Erdal İnönü ile konuştum dün gece...
Sesi iyi geliyordu telefonda...
Amerika'da yeniden
tedaviye başlamıştı. Birkaç gün önce de hastaneden eve taşınmıştı. Temkinli konuştu:
"Tabii zor bir iş. Tedavi uzun sürüyor. Daha birkaç ay buradayız" dedi.
Acil şifalar diledim.
Telefonda vedalaşırken onun eksikliğini ne kadar çok hissettiğimizi fark ettim.
* * *
Küçücük bir örnek vereceğim:
İnönü, 25 yıl önce SODEP'i kurduğunda ben muhabir olarak onu izliyordum.
Kuruluş başvurusunu yaptıktan sonra
Anıtkabir'e gitmişlerdi.
İnönü, Ata'nın huzurunda saygı duruşunda bulunduktan sonra özel
defteri imzaladı. Orada yazdıkları beni şaşırtmıştı.
Bir defa "Aziz
Atatürk", "Sevgili Atam" gibi, ona doğrudan hitap eden bir giriş yapmamıştı.
"Cumhuriyetimizin kurucusu, eşsiz kahraman Atatürk'ün manevi huzurunda saygıyla eğildik" gibi bir saptama cümlesi yazmıştı.
Devrimlere sarsılmaz bağlılığını vurgularken, "
Türkiye Cumhuriyeti'ni ve
demokrasisini sonsuza kadar yaşatma azmini" dile getirmişti.
Yıllar sonra sormuştum; "O gün neden yazısına herkes gibi Atatürk'e hitapla başlamadığını..."
Ondan beklenebilecek bir
yanıt vermişti:
"'Atam' yahut 'Büyük Atam' diye bir hitap, benim tuhafıma gidiyor. Atatürk hayatta değil, dolayısıyla 'Ben seni kabul etmiyorum karşımda' diyecek, yazdıklarımıza
itiraz edecek hali yok, ama biz 'Atam' dediğimiz zaman bir senli benlilik kurmuş oluyoruz. O konuda fikrini söyleyemeyecek bir insana karşı, bir samimiyet gösteriyoruz. Böylece her yaptığımızı onun da onayladığı izlenimi uyandırıyoruz. Bence bu, onun anısına da saygısızlık. Ama hep yapılıyor."
* * *
Atatürk'e saygısından kimsenin kuşku duymayacağı bir liderin, bir bilim adamının, dünyeviliğe, insan aklına inancının kanıtı...
Şimdi gelin halen İnönü'nün koltuğunda oturan Deniz
Baykal'ın
CHP'nin kuruluş yıldönümünde Anıtkabir özel defterine yazdıklarına bakalım:
"Aziz Atatürk, Sevgili Genel Başkanım" diye başlıyor satırlarına Baykal...
Sonra Atatürk'le "samimi bir dertleşmeye" girişiyor:
"CHP'nin 84. kuruluş yıldönümünde huzurundayız. (..)
" Yozlaşmış, içeriği boşaltılmış, biçimsel bir kalıba dönüştürülmüş bir demokrasi anlayışıyla cumhuriyetimiz ve ulusal birliğimiz tehdit altındadır. (..)
"Sana ve eserine sahip çıkan milyonlarca insanımız adına bir kez daha sevgilerimizi, saygılarımızı ve derin bağlılıklarımızı sunuyoruz.''
* * *
Atatürk, "Eserime sahip çıkıyorsanız son seçimi nasıl açıklıyorsunuz?" diye soramıyor.
"Bana geleceğinize halka gidin. Şikâyet edeceğinize silkinin. Anıtkabir'den önce, Türkiye'nin giremediğiniz yörelerini gezin" de diyemiyor.
Oysa ona
inanç, bunu gerektiriyor.
Önemli bir ayrıntı bu...
Sadece hitap meselesi de değil; İnönü'nün mesajındaki "demokrasi" vurgusuna karşın Baykal'ın "orada bile", Atatürk'e demokrasiyi şikâyet eden yaklaşımı, İnönü döneminde girdiği her seçimde büyüyen bir hareketin, neden son dönemde sürekli küçüldüğünün bir örneğini vermiyor mu?
CAN DÜNDAR/MİLLİYET