumların da çok haklı sebepler göstermesi gerektiğini ifade eden Arınç, kendisinin de resepsiyona katılmadığını, üyesi bulunduğu
Hükümetin mensuplarının eşli veya eşsiz şekilde Hükümeti kurumsal olarak temsil ettiklerini söyledi.
Bugün gazetelerin ve televizyonların resepsiyon haberlerini ''askerler ve CHP katılmadı'' şeklinde verdiğine işaret eden Arınç, ''Birisi sivil bir örgüt, diğeri de askeri bir kurum. İkisinin yan yana gelmesi bence dikkat çekici ve eğer söylenecek şeyler varsa bu benzerliğe bakarak söylenmelidir'' dedi.
Arınç, 5 yıl süreyle
TBMM Başkanlığı yaptığını da anımsatarak, başkanlığı döneminde gördüğü
teamüller olduğunu,
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 23
Nisan Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramı ve 30
Ağustos Zafer Bayramı'nda tek resepsiyon verildiğini anlattı. Arınç, şöyle devam etti:
''29 Ekim Cumhuriyetimiz kurulduğu gündür. Cumhuriyetimizi, milletin birliğini ve başkomutanlık görevini temsil eden
cumhurbaşkanıdır. 29 Ekim'in
akşamında resepsiyon verilmesi gerekiyorsa bunu sadece Cumhurbaşkanımız yapar, bugüne kadar gelenek böyledir. Sayın
Demirel, Sayın Sezer ve rahmetli Sayın
Özal zamanında da 29 Ekim
kutlamalarına Cumhurbaşkanı katılır, akşam da daveti sadece o verir, ikinci, üçüncü bir davet veya kurumların farklı gece tertip etmesi bugüne kadar yaşanmamıştır.
23 Nisan Meclisimizin açıldığı gündür. O gün Anıtkabir'e biz gideriz, kutlamaları biz izleriz, akşam da resepsiyonu Meclis Başkanı olarak biz veririz. Yaşadığım bu 5 yıl ve onun öncesi ve sonrasında 23 Nisan akşamı
Meclis Başkanı'ndan başka bir kişinin ya da kurumun resepsiyon verdiğini duymadım.
30 Ağustos Zafer Bayramı'dır, o gün Anıtkabir'e asker gider, merasimlere onlarla beraber biz gideriz, resepsiyonu sadece askerimiz orduevinde verir. 30 Ağustos'un akşamında hiçbir başka kurum veya kuruluşun orduevinde yapılan resepsiyona karşı bir alternatif resepsiyon yaptığını ne gördüm, ne duydum. Bu teamül yerleşmiştir. Teamüllere karşı farklı şeyler yapılır mı, yapılırsa nasıl karşılanır, onu hem bunu yapanlara hem de kamuoyuna sormak lazım. Bir Cumhuriyet Bayramı'nda devletimizi temsil eden, milletin birliğini, başkomutan sıfatını taşıyan bir zat, Cumhurbaşkanımız bir davette bulunuyor, başka bir kurum da oraya gitmemek için başka bir resepsiyon tertipliyor. Bu şık bir davranış, doğru bir davranış değildir. Amaç ne olursa olsun böyle bir farklılığı ortaya koymak yanlış anlaşılır, eleştirilir ve o kurumu yıpratır. O kurumu yıpratacak hareketlere hiç kimsenin tevessül etmemesi lazım. Devletin başındaki insan davet ediyor, buna ya katılırsınız ya katılmazsanız. Hiç kimse bir yüzbaşı katılmadığı zaman 'niye gelmedi' diye araştıracak değildir, hiç kimse 'Arınç niye katılmadı' diye sormak ihtiyacı duymuyor, ama kurumları temsil eden insanların haklı mazeretleri olmadıkça bu davetlere katılması Cumhuriyetin de bir geleneğidir.''
