- Arslan: "İdris Naim Şahin'in istifa ederken kullandığı ifadeler AK Parti’de işlerin iyi gitmediğinin bir göstergesi"
- "Emniyet ve yargıda başlayan tasfiyeler tüm bakanlıkları kapsayacak şekilde devam edecek."
- "Herkesin gözü önünde aleni bir şekilde soruşturmalara müdahale edildi."
- "Hatta tasfiye listelerinin istihbarattan yeni bakana teslim edildiği de sır değil"
- "Engellemeler sebebiyle birtakım zanlılar kaçtı, bir kısmı delilleri yok etti."
- "Savcının el çektirilmesi sonrası dosyanın içinin boşaltılması ve üzerinin kapatılması kuvvetle muhtemel."
Adem
Yavuz Arslan,
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın istifa ederken '
Başbakan'ın da istifası gerekir' diye yaptığı açıklamalarının hareketinin önüne geçtiğini söyledi. Arslan, Başbakan’ın liseden beri arkadaşı ve yakın kurmayı olan İdris Naim Şahin'in istifasının ise başkalarının istifasına benzemeyeceğini vurguladı. Arslan, İdris Naim Şahin'in istifa ederken kullandığı ifadelerin AK Parti’de işlerin iyi gitmediğinin bir göstergesi olduğunu dile getirdi.
İşte Adem Yavuz Arslan’ın ilgili yazısı:
Hikaye popülermiş ama ben ilk kez
Abant Platformu'ndaki
Alevilik başlıklı bir sunumda dinledim.
Özetle şöyle:
Ortaçağ'da bir gelenek varmış. Sıradan bir vatandaş öldüğü zaman kasabanın en büyük kilisesinde 1 kez çan çalar, soylu birisi ölünce de iki kez çalarmış.
Kral öldüğünde ise çan üç kez çalıyormuş.
Böylece herkes kimin öldüğünü anlıyormuş. Günün birinde kilisedeki çan 4 kez çalmış.
Herkes büyük bir merakla 'Kraldan daha önemli kim ölmüş olabilir ki' diyerek kiliseye koşturmuşlar.
Kilise görevlisi meraklı kalabalığa hitaben " Adalet öldü" demiş.
Hikayenin nerede ve ne zaman geçtiği meçhul.
Ancak sonucu ve mesajı sanki bugünü anlatıyor.
Çünkü bugünler tarihe '
adaletin öldüğü günler' olarak geçecek.
Malum olduğu üzere
Türkiye'yi sarsan yolsuzluk skandalı sebebiyle ortalık toz
duman. Üst düzey bürokratlar, bakan çocukları ve iş adamları tutuklandı.
Skandala adı karışan 4 bakandan ikisi istifa etti, ikisi görevden alındı.
Çevre ve Şehircilik Bakanı ise istifa ederken öyle açıklamalar yaptı ki adeta sözleri hareketinin önüne geçti.
Canlı yayında açıkça
'Başbakan'ın da istifası gerekir' diyerek bombanın pimini çekip ortaya bıraktı.
Başbakan'ın liseden bu yana arkadaşı ve yakın kurmayı İdris Naim Şahin'in istifa ederken kullandığı ifadeler de AK Parti'deki havanın iyi olmadığının delili sayılabilir.
Şahin'in istifası başkalarının istifasına benzemez.
Yeni tasfiye dalgası mı geliyor?
Başbakan Erdoğan siyasi bir hamleyle
kabine revizyonunu bir hafta geciktirdi ve önceki gece yarısı yeni kabineyi açıkladı.
Her şeyi ile
sürpriz denebilir.
Hiç tahmin edilmeyen isimler hükümette yer aldı.
Kabine için özetle 'konjonktür ya da savaş kabinesi' demek mümkün.
Özellikle Efkan Ala ve Bekir Bozdağ oyun kurucu olacaktır.
Bu arada kulislerde
emniyet ve yargıda başlayan tasfiyelerin
bugünden itibaren tüm bakanlıkları kapsayacak şekilde genişleyerek devam edeceği bilgisi var.
Hatta tasfiye listelerinin istihbarat örgütünden yeni bakana teslim edildiği de sır değil. Tabii gece yarısı savcılar ve istihbaratçıların gizli toplantılar yapması da başkentte bilinen bir durum.
O konuda daha çok detay yazmak mümkün.
Ancak benim önceliğim katledilen adalet. Çünkü hikayedeki gibi bugünler adaletin öldüğü günler.
Fakat gelin görün ki hükümette hiç öyle bir hava yok.
Bakanlığı Efkan Ala'ya devrederken konuşan eski Bakan Muammer Güler 'Soruşturmaya bir etkimiz olmamıştır' dedi.
Üstelik de bunu Türkiye tarihinde ilk kez yaşanan emniyet yargı krizinin ortasında söyledi.
Malum olduğu üzere hükümetin yeni atadığı savcı ikinci bir yolsuzluk soruşturması için düğmeye bastı.
Fakat emniyet savcıya direndi.
Kulislerde başsavcının Ankara'dan yoğun baskı gördüğü, yeni emniyet müdürünün de yeni bakandan ciddi tazyik yediği konuşuluyor.
Sonuçta dosya Savcı Muammer Akkaş'tan alındı.
Güler belki telaştan duymamış olabilir ama son 9 günde neler olduğunu kısaca bir hatırlatayım:
Önce
İstanbul Emniyeti'nde soruşturmayı yürüten 5 şube müdürü görevden alındı. Sonra İstanbul'un başarılı Emniyet Müdürü
Hüseyin Çapkın alındı.
Yetmedi tüm Türkiye çapında 150'ye yakın polis müdürü ve 500'ü aşkın alt rütbeli polis görevden alındı.
Adli Kolluk Yönetmeliği değiştirildi. Artık soruşturmalardan bakanların haberi olmak zorunda.
Bu arada hükümet yeni atadığı bazı müdürleri bir gün sonra yeniden
tayin etti.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin iki kez İstanbul Başsavcısı
Çolakkadı ile görüştü.
Soruşturmaya yeni savcılar atandı.
TİB'e MİT'ten yönetici atandı ardından da yasal koruma zırhı getirildi.
Tek merkezden hazırlanan manipülatif haberlerle yolsuzluk dosyası
komplo teorileri ile boğulmak istendi.
Başbakan Erdoğan, Pakistan dönüşü verdiği röportajda zanlılardan Rıza Sarraf ve Süleyman Aslan için 'tanırım iyi çocuktur' mealli sözler etti.
Sarraf'ın
hayırsever bir
işadamı olduğunu anlattı.
Örnekleri uzatmak mümkün.
Herkesin gözü önünde aleni bir şekilde soruşturmalara müdahale edildi.
İki gündür yaşanan engellemeler sebebiyle birtakım zanlılar kaçtı, bir kısmı delilleri yok etti.
Savcının el çektirilmesi sonrası dosyanın içinin boşaltılması ve üzerinin kapatılması kuvvetle muhtemel.
Öyle müdahaleler oldu ki HSYK bir açıklama yaparak 'yargıya müdahale etmeyin' çağrısı yapmak zorunda kaldı.
Bunca olaya rağmen eğer hükümet üyeleri hâlâ 'yargıya müdahale yok' diyorsa bize de 'yav he he' demek kalır.