-''KEŞKE GELMESİ GEREKENLER DE GELSEYDİ''-
Arınç, dün akşamki resepsiyona Türkiye'nin farklı kesimlerinden bin 500'e yakın davetlinin katıldığını da belirterek, ''Anadolu'nun bir haritası, bir toplamı, Türkiyemizin bir toplamı bu davete koşarak gelmiştir. Keşke gelmesi gerekenler de gelseydi, ama bu Türkiye'de sivilleşme adına, Sayın Cumhurbaşkanımızın konumu adına eksiklik değil, onlar kazançlı çıktılar, karlı çıktılar çünkü doğru olanı yaptılar. Gelmeyenler kendi durumlarını tekrar gözden geçirsinler. Halen Sayın Abdullah Gül, Cumhurbaşkanıdır, bütün yetkilerini kullanıyor, kullanmaya devam edecek. Beğenenler veya beğenmeyenler kendilerini buna göre dizayn etsinler. Türkiye'de güçlü bir hükümet var ve görevine devam ediyor'' diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun resepsiyona katılmayarak, ''halkla kutlayacağım'' açıklamasında bulunduğunu hatırlatan Arınç, ''komedi dizilerine yansıyacak şekilde CHP'li milletvekillerinin resepsiyon günü nerede olacaklarının gazetelerde yer aldığını, CHP milletvekillerinin hayatlarında hiç gitmedik yerlere gidecekleri yönünde açıklamalarda bulunduklarını'' kaydetti.
''CHP'de, 'ben Adana'da, ben Eskişehir'de, ben Muğla'da olacağım' diyen diyene, maşallah ne kadar vatandaşımızla, Anadolu'da bayram kutlamaya meraklılarmış. Araştırın hiç birinin o söyledikleri yerlere gitmediklerini göreceksiniz'' diyen Arınç, şöyle devam etti:
''Bizi ilgilendiren Sayın Kılıçdaroğlu'nun 'halkla kutlayacağım' sözüdür. Ben buna çok sevindim,
Bağcılar,
Güngören ya da
Gaziosmanpaşa da kutlayacaktır diye
ümit ettim. Bir de baktık ki CHP, eski CHP.
Bağdat Caddesi'nde kutluyorlar. Bağdat Caddesi'nde, jet sosyetenin en hızlı olduğu yerde ellerinde Türk bayrakları, ağızlarında 10. Yıl Marşı ile Cumhuriyet Bayramı'nı kutluyorlar, onlar hale 1933'lü yıllarda, halen 1930'lu, 1940'lı yıllarda. Halbuki bir CHP'li Parti Meclisi üyesi ne güzel söylemişti, 'artık 10. Yıl Marşı'nı bırakalım da 100. Yıl Marşı'nı yazalım' diye, onlar hala 10. yıldalar.
Kadıköy Belediyesi ve topladıkları kalabalık Bağdat Caddesi'nde yürüyüş yaptı. Varoşlarda, veya İstanbul'un 14 milyonun yaşadığı yerlerde halk denince akla gelecek topluluklarla bu bayramı kutlamadı. Sırf resepsiyona gelmemek için İstanbul'a giden bir genel başkan, bir taraftan açık vermiştir ve Bağdat Caddesi'nde aklınca kutlama yapmıştır.
CHP 60 yıldan beri iktidara gelemiyor, 1950'den bu yana. Gelebilir mi, matematik olarak gelebilir. Türkiye'de ciddi bir parti vizyonu çizerse, Türkiye'yi çok daha kalkındıracağını, gelişmiş bir
ülke olarak AB hedefine ulaştıracağını, sosyal
adalet noktasında ve diğer konularda daha iyi bir programla ortaya çıkacağını söylerse halkımız oy verip belki kazandırabilir, ama henüz sivilleşmemiş bir parti olarak bunu başarması mümkün değil. Neden sivilleşmemiştir CHP, '
Asker ve CHP resepsiyona katılmadı' başlığından dolayı. Demek ki CHP'nin iktidara gelmesi için daha 60 yıllık bir ömre ihtiyaç var.